Çocukla Geziyorum

KIBRIS– 2.gün GİRNE, LEFKOŞA, MAGOSA

06 Temmuz 2007 Cuma

Gelmişken gezelim diyerek, araba kiralıyoruz. Kuzey Kıbrıs’da, Türkiye ehliyetlerinin geçerliliği var. Buradaki bütün arabalar sağdan direksiyonlu ve trafik düzenide sağdan. Adadaki İngiliz etkisinin izleri. Daha önceleri çayı da poşet içiyorlardı, neyseki, demleme çay yapmayı öğrenmişler, bu da Türk izinin etkisi..

Adada ciddi bir trafik olduğu söylenemez. Anadolu’daki pek çok kasabalararası yola göre bile, oldukça az denebilir. Yollar seyrek, kaybolmak aptallık, harita ihtiyacı bile duyulmuyor. Önceleri refleks olarak zorlanır mıyız diye düşünsek de, sağdan trafiğe çabuk adapte oluyoruz. Adayı tekrar enine geçiyoruz..

Girne, eskiden beri, adanın tatil ve eğlence merkezi. Avrupa’nın en büyük casinoları Girne‘de. 1980’lerde Girne, çok canlı ticaret hayatı ile oldukça popülerdi. Şu pyrexlerin çok moda olduğu ve her hanım için olmazsa olmaz dönemleri. Çin tabakları, fritöz, converse ayakkabı ve tefal tencereler. O yıllarda Türkiye’de bulunmayan bir sürü kaçak eşya kapışılıyordu.Ütü masası bezi bile aldığımızı hatırlıyorum. Türkiye nereden nereye geldi, Kıbrıs ise olduğu yerde duruyor. O canlı bavul ticareti artık yok. Üniversite ve casino ekonomisi ile geçiniyor.

Sönük olan çarşıyı şöyle bir dolaşıp, direkt olarak limana yöneliyoruz. Limanda oturup, karşıdaki Türkiye nostaljisi ile yaklaşık 45 derece sıcaklığı hissetmemeye çalışarak, basit bir şeyler atıştırıyoruz. Yerin sahibi Antepli imiş, bize ikram yapıyor. Yurtdışına gittiğimizde memleketli bulunca mutlu oluruz ya, burada da hemşeri bulunca seviniyoruz.

Çocuklara, kaleden ve kaledeki batık gemiden bahsetmiş olduğum için, onları daha fazla oyalıyamıyorum. Hemen kaleye çıkıyoruz.

Girne Kalesi ve ada, uzun zamanlar Bizans, Venedik ve sonrasında Osmanlı himayesinde kalmış. Kale günümüzde restore edilmiş, şu anda iyi durumda ve rahat bir gezme imkanı sunuyor. Batık gemi müzesi de kendi çapında iyi düzenlenmiş.

Kıbrıs Batığı, karanlık ve serin odada muhafaza edildiği için,  biraz ürkmüş olsalar da, çocukların  ilgisini çekiyor. Türkiye sahillerinde  antik dönemde deniz ticareti çok olduğu için, batıklarda çok. Bodrum Kalesi’de bu konuda iyi bir müzeye sahip. Her iki kaleyide gezmiş olmakla, Çağan antik dönem deniz ticareti, yaşam tarzı, batıklar gibi konularda iyi bir bilgi birikimine sahip olmuş oluyor. Güzel bir ödev hazırlamak için resim çekiyor ve Kıbrıs batığı ile ilgili bilgileri topluyor.
Malesef öğle sıcağında geziyor olmak, serin batık odasından çıktıktan sonra hepimizin yüzüne iyice çarpıyor. St.Hilarion Kalesi ve sadece 2km. uzaklıktaki Bellapais Köyü‘ndeki Bellapais Manastırı‘nı görmek için kimseyi ikna edemiyorum.

Adanın hemen hemen tam ortasında yer aldığı için , dönüşte Lefkoşa‘da bir tur atmamak ayıp olr gibi geliyor. 1192 yılında, Lüzinyan Krallığının adada hakimiyeti ile başkent olan Lefkoşa, o zamandan beri başkent. Hatta Berlin duvarının yıkılmasından sonra,  dünyadaki iki taraflı tek başkent ve tek şehir. Yeşil Hat denilen bir sınırla ikiye bölünmüş olmasını, ne fiziksel, ne mantıksal, ne de nedensel olarak Çağan’a anlatamıyorum. Bir sokağın, caddenin bir ucundan diğer ucuna gitmek için duvarlar, kaleler, hatlar, sınırlar, geçmek neden gerekli anlayamıyor.Umarım hiçbir zamanda yaşayarak anlamak zorunda kalmaz.

Rönesans’ın ideal şehir kavramı, 15.yy.sonlarında Lefkoşa’da uygulanmış. Etrafını saran surlarda, askeri mimarinin en mükemmel örneklerinden sayılıyor. Ama, şu andaki şehir bu görkemli lafların çok uzağında. Bizi misafir eden, Türkiye’den gelerek, adada iş kuran  eski bir arkadaş, adanın hakettiği hareketliliği ve canlılığı bir türlü yakalayamadığını söylüyor.

Otele dönmeden, Gazimağusa’dan geçiyoruz. Şehir zaten bir tur atımlık.Üniversiteler bu bölgede olduğu için, Lefkoşa’ya göre daha sıcak gelen bir yönü var. Gençlerin varlığı farklılaştıryor. Çok güzel ve uzun kumsalları olmasına rağmen bu bölgede turizm, yeni yeni canlanıyor görüntüsü hakim. Yazlık ve site kültürü ise yok denecek kadar az.
Kıbrıs, bu bölgeyi iyi değerlendirebilse, çok uzun süren yaz sezonu,Türkiye’nin kapıdaki bolluğu bereketi ve Avrupa’ya dönük yüzü ile Ortadoğu’nun bir numaralı cazibe merkezi olabilir.

Aziz Barnabas Manastırı ve Salamis Antik Kenti’ne, yemeğe yetişmek bizim açımızdan elzem olduğu için çok kısa bir sürede hızlı bir göz atış ile çabuk veda ediyoruz.

Karpaz’ın eşekleri meşhur. Çaka’nın yolda bir tane görelim lütfen ricası ile, otelimize dönüyoruz.

 

kibris-3-gun-kaya-artemis-resort

kibris-sonuc

girne-batik-gemi-muzesi

girne-kalesi

 

 

 

Paylaşın: