Çocukla Geziyorum

MERSİN – 1.gün ŞEHİR MERKEZİ

18 Ağustos Cumartesi 2012

Bayram sebebi ile aile ziyareti olarak geliyoruz Mersin’e. Eşimin ailesi Gaziantep’li ama, Mersin, bulunduğu konum ve uçsuz bucaksız gibi görünen sahil şeridi ile Antep’lilerin, Adana’lıların, Konya, Kayseri, Ankara v.s. lilerin sayfiye kenti.

Mersin merkez yerleşiminden ( İl’in adı İçel tabii )Silifke’ye kadar olan sahil şeridi, kumlu geniş plajlar boyunca sıralanmış, en az 17-18 katlı yazlık siteler ile dolu. Bu sitelerin en eskileri, merkeze yakın olan Mezitli ilçesinde bulunuyor. Öyle ki, eskiden, Mersin merkezi ile Mezitli siteleri arasında iyi kötü fark edilebilen bir fiziksel ayrım varken, günümüzde yapılaşmanın gelişimi araları doldurmuş ve şehir nerede bitiyor, siteler nerede başlıyor, farkedilmez olmuş.

Mezitli’deki sitelerin öncülerinden biri olan, Mersin’e bir şekilde gelmiş, uğramış ve yaşamış olanların mutlaka adını duyduğu Soli sitesi, bu yazlık yapılaşmanın en eski ve tanınmışlarından, bizimde kaldığımız yer.

Develi ailesinin girişimi olarak 1970’li yıllar sonrasında yapılmış, döneminin oldukça önünde bir anlayış ile planlanmış, en parlak dönemlerinde gazinosunda ünlü assolistleri ağırlamış ve Mersin’in sayfiye gelişiminde önemli rol oynamış bir site, Soli.

Bugün, bahçe ve bostanları fütursuzca doldurmuş, devasa kaba yapıları ile yeni siteler,  Mersin Soli’nin eline su dökemez bile olsalar, modern mimarinin sunduğu kolaylıklar ve yeni oluşları ile yakın Anadolu tarafından oldukça rağbet görmekteler.

Ailecek güzel bir kahvaltıdan sonra, Toros’lardan gelen sularla doldurulan buz gibi havuzlara giriyoruz. Mersin’de deniz göz alabildiğine ama, limandan dolayı maalesef, Mezitli Bölgesi’ne kadar,  Akdeniz’e yakışır bir güzellikte olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak Erdemli’ye doğru ilerledikçe hakkını vermeye başlıyor.

Denizin temizlik ve bulanıklığından ziyade bizim açımızdan daha önemli görünen sorun, sıcak olması. Nerdeyse içinde terleyeceğiniz, dışarı çıkmanın daha serinletici bir etki yaptığı kadar sıcak. Belki de, Bodrum’un serin sularında denize girmeye alışmış bizlere, Mersin’de sıcak denize girip serinlemek pek olası gelmemiş olabilir. Kaldı ki, Ağustos’un sonlarına yaklaştığımız şu günlerde aslında, Mersin’in o vakum gibi sizi boğan sıcağı, geceleri kendi terinizde boğulmamak için uyanmak zorunda kaldığınız nemi , mutedil mertebede.

Yaz aylarının sıcağından bunalan Mersin’liler, çareyi yaylalara çıkmakta bulurlar. Özellikle Gözne, serinliği, güzel doğası, ayaklar altında Mersin manzarası ile en çok tercih edilen yaylalardan olup, son dönemlerin de popüler sabah kahvaltısı adresi.

Öğlen için, özlediğimiz bir tat olan tantuni yemek üzere, site yakınlarında, Mersin- Silifke karayolu üzerindeki , Göksel Tantuni’de alıyoruz soluğu. Mersin merkezde de şubesi bulunuyor.

Tantuni, etin satırla doğranarak, domates ve biber karışımı ile sotelenip, dürüme sarılması. Normal tantunide, hayvanın yağıda ete karıştırılıyor ki, lezzet veren bu. Yağsız isteyenler , ‘’biftek tantuni ‘’ tercih edebiliyor. Biftek tantunide etler daha iri doğranıyor ve daha az yağlı. Tercih tamamen sıcak iklimde ne derece midenizi bozmaya razı olabileceğiniz ile alakalı. Fazla hamur yemek istemeyen hanımlar ise, tek ekmekli ( tek bir dürüm hamuru ile )deneyebilirler. İlk kez yiyecek olanların, illaki akan su ve/veya yağa dikkat ederek yemeleri gerek. Daha önce yemiş olanlar, nasıl olsa yağı akıtıp mutlaka leke yapmış olacakları için, akıllanmışlardır diye düşünüyorum.

Tantuni öncesinde fiks olarak, limon, domates , acı yeşil biber ve yeşillik getiriliyor ki bu grup, Mersin’de istemeseniz de gelen, tatları ve tazelikleri  ile sizi mutlu eden ikramlar.

Özlediğimiz tantunileri birer ikişer götürüp, hemen yandaki bir başka güzelliğe ‘’Dondurmacı Halil’’ e uğramayı farz kabul ediyoruz. Dondurmacı Halil’de, Mersin merkezdeki yılların verdiği tecrübesini, Mezitli de şube açarak geliştirmiş. Mersin’de, bir havuç tatlısı olan cezerye’nin doğru adresi. Tarsus’ da da başarılı, hatta daha az şekerli cezerye yapanlar mevcut. Cezerye, havucun şekerle eritilip içine isteğe göre, fıstık, ceviz, fındık ilave edilmesi ile yapılan hafif bir tatlı. Havuçtan başka, nar, kiwi gibi meyvelerle yapılan cezeryeler gördüm ama, işin piri havuç ve Dondurmacı Halil.

Hediyelik cezeryelerimizi peşinen alıp ( uzun süre dayanır ), yine Mersin’e özgü bir lezzet olan ve benim her zaman kendinden çok adını enteresan bulduğum ‘’kerebiç ‘’ tatlısından yiyoruz. İrmikli bir kurabiyenin içine, iri parça fıstık ( bazen ceviz ) doldurulup, üstüne krema-köpük dökülüyor. Beyaz köpüğü oluşturan Çöven kökü nedeniyle kerebiç, alışılmışın dışında bir lezzete sahip. Her yiyenin kolay kolay beğenmeyeceği, alışması zaman isteyen, ama son derece özgün ve farklı bir tatlı.

Yeme içme işlerini halledip rahatladıktan sonra, özlediğimiz Mersin’de bir tur atmak üzere Mersin merkezine doğru ilerliyoruz. Mezitli ile Mersin merkezinin arasındaki bölge, Mersin-Silifke yolunun getirdiği yoğun trafik ve alışveriş olanakları, sahil bandında ise modern siteleri ve son derece güzel düzenlenmiş, bakımlı ,her yaşa hitap eden sahil bandı parkları ile Mersin’in gelişmiş yüzü.

Açılması henüz iki sene olmuş Mersin Marina, şehrin gösterdiği olağanüstü gelişimde şaşırtıcı değil. Devlet Opera ve Balesi’nin bulunduğu üç ilden biri olan Mersin’de, Uluslararası Mersin Müzik Festivali düzenleniyor ve bu yıl 11.si yapılacak olan bu festival, dünya müzik festivalleri arasında kendine hızla iyi bir yer ediniyor.

Mersin Marina, yepyeni, tabiri caizse, gıcır gıcır. Yeterli sayıda dükkanları ve alternatifli yeme-içme-oturma imkanları var. Ramazan olduğu için çeşitli elişlerinin sergilendiği geçici bir pazar düzenlenmiş. Fakat bizi derinden şoke eden, marinanın kendisi oluyor, öyle ki eşim, gördüğü an hayretini engellenemez  yüksek sesli bir uslupta ifade ettiği için, oturan herkesin bakışlarını bize çevirmesine sebep oluyor.

Marina bomboş. Siz deyin her pantonda bir tekne var, ben diyeyim en fazla iki. Marinadan gözlerimizi alamıyoruz, koskoca marina topu topu 10 tekne ağırlıyor. İstanbul’da, Bodrum’da, Göcek’ de, marinaların astronomik rakamlarını, o parayı versen bile yer bulmanın neredeyse imkansız olduğunu, araya hatırlı tanıdıkların girmesi gerektiğini, olmayacak rakamlar için birde açıktan paralar ödendiğini bilen, alt tarafı 7 m.lik tekneyi Bodrum’da sokacak yer zar zor bulabilen, bulunca da darlıktan büyük teknelerin tonozlarına takılan, keyif yapacağım derken burnumuzdan getiren biz, bu bomboş marina karşısında, aptallaşmış bir şaşkınlık yaşıyoruz.

Marina ve teknecilik konusu, belli ki Mersin için henüz yeni. Türkiye’de inanılmaz bir hızla gelişen tekne pazarından payını henüz payını almamış görünse de Mersin Marina, bir-iki seneye kalmaz dolar diye düşünüyoruz.

Marinanın boş pantonlarına bakıp bakıp, iç geçirerek akşamı ediyoruz. Marinanın bulunduğu alandan sonra, Adnan Menderes Bulvarı’ ndan ilerledikçe eski şehir merkezine ulaşılıyor. Bir dönemin ünlü otellerinden Seyhan Otelinin bulunduğu meydan,  Ulucami ve çarşısı ile eski şehrin kalbi.

Amerika iç savaşı sırasında, dünyadaki pamuk kıtlığını gidermek amacıyla, Çukurova’da gelişen pamuk üretimi ve bölgenin 1866 da demiryolu ağına bağlanması, Mersin‘in kaderi değiştiriyor. Bu dönemde Mersin hızla, Çukurova’nın tarım ürünlerinin ihraç edildiği bir liman ve ticaret merkezi haline geliyor. Mersin limanı, Türkiye’nin en önemli ve büyük limanı. Neredeyse Tarsus ilçesine kadar devam eden hinterlandı var. Ataş petrol rafinerisinin burada olmasından başka, Türkiye’nin dört serbest bölgesinin ilki ve en büyüğü de burada. 300 den fazla şirket ve fabrika, ağırlıklı olarak tekstil ve narenciye, özellikle de meyve suyu üzerine üretim yapıyor.

Şehrin içine döndüğümüzde, yapıldığında Türkiye’nin en yüksek binası olan, otel+ticaret kompleksi olarak kullanılan Merit Mersin binasının önünden geçiyoruz. Her yerden görülebilen siluetini , yakına gelince fotoğraf karelerine sığdırmak mümkün değil. Kulenin bulunduğu alan, şehrin daha ziyade imalathanelerinin bulunduğu bir bölge olduğu için, yapıldığı yer konusundaki tercih beni her zaman şaşırtmış olsa da, artık Mersin’in simge yapısı olduğu da tartışmasız bir gerçek.

Suyun bulunduğu her yerde olduğu gibi, şehrin gelişimi daha ziyade sahil kesiminde olduğu için, yoğun bir alışveriş potansiyelinin olduğu, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’na dönüyoruz ve kütleselliğini çok şık bir biçimde  kırarak, yer aldığı mahalle ile uyumlu bir düzenleme yapılmış Forum alışveriş merkezinin önünden geçiyoruz. Çok başarılı bulduğum bu alışveriş merkezinin mimarisi, sıcak iklim faktörü dikkate alınarak tasarlanmış.

Akşam yemeği için, yine Mezitli tarafına dönüp, Mersin’lilerin bir bayram geleneğini bizde yaşayalım istiyoruz. Bayram arefesinde ciğer yemek, yani son oruç gününü ciğercide bitirmek. Ciğerin Mersin’deki en popüler adresi de kuşkusuz,  ‘’Ciğerci Bahattin ‘’. Burası için basitçe ciğerci demek doğru değil aslında, daha ziyade bir ciğer imalathanesi gibi çalışıyorlar.

Şişlere saplanmış, çöp şiş tarzı minik ciğer kalemleri ( çöp şiş de var isteyene )bir porsiyon kaç kalem gerektiriyorsa, pişer pişmez dağıtılıyor müşterilere. Masaya oturunca istemeden ilk iş olarak getirilen salata ve mezeler var yine. Tabi ki Mersin’de bolca bulunan yeşillik başlıcası ve olmazsa olmazı limon. Domates ve yeşilliklerin tazeliği ve helva kıvamına gelmiş pişmiş soğanın lezzeti, kıymeti ancak yerinde yenince anlaşılacak türden. Ayranlarda tepsi ile dolaştırılıyor ve isteyen alıyor.

Mersin’deki ilk günümüzü, özlediğimiz lezzetlerle ve özlediğimiz bu güzel şehirle hasret gidererek tamamlamış oluyoruz…

 

mersin-2-gun-cennet-cehennem

mersin-3-gun-tarsus-eshab-i-kehf

 

mersin-uluslarasi-muzik-festivali-turkiye-mersin

 

Paylaşın: