31 Aralık 2012 Pazartesi
Bol oksijenli bir havada ve yüksek tavanlı odalarda fazlası ile rahatça nefes alabildiğimiz için, gayet dinlenmiş olarak kalkıyoruz.
Eski zamanlarda konutlar yüksek tavanlı yapılarak insan sağlığı için daha duyarlı mekanlar üretiliyormuş ki o zamanlarda büyük hacimli odaları ısıtmak ve aydınlatmak sorun iken. Halbuki günümüzde, ısıtma, soğutma, aydınlatma konusunda her çeşit yüksek teknolojiye sahibiz. Modern inşaat sektörü, kat kazanalım, daha çok daire satalım, daha fazla kar edelim açgözlülüğü ile kat yüksekliklerini neredeyse 2.80 in altına kadar düşürdü ve hepimizi basık, havasız, nefessiz mekanlarda yaşamaya mahkum etti.
Güzel bir kahvaltıdan sonra, yine bir termal havuz keyfi yapıp, Yalova’nın gezip görülebilecek noktalarına doğru tura çıkıyoruz. Yalova’da gezilecek en önemli yerlerin başında Atatürk Köşkleri geliyor. Atatürk, Yalova’yı çok sevdiği için sık sık ziyaret etmiş ve havası ile huzur veren Termal’de de üç aya yakın kaldığı olmuş.
Yalova’da üç adet Atatürk köşkü bulunuyor; Yürüyen Köşk, Termal Atatürk Köşkü ve Tigem Atatürk Köşkü. Sonuncusu, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı arazi üzerinde bulunan bir yapı ve anladığımız kadarı ile ziyaret amaçlı bir düzenlemeye sahip değil. Çok yakın zamanda, Atatürk’ün bizzat oluşturmak için emek harcadığı bu çiftliğin bir kısım arazisi, Belediyenin borçlarına istinaden kamulaştırılarak Araplara satıldığı yolunda spekülasyonlara sebep olmuştu.
Otelden çıkar çıkmaz, en yakından, termal bölgesinden başlıyoruz gezmeye. Yalova’nın termal kaplıcaları, Türkiye’nin 1.derece önemli kaplıcalarından. Bölgenin yeraltı suları sayesinde sahip olduğu mikro klima, o derece enteresan ki, pek çok nadide bitki türünün yaşamasına imkan veriyor.
Vadi tabanında konumlanmış olan Termal Otel’ e ayrıca dışarıdan da sadece hamamları kullanmak amaçlı gelinebiliyor.
Bu, havası güzel suyu güzel vadiye Atatürk’te 1929 yılında 38 günde tamamlanan bir köşk yaptırmış. İki katlı, ahşap, 11 odalı karakterli bir yapı. Köşk tamamlanana kadar biraz ilerisindeki küçük Yaveran Köşk’ünde ikamet ederek, çalışmalar hakkında bilgi almış.
Pazartesileri kapalı olduğu için gezemiyoruz ama içerideki eşyaların özellikle itibarı ile görülmeye değer olduğunu öğreniyoruz; tablolar, halılar gibi.
Köşk ve tamamlayıcı yapıları olan Yaveran Köşkü ile bugün kafe olarak işletilen Sinema Salonu bir kopmleks oluşturuyorlar. Kültür Varlığı olarak Koruma Kurullarınca tescil edilmiş yapılar bugün, TBMM Milli Saraylar’a bağlı olarak hizmet veriyorlar. Sinema Salonunun arkasında, camekanlı bir bölmeden, Romalılardan kalma bir Roma hamamının kalıntıları görülebiliyor. Hamam arkasında devam eden dehlizler ile ilgili çeşitli efsaneler bile mevcut.
Köşkün yanındaki renksiz, şekilsiz, köşk mimarisi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan ( bari ahşap olsaydı )sevimsiz yapı ise, TBMM personeline ait ve termal sulardan faydalanmak isteyen bürokratlara konaklama hizmeti veriyor.
Termal vadisinden çıkıp, diğer yamaca doğru tırmanarak Üvezpınar Köyü’nden 8 km. mesafedeki Su Düşen Şelalesi’ne gitmek istiyoruz. Malesef sadece tabela asmakla ile turizm yaptığını sanan belediye her hangi bir yol ıslah çalışması yapmadığı için, çamura saplanmadan dönmek zorunda kalıyoruz. Türkiye’nin pek çok yerinde, bir isim tabelası asarak gidenler gitmeyenlere anlatsın tarzında bir turizm anlayışına sahibiz yerel yönetimler olarak.
Bir gün önce geldiğimiz Çınarlı Yol’dan Yalova Merkezi’ne doğru giderek, Darıca istikametinde köprüyü geçer geçmez Yalova Devlet Hastanesi okuna sapıyoruz ve köprünün altından deniz kıyısı tarafına geçiyoruz. Yıllarca bu yoldan gelip geçmişken, Atatürk’ün Yürüyen Köşk’ünün burada olduğunu ne görmüş nede işitmiş olmak benim cahilliğim mi yoksa bu durumda tabela konusunda bile acizliği olan yönetimlerin eksikliği mi bilemiyorum.
Hasbelkader sorup öğrenip hastane okuna saptıktan sonra ancak zor görünen belli belirsiz bir Yürüyen Köşk tabelası sizi karşılıyor. Böyle bir milli değerin tanıtımının neden binlerce taşıtın gelip geçtiği ana karayoluna devasa panolarla yapılmadığı, benim mantığımın anlaması zor bir konu.
Yürüyen Köşk, adı köşk olsa da, yanındaki ulu çınarın gölgesinde, minnacık, iki katlı, ahşap, mütevazi bir ev. Atatürk, Ertuğrul yatı ile Bursa’ya gitmek üzere gelirken, çınarı fark ediyor. Bir müddet gölgesinde oturup dinlendikten sonra, ağaçtan ve bulunduğu konumun sunduğu deniz manzarasından etkilenerek buraya bir köşk yapılmasını arzu ediyor.
Yapı küçük de olsa bir sene sonra, ağacın bir dalının eve zarar vermek üzere olduğu haberi geliyor. Bunun üzerine Atatürk, ünlü kararını vererek, ağacın kesilmemesini, evin kaydırılmasını emrediyor. Çok kısa bir zamanlama ile isteği doğrultusunda çalışmalar tamamlanıyor ve köşk temellerinden yaklaşık 5 mt kadar kaydırılıyor, böylece köşkün adı da ‘’Yürüyen Köşk’’ olarak kalıyor.
Köşkün kaydırılması esnasında, kendisinin, kardeşi Makbule Atadan ve Cumhuriyet Gazetesi baş muhabiri Yunus Nadi ile birlikte çekilmiş fotoğrafları girişte sergilenmekte. Bu köşk de, Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak tescilli ve 2006 yılında Yalova Belediye tarafından restore edilmiş.
Yan taraftaki müştemilat yapısındaki kafede oturup, Atatürk’ün anısına bir Türk kahvesi içerek, gösterişten uzak, çınarın ululuğunu basmayan bu küçücük yapıyı seyrederken, günümüzün doyumsuz yöneticilerinin ellerindeki imkanları, nasıl görgüsüz bir açgözlülüğe yönelik harcadıklarını içimiz acıyarak düşünüyoruz.
Yalova’nın merkezinden şöyle bir geçerek, deniz otobüsleri iskelesinin yanına bir yat limanı-marina yapıldığını ve Yalovalıların, en güzel deniz cepheli merkez noktada konumlanmış, günümüz gelişmişlik göstergesi kapalı bir alışveriş merkezinden nasiplerini almış olduklarını görüyoruz.
Çınarcık tarafına ilerleyip, 1980-90’larda İstanbulluların gözdesi bu sayfiye beldesinin unutulmuşluğuna ve mevsim itibarı ile terk edilmişliğine ortak olup, otelimize geri dönüyoruz.
Yalova’da ayrıca görülebilecek çeşitli camiler, külliyeler, hamamlar, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait kalıntıların yer aldığı Yalova Açık Hava Müzesi, Çınarcık’tan devam ederseniz Armutlu kaplıcaları, yürüyüş yapılabilecek yaylalar ve bir başka gelişimizde mutlaka ziyaret etmeyi planladığımız Karaca Arboretum’u var. ( www.yalova.bel.tr )
Sn. Hayrettin Karaca tarafından oluşturulmuş Karaca Arboretum’unda yaklaşık 7000 civarında değişik tür bulunuyor.2004 yılında dünyada sadece 14 arboretuma verilmiş olan Uluslarası Dendroloji Cemiyeti ( ağaç bilimi )tarafından ödüle layık görülmüş.
Yalova’nın sahip olduğu eşsiz potansiyeli fark eden Atatürk’ün ‘’ bir su şehri ‘’ olmasını hayal ettiği Yalova’ya katmış olduğu naçiz güzelliklerin etkisi ve otelinde bu farkındalığı bilinçli bir şekilde geliştirmiş olmasının verdiği coşku ile, otelin yer aldığı Gökçedere Mahallesi’ni bir görelim diyoruz.
Pişmanlığımızı anlatmanın tarifi yok. Hiç görmemek daha iyi imiş, görmezsem bilmem mantığı ile. İlgisizliğin, ucuz rant telaşı ile telafi edildiği, görgüsüzlüğün fikirsizlik ile örtbas edildiği, bir zavallılık abidesi. Yerel halkın kendi geçimini sağlamak üzere yaptığı ticaret ekonomik imkanları boyutunda olacaktır elbette ama, buna bir düzen ve şekil vermekle yükümlü kuruluş yerel yönetimlerdir sonuçta.
Yapılar Allah’a emanet, böyle cennet bir vadide kim kaç kat, ne yaparsa kabul misali bir yerleşim. Ticaret, tamamı ile bu bölgeye gelmeyi seven arap turistleri velinimet kabul edip, bir düzene tabi olmayan rastgele ucuz bir kargaşaya sahip. Yeni yapılan modern görünümlü site, köyün çehresini geliştirir mi yoksa daha mı vahşileştirir bilemiyorum zaman gösterir ama, yerel yönetimlerin vadiye sahip çıktıkları taktirde ancak ciddi bir turizm potansiyeline ulaşabileceklerini anlamaları gerekir.
Atatürk ve Yalova ile ilgili anlatılan ve pek çok kişinin de bildiği, hatta dilimize argo anlamda katılmış, çok ünlü bir nükte vardır. Araştırmacı yazar Nuri Taner’in kitabından alıntı olarak yazıyorum : ‘’ Yalova’ya, genç, yeni mezun bir kaymakam atanır. İlk kez göreve başlayacak kaymakam, İstanbul’dan Yalova’ya gelir. Atatürk’ünde o sırada Yalova’ya geleceğini bilen halk, iskeleye toplanmıştır. Durumdan habersiz kaymakam, kalabalığı kendisi için sanıp, yanından geçen boyacıya sorar:
– Bu kalabalık Yalova Kaymakamı’nı bekliyor değil mi?
Boyacı güler:
– Kim takar Yalova Kaymakamını. Halk Gazi Paşa’yı bekliyor. ‘’
Atatürk’ün gelişmesi için ön ayak olduğu ilk turizm yatırımımız otel, Limak İşletmelerinin elinde tarihe saygılı ve ışık tutan bir güzellikle hayat bulmuş ama bir adım sonrası köy, öyle başıboş kalmış ki adeta ; ‘’ Kim takar Yalova Belediyesi’ni ‘’ diyor….
Tekrar görüşmek üzere YALOVA…