Çocukla Geziyorum

ŞANLIURFA GEZİLECEK YERLER

BALIKLIGÖL

images[3]Balıklıgöl, 150 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğindedir. Derinliği 3-5 metre civarındadır. İçinde efsanelere konu olan sazan türü balıklar bulunmaktadır. Bu balıklara halk tarafından saygı gösterilir ve yenilmez. Rivayete göre Hz. İbrahim ateşe atıldıktan sonra bir mucize gerçekleşir ve ateş suya, odunlar balığa dönüşür. Bu mucizenin gerçekleştiği mekânın Balıklıgöl ve çevresi olduğuna inanılır.  Balıklıgöl Platosunda Üç semavi dinin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in doğduğu mağarada bulunmaktadır.

HALİL UR RAHMAN CAMİİ

untitledCami Halil-Ür Rahman Gölü’nün(Balıklıgöl) hemen yanında yer almaktadır. Selahattin Eyyubi’nin Yeğeni El Melik’ül Eşref Muzafferüddin Musa tarafından 1211–1212 yıllarında inşa ettirilmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu camiden İbrahim Halil Tekkesi olarak bahsetmektedir.

SAVAŞÇI AMAZON KRALİÇELERİNİN MOZAİKLERİ

Şanlıurfa merkezde, Halil’ür-Rahman Gölü’nün hemen yanı başında Halepli Bahçede, 2007 yılında yapılan kazılarda, günümüzden 3000 yıl önce Egeden, Karadeniz’e ve Anadolu’nun içlerine uzanan kültür havzasında, erkek egemenliğine karşı savaşan kadınların av sahnesi mozaiği bulunmuştur.

URFA KALESİ

Sanliurfa-citadel[1]Balıklıgöl platosu içerisinde Urfa Kalesi de yer alır. M.Ö. 9500 yıllarına ait neolitik bir yerleşim höyüğü üzerine kurulmuştur. Kalenin yanı başında çıkarılan ve Şanlıurfa Müzesinde sergilenen 11.500 yılık Balıklıgöl Heykeli, kale dâhil Balıklıgöl havzasının tarihini bilimsel olarak vermektedir. Kalenin üzerindeki korinth başlıklı iki sütun Edessa Karalı IX. MANU döneminde, M.S. 240-242 yılları arasında birer anıt sütun olarak yapılmıştır. Urfa Kalesi’nin, üç tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrilidir, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır.

 

GÖBEKLİTEPE

Screen-Shot-2013-11-23-at-2.45.31-PM[1]Göbeklitepe, günümüzden 12.000 yıl öncesine tarihlenen “Dünyanın En Eski Arkeolojik Tapınağı”’dır. 80 dönümlük alana sahip olan ören yeri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca 2005 yılında 1.Derece arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir. İnsanoğlu ilk kez, Neolitik dönemde avcılık ve toplayıcılık ile birlikte tarıma yöneldiği buradaki kazılarda ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun, yabani şekilde yetişen buğday, arpa, mercimek türü ürünleri ilk olarak burada deneme yanılma yoluyla ekmeye başladığı arkeologlar tarafından bildirilmektedir. Yine bu dönemde hayvanların evcilleştirilmesi gerçekleşmiş, ilk dini ve sivil mimari örnekleri ortaya çıkmaya başlamıştır.

Gopekli_Tepe_BdW_2003-05_700px[1]Şanlıurfa İl Merkezi’nin 17 km doğusunda Örencik (Karaharabe) Köyü’nün 3 km kuzeydoğusunda yer alan Göbeklitepe, adını bölgede bulunan taş yatır mezardan  almaktadır. Göbeklitepe’deki kazı çalışmaları 2007 yılından itibaren Bakanlar Kurulu kararı ile Alman Arkeoloji Enstitüsünden Arkeolog Klaus Schmidt tarafından yürütülmektedir.

Göbeklitepe’de bulunan 12.000 yıllık yapılar, mimarlık tarihinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. İnsanoğlunun tek tanrılı dinlerden önceki çok tanrılı döneme ait ilk gobeklitepe_04[1]tapınağı, M.Ö. 5.000 yılına tarihlenen Malta Adası’ndaki tapınak olarak biliniyordu. Göbeklitepe yerleşiminin tespiti ile bu bilgiler geçerliliğini yitirmiş ve insanoğlunun ilk tapınağının günümüzden 12.000 yıl öncesine tarihlenen “Göbeklitepe Tapınağı” olduğu bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Bu tespit ile birlikte arkeoloji tarihi yeniden yazılmaya başlanmıştır.

Dünyada kabul gören arkeolojik görüşe göre insanoğlunu avcı ve toplayıcı yaşam biçiminden yerleşik hayata geçmesindeki en önemli faktörler; açlık korkusu ve korunma içgüdüsüdür. Ancak Göbeklitepe bu tabuyu yıkmıştır. Zira yapıldığı dönem göz önüne alındığında; yerleşik yaşama geçişte dinsel inanışların da etkinsin olabileceğini ispatlamıştır.

HARRAN

Harran, etimolojik yapısı itibariyle eski uygarlıklarda “yolların kavuştuğu yer”, “kavşak” anlamına gelmektedir. Sosyolojik ve tarihsel düşünüldüğünde ise, Medeniyetlerin Doğduğu ve Buluştuğu Kent anlamını içermektedir. Harran, özellikle Assur Ticaret Kolonileri devrinde Anadolu ile sıkı ticari ilişkiler yürütmüş olan Assurlu tüccarların uğrak yeri olmuştur.

Harran-castle-bricks-ruins[1]HARRAN KALESİ

Harran şehrinin güneydoğusunda şehir suruna bitişik olarak inşa edilen iç kale, dikdörtgen planlı olup, köşelerinde onikigen kuleleri mevcuttur. İslami kaynaklarda kalenin yerinde bir Sabii tapınağının bulunduğundan bahsedilir. Kuvvetli ihtimal İçkale, tabletlerde ve yazılı kaynaklarda adı geçen Sin Tapınağı üzerine yapılmıştır.

HARRAN HÖYÜĞÜ

2003 yılından buyana höyükte yapılan kazı çalışmalarında çeşitli devirlere ait eserleri höyükortaya çıkarılmıştır. Höyükteki kazılarda, M.Ö. VI. bine Halaf devrine tarihlenen buluntuları, Eski Tunç devrine ait figürin ve figürin başları, M.Ö. 1.950 Eski Assur dönemine tarihlenen silindir mühürler, M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Kral Nabuna’id’den ve Sin mabedinden bahseden çivi yazılı pişmiş toprak tablet ve adak kitabeleri bulunmuştur. Kazılardan elde edilen eserler Şanlıurfa Müzesi’nde sergilenmektedir. Açığa çıkarılan kent kalıntıları, ayrıca gelişmiş bir şehir planlamacılığı ve o devrin sosyo-ekonomik yaşam düzeyi hakkında da bilgi vermektedir.

HARRAN ÜNİVERSİTESİ

Harran, dünyanın ilk üniversitelerinden imagesV15AUNN2birine sahip ilim ve irfanın merkezidir. Harran, ünlü Tıp ve Matematik bilgini Sâbit bin Kurrâ’nın; dünyadan aya olan uzaklığı ilk olarak doğru hesaplayan ünlü astronomi bilgini El-Battanî’nin; atomun ve cebir ilminin mucidi sayılan Cabir bin Hayyan’nın; ünlü din bilgini Şeyhü’l İslam İbn-i Teymiyye gibi birçok bilim adamının yetiştiği ve ders verdiği okuldur.

HARRAN ULU CAMİİ

Harran, M.S. 640 yıllarında Halife Hz. Ömer zamanında İslam hâkimiyetine 58499685[1]geçmiştir. Harran, İslam devrinde Emeviler döneminde son halife II. Mervan zamanında da bir süre başkent olmuştur. İslam Devri’nin önemli eserlerinden olan Ulu Cami veya Cennet Cami, Harran höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alır. Türkiye’de İslam mimarisinde yapılmış en eski cami olan Harran Ulu Cami, M.S. 744-750 tarihleri arasında Emeviler devrinde Halife II. Mervan tarafından yaptırılmış ve daha sonra çeşitli zamanlarda onarımlar görmüştür.

HARRAN KÜMBET EVLERİ

Harran’la özdeşleşen Kümbet Evlerin çoğunluğu imagesCKSFEA9Uhala mevcudiyetini korumaktadır. Harran’daki evlerinin kubbe kısımlarının tuğla ile örtülmesinin iki sebebi vardır. Biri, bölgenin çöl olmasından dolayı ağaç malzemenin bulunmayışı diğeri ise, Harran’da bol miktarda bulunan tuğla malzemesidir. Evlerin yüksekliği içerden en çok 5 metreye varan kubbeler, 30–40 tuğla dizisi ile örülmüştür. Örgüleri balçık sıva ile bağlanan kubbe ve duvarlar, içerden ve dışarıdan yine bu harçla sıvanmıştır. Harran evleri bölge iklimine uyumlu olarak yazın serin kışın sıcaktır.

BAZDA MAĞARALARI

Bazda Mağaraları, Harran-Han el-Ba’rur yolunun 15. km. sinden itibaren yolun her iki tarafında tarihi taş ocakları Bazda[1]bulunmaktadır. Bazda mağaraları 19.km.de yolun sağındadır. “Bazda”, “Albazdu”, “Elbazde” veya “Bozdağ Mağaraları” adıyla bilinir ve tanınır. Bölgenin en önemli ve en güzel görüntüye sahip taş ocağıdır. Çok geniş bir alana yayılan dağın dış cephelerinde taş kesilmesi nedeniyle büyük oyuklar meydana gelmiştir.Bunlardan özellikle büyük olanı yer yer iki katlı bir şekilde oyulmuş ve yükseklikleri 10-15 metreye varan ayaklar bırakılarak ortada meydanlar oluşturulmuştur. Ayrıca uzun galeri ve tünellerle dağın çeşitli yönlerine doğru çıkışlar sağlanmıştır.

HAN EL-BA’RUR

Harran’ın 27 km. güneydoğusundaki Göktaş Köyü’nde bulunan Han El-Ba’rur, Eyyubiler dönemine tarihlenmektedir. Tektek Dağları olarak anılan dağlık bölgede Harran-Bağdat yolu güzergâhında bulunan kervansaray; mescit, muhafız odası, ahırlar, hamam ve yazlık odalardan oluşmaktadır.

ŞUAYB ANTİK ŞEHRİ

suaybŞuayb Antik Kenti, Hanel Ba’rur’dan 11 km. sonradır. Harran’a ise 38 km uzaklıktadır. Şuayb Antik Kenti Geç Roma dönemine (M.S. 4-5. yüzyıl) tarihlenen bir yerleşim yeridir. Efes’i andıran mimarisinden dolayı Güneydoğu’nun efesi olarak tanımlanır. Şuayb Peygamberin buradaki bir mağarayı ev ve ibadethane olarak kullandığı rivayet edilir. Bu antik kent ismini bu rivayetten alır. Halen bölgedeki bir mağara Şuayb Peygamberin makamı olarak ziyaret edilmektedir.

SOĞMATAR ANTİK ŞEHRİ

Şuayb Antik Kenti’nden 15 km. sonra Soğmatar Antik Kenti’ne varılır. Burası, p1171uo[1]Harran’a ise 53 km. mesafededir. Roma dönemine (M.S. 2. yüzyıl) tarihlenen bölge, Abgar Krallığı döneminde Harranlıların Tektek Dağları bölgesinde; ay ve gezegen tanrıları için tapındıkları bir kült merkezi olduğu bilimsel olarak tespit edilmiştir. Soğmatar kült yerinde; Ay tanrısı Sin’e tapınılan bir mağara (Pognon Mağarası), yamaçlarında yer yer tanrı kabartmalarının ve zemine kazılmış yazıtların olduğu bir tepe (Kutsal Tepe), 6 adet kare ve yuvarlak planlı mozole (Anıt Mezar), iç kale ve ana kayaya oyulmuş çok sayıda kaya mezarı bulunmaktadır.

SİN MABEDİ

Babil dönemine ait ünlü Sin Mabedi sogmatar[1]Harran’da inşa edildiği bilinen en eski anıtsal eserdir. M. Ö. 2000 başlarına ait Kültepe ve Mari tabletlerinde Harran’daki Sin (Ay Tanrısı) Mabedi’nde bir ant­laşma imza edildiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Yine M. Ö. II. bininin ortalarına ait Hitit tabletle­rinde, Hititlerle Mitanniler arasında yapılan bir antlaşmaya Harran’daki Ay Tanrısı Sin’in ve Güneş Tanrısı Şamas’ın şahit tutulduğu belirtilmektedir. Yeri kesin olarak tespit edilemeyen Sin Mabedi’nin, höyükte, iç kalede ya da Ulu Camii’nin yerinde olduğu konusunda değişik fikirler ileri sü­rülmektedir.

HARRAN ŞEHİR SURLARI

Elips şeklindeki Harran şehri, bazı kaynaklara göre 8, bazı kaynaklara göre 6 tarihi-harran-surlari-onarilacak-16998np[1]adet kapısı, 187 adet burcu olan, kesme taşlardan inşa edilmiş müstah­kem bir sur ile çevrilmiştir. Surların dışında yer alan ve günümüzde toprakla dolmuş olan hendeğin eskiden su ile dolu olduğu bilinmektedir. Şehrin güney-doğu köşesinde kesintiye uğrayan surların yerini İçkale tamamlamaktadır. Harran surları gü­nümüzde yer yer yıkılmış olmasına rağmen çepe­çevre izlenebilmektedir. Kapılardan sadece Halep Kapısı ayaktadır.

Harran Kalesi: Şehrin güney doğusunda yer alan İçkale,  surla­rın o kesimdeki parçasını oluşturmaktadır.

POGNON (Ponyon) MAĞARASI

pognonYüzyılımızın başlarında Fransa’nın Bağdat Konsolosu H.Pognon’un keşfederek yazılarını oku­duğu bu mağara, kalenin 250 m. kadar kuzeybatı­sındadır. Giriş ağzı doğuya bakan bu mağaranın güney, kuzey ve batı duvarlarında, tanrıları tasvir eden tam boy insan rölyefleri ve aralarında Süryânice yazılar bulunmaktadır. Bu kabartmalar­dan birinin başı üzerinde Ay Tanrısı Sin’i sembolize eden “Hilal” kabartması dikkat çekmektedir

BİRECİK

Birecik ilçesi Fırat Irmağı kenarında önemli bir köprübaşı olması nedeniyle, eski çağlardan beri bir çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Birecik, sırasıyla Pers, Makedonya, Roma ve Bizans egemenliklerini yaşadıBirecik 1517’de Osmanlı topraklarına katıldı.19. Yüzyıl 53196920.Birecik_4212[1]sonralarında Halep vilayetinin Urfa sancağına bağlı bir kaza oldu. 1919’da bir süre İngiliz işgalinde de kaldı. 1956’da Fırat üzerine o dönemde Türkiye’nin en uzun köprülerinden biri olan Birecik Köprüsü’nün yapıldı.

BİRECİK “Kalecik” KAYA MEZARLARI

Birecik İlçemizin İnceler Köyü sınırları içinde yer alan Deyr Şebek, yöre halkı tarafından “Kalecik” anlamına gelen “Keloşk” olarak bilinmektedir. Roma Dönemine ait alanda iki yapı kalıntısı ve bir kaya mezarlığı yer almaktadır. Alanda çevreyi gözetleyecek bir konumda inşa edilmiş olan yapının “Keçiburcu”ve “Harapsor” kalıntıları gibi Roma Dönemine ait bir karakol olduğu tahmin edilmektedir.

 

SAKLI CENNET HALFETİ

İlçenin büyük bir kısmı Birecik Barajı’nın göl suları altında kalmıştır. Yeni yerleşim yeri halfeti[1]olarak ilçe merkezine 7 km. mesafedeki Karaotlak mevkii seçilmiş ve yerleşime açılmıştır. Kentin simgesi haline gelen ‘siyah gül’ yerli yabancı tüm konukların ilgisini çekmekte, önemli bir ticaret potansiyeli içermektedir. İl Özel İdaresi tarafından satın alınan teknelerle, Aziz Nerses Kilisesi’nin, Barsavma Manastırı’nın ve daha birçok tarihi yapının yer aldığı Rumkale’ye, kaya kilisesinin yer aldığı tarihi Savaşan köyüne ulaşım olanaklı hale gelmiştir.

 RUMKALE

rumkaleRumkale, Birecik Ovası’nın ve Halfeti’nin kuzeyinde, Fırat Nehri’nin kıyı kesiminin doğusunda, Şanlıurfa yoluna bakan bir tepe üzerindedir ve Birecik’i kuzeyinden ve kuzeydoğusundan sınırlar. XX. yüzyılın başlarında bir kaza halinde idi ve kazanın merkezi de Halfeti kasabası idi. Rumkale’de bugün gezilip görülebilecek eserler şunlardır: Kale harabeleri, Aziz Nerses Kilisesi harabeleri ve Barşavma Manastırı harabeleri.

HZ. EYYÛB (A.S.) ÇİLE ÇEKTİĞİ MAKAMI

Şanlıurfa Hz. Eyyûb için ata yurdudur. Hz. Eyyûb (a.s) hayatının bir evresinde tüm peygamberlerde olduğu gibi hicretle şereflenmiştir. Filistin’den başlayarak Şam diyarını kapsayan ve Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesine bağlı Eyyüpnebi Beldesi’nde noktalanan bu hicretle ilgili olarak, Eyyubnebi Beldesi ve Şanlıurfa merkez eksenli hayat hikâyesi üç dinin de yazılı kaynaklarında tafsilatlı olarak anlatılır. Gerek Kurân’ı Kerim’de ve gerekse yazılı kaynakların tamamında Hz. Eyyûb anlatılırken hayatın daha çok bu evresi anlatılır. Bu evre ise tamı ile mekânsal olarak Şanlıurfa orijinlidir. Şanlıurfa Merkezin güneyindeki Eyyûb Peygamber Mahallesi’nde Eyyub Peygamber Makamı olarak bilinen külliyede “Çile Mağarası” ve “Şifalı Kuyu” bulunmaktadır.

TARİHİ ÇARŞILAR

GÜMRÜK HANI

Şanlıurfa’yı gezip görmeye gelen yerli ve yabancı turistlerin yorgunluk attığı oturup imagesL5C6C20Jdinlendiği bir mekandır. Şanlıurfa merkezdeki Haşimiye Meydanın hemen yanında Sipahi pazarı ile Bedesten çarşılarının bitişiğindedir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1563 yılında Urfa Sancakbeyi Halhallı Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Yetmiş Hanı” olarak anılan Gümrük Hanı, Şanlıurfa’daki hanların en güzel ve anıtsal örneklerindendir.

BEDESTEN

Gümrük Hanı’nın güneyine bitişik olarak 1562 yılında inşa edilmiştir. Kapalı çarşı şeklindeki Bedesten düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Doğuda Han Önü Çarşısı’na açılan ana kapısı, Sipahi Pazarı’na açılan Batı kapısı, Pamukçu Pazarı’na açılan güney kapısı ve Gümrük Hanı’na açılan kuzey kapısı olmak üzere 4 kapısı bulunmaktadır. Çarşıda sağlı sollu iki sıra halinde uzayan dükkânlarda yöresel giysi ve aksesuarların satıldığı çarşı olarak kullanılmaktadır. Şanlıurfa Bedesteni Anadolu’da otantik değerini yitirmeyen ender çarşılardandır.

SİPAHİ PAZARI

Gümrük Hanı’nın batısına bitişik olarak inşa edilmiş, kapalı bir çarşıdır. Gümrük hanı ile aynı tarihte hana gelenlerin hayvanlarının barınması için yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir. Düzgün kesme taşlardan inşa edilmiş kuzey-güney istikametinde beşik tonozla örtülüdür. Dört kapısı vardır. Çarşı günümüzde Halıcılar Çarşısı olarak kullanılmaktadır.

BAKIRCILAR ÇARŞISI

Her biri 15’er çapraz tonozla örtülü iki kapılı çarşıdır. Çarşı, 1887 yılında Hartavizâde Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çarşılarda sağlı sollu dükkânların kapılarının üzerinde karşılıklı olarak aydınlatma pencereleri yer alır. İnşa edildiği yıllarda halı, kilim, keçe ve benzeri yaygıların satıldığı yer olarak kullanılmıştır. Bir ara yemenici Pazarı olarak kullanılmış ve son olarak Bakırcı esnafına tahsis edilmiştir.

KINACI PAZARI

Mençek Hanı’nın batısında yer alan ve kuzey güney istikametinde uzanan bu çarşının kuzey kesimi beşik tonozla örtülü, güney kesiminin üzeri açıktır.

PAMUKÇU

Kınacı pazarının batısına paralel olarak uzanan, beşik tonozla örtülü bir çarşıdır. Kuyumcu ve elbiseci esnafı tarafından kullanılmaktadır.

CAMİLER

ULU CAMİİ

Cami, şehir merkezinde Divanyolu Caddesinde yer alır. Yapım tarihi belirlenemeyen, “Kızıl Kilise” olarak images41ZBF3O4adlandırılan, eski bir kilisenin yerine inşa edilmiştir. Eski yapıya ait avlu duvarları, sütunlar, sütun başlıkları ve çan kulesi halen mevcuttur.

Caminin inşa kitabesi bulunmamaktadır. Bu yüzden kim tarafından ve ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Payeler üzerine oturan ve her biri çapraz to¬nozlarla örülü on dört sivri kemerle avluya açılan cemaat yeri Anadolu’da ilk kez Urfa Ulu Camii’nde bulunmaktadır. Minare, aynı zamanda şehrin ilk ve tek saat kulesi görevini de görmektedir.

FIRFIRLI CAMİİ

Ali Fuat Bey Caddesi’nde (Yeniyol) bulunan yapı Oniki Havari Kilisesi olarak da adlandırılmıştır. fırfırlıYapı kilise olarak inşa edilmiştir. Kaynaklara göre Hıristiyanlık açısından büyük önem taşıyan ve Van bölgesindeki Varak Manastırında bulunan “Varak Haçı” 1092 yılında Urfa’ya getirilerek bu kiliseye (Aziz Havariyun Kilisesi) konulmuştur.

Caminin mihrabı üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre 1956 yılında kiliseden camiye çevrilmiştir. Caminin taş bezemelerinden ötürü de halk arasında Fırfırlı Cami olarak anılmıştır.

RIZVANİYE CAMİİ

imagesS0W0U72HHalil-ür Rahman Gölü(Balıklıgöl)’nün kuzey kenarında bulunan cami, 1717(Hicri.1129) yılında Rakka Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Plan olarak mihraba paralel dikdörtgen yapılı olan cami, üç kubbeli olarak inşa edilmiştir.

Süsleme olarak yapının en ilginç kısmı şüphesiz giriş kapısının Osmanlı kündekari tekniğinin en güzel örneklerinden birine sahip olmasıdır.

SELAHADDİN EYYUBİ CAMİİ

Şanlıurfa’da Vali Fuat Bey Caddesi’nde (Yeniyol) bulunan bu caminin yerinde 457 imagesM3QNTK1Jyılında yaptırılan Aziz Youhanna (Vaftizci Yahya) Kilisesi bulunuyordu. Selahattin Eyyubi döneminde kısa bir süre cami olarak kullanılmıştır. XIX yüzyılın ortalarında, burada bulunan eski kilisenin üzerine bugünkü yapı inşa edilmiştir. Dönemi itibarı ile bölgedeki en büyük kilise olması dolayısıyla katedral olarak da adlandırılmıştır. Yapı uzun yıllar harap durumda kalmış ve bir ara elektrik santrali olarak kullanılmıştır.

Yapı üzerindeki pencerelerin kenarlarında kiliseden kalan yarım sütunlar ve birbirlerine dolanmış ejder kabartmaları bulunmaktadır.

sanliurfa-nisan-2014

www.sanliurfa.bel.tr

http://www.urfakultur.gov.tr/

Paylaşın: