Çocukla Geziyorum

GÖCEK – 1.gün GÖCEK

28 Nisan Cumartesi 2012

Göcek için en kolay ulaşım şekli, Dalaman üzerinden uçak ile gelmek. Zaman kaybetmemek adına bizde öyle yapıyoruz. Göcek için önerilen en güzel aylar olan Nisan-Mayıs ayında olduğumuz ve hafta sonuna denk geldiği için, uçak bayağı kalabalık.

50dk.lık bir uçuşla İstanbul’dan Dalaman Havaalanı‘na ulaşıyoruz. Dalaman Havaalanı 1970’lerde yapılmış, Türkiye’nin eskilerinden. Mimarisi  yapıldığı dönemin detay özelliklerini taşıyor. Dalaman üzerinden Fethiye, Marmaris ve Sarıgerme gibi popüler tatil bölgelerine de ulaşmak mümkün.

göcek alışveriş caddesi

Kalacağımız otel ile anlaşmalı bir servis aracı karşılıyor bizi. Genelde bu bölgede servis aracı hizmetinde sıkça kullanılan Mersedes Vito marka araç çocukların bayağı bir hoşuna gidiyor. Özel ilgi alanı arabalar olan ve yaşına rağmen her çeşit/marka araca binmek gibi bir hedefi olan Çaka, hemen arka koltuğa kuruluyor ve nasıl bir önsezi ise, film starı edasında bacak bacak üstüne atarak, adeta kendisinin otele taşınmasına müsaade ediyor. Bizde onu rahatsız etmemek için başka taraflara sıkışıyoruz.Kendini bu kadar özel hissetmesine sebep olan bu servis araçları, havaalanından tutabileceğiniz taksi ile hemen hemen aynı fiyata geliyor halbuki. Dalaman’dan, Göcek merkeze kadar geçen 20-25 dakikalık sürenin sonunda, Dalaman-Fethiye karayolu üzerinde bir yol üstü kasabası olan Göcek’e girmek üzere sapmadan göze çarpan tekne direkleri, bu beklenmedik manzara ile Göcek’in alışılmışın dışında bir yerleşim olduğunun sinyallerini veriyor.Ticaret merkezi olarak kabul edilecek çarşı içi denilen ana cadde, Turgut Özal Caddesi, trafiğe kapalı olduğu için her iki yönünde bulunan otoparklardan güney tarafındakinde iniyoruz. Kısa bir yürüyüş mesafesindeki otelimiz, sahil kesiminde. Aslında sahil demek doğru bir tanım değil, çünkü deniz ile yerleşim arasında oldukça geniş bir yürüme bandı bırakılmış. Deniz, bu yürüme bandından sonra teknelerin bağlandığı kıyı şeridinde.

Otelimiz Mavi Otel, Göcek’in sahile yakın az sayıdaki işletmesinden biri. Swiss Hotel haricinde Göcek’de beş yıldızlı konaklama imkanı yok. Yapılaşma 2,5 kat ile sınırlandırıldığı için bu küçük koyu kasacak heybette işletmeler de yok. Bu nedenle konaklama imkanlarının çoğu, otelimiz gibi küçük, az oda sayılı, mütevazi işletmeler. Genellikle tekne tatili için gelindiğinden, konaklama tesislerinde üst kalite bir imkan, yabancılar tarafından da fazla tercih edilmiyor, daha ziyade tek gece, uçak saatlerinin ve tekne saatlerinin ayarlanması amaçlı kullanılıyor oteller.

Zira Göcek’te denize girilebilecek plaj ve kumsal yok gibi, illaki bir koya gitmek durumundasınız denize girmek için. Bu nedenle köy içindeki küçük otel ve pansiyonların çoğunda havuz var. Göcek’e gelmenin amacı, kumsal keyfi yapmak değil, tekne seyrini yaşamak olduğundan işletmelerde bu ihtiyaca göre yapılanmış.

Göcek’te kumsal kısıtlı ama, altı adet uluslararası marina ile bu kategoride Türkiye’deki tek yer. Beşi özel işletmelere ait olan marinaların bir tanesi belediyeye ait. Özel bağlama iskeleleri sunan bir marinanın olması, özel kapasiteli yatları ağırlamaya hizmet ederken, dalgakıranı dahil tamamı yüzen iskelelerden oluşan bir başka marina da Türkiye’nin ilklerinden. Sonuç olarak yaz aylarında 980 yat bağlama kapasitesinin yanında, 350 yat kapasiteli iki de çekek yeri ile Göcek, tekne sektöründeki en önemli merkez.

Otelin hemen yanındaki işletmesi otele ait olan Blue Kafe’de hafif bir kahvaltı atıştırıyoruz. Sahildeki yapılar ile kıyı şeridindeki yürüme yolu arasında, güzel bir yeşil bant oluşturulmuş. Oturduğumuz masanın hemen yanında, gördüğümüz en büyük manolya ağaçları yükseliyor. Kökleri genişlemekten artık toprağın üstüne taşmış ve başka bitki yetişmesine imkan vermeyecek şekilde toprağı kaplamış.

Vahşi görünen bu kökler biraz ürkütse de, sunduğu sabah güneşinden saklayan gölge, önümüzde sıralanmış günübirlik teknelerinin arkasından kokusunu ulaştıran denizin tuzu ile karışarak, bize Göcek’i anlatıyor kendi dilinde.

Göcek, yat turizminin başkenti olduğunu çoktan ilan etmiş bir görüntü sunuyor önümüzden gelip geçenlerle; günübirlik tur için teknelere yerleşenler, özel yatlarına nevale götürenler, limandan ayrılmak için iplerini çekenler, yelken talimi yapmaya üzerlerine aynı renk tişörtler giyerek takımca gidenler…

Sabah vakti yüzümüzü yalayıp geçen bu farklı yel,  ‘’ yine dünyanın bir başka kapısını açıyorsun’’ diyor sanki, ‘’tekne dünyasını ‘’.

Eşyaları odaya fırlattığımız gibi altımıza şortları terlikleri geçirip, gezi boyunca bize eşlik edecek olan kaptanımızla buluşmaya gidiyoruz. On beş yıldır kaptanlık yapan Osman Kaptan, dünyanın pek çok denizinde bulunmuş. Yılın büyük kısmını Göcek’te, kışlarını ise eşinin yanında Sibirya’da geçiriyor. Göcek’in her girintisini çıkıntısını çok iyi bilen, deneyimli bir denizci.

Göcek aslında Fethiye Körfezi’nin içinde kalıyor. Bir üçgenin tepe noktası Göcek, sağ köşesi Fethiye, sol köşesi ise Kapıdağ Yarımadası olarak kabul edilebilir basit bir tanımlama ile.

göcekKapıdağ Yarımadası, Göcek Koyu içlerine doğru sayısız parçaya bölünerek Göcek’e doğru sokulurken, bölgenin özelliği olan adaları oluşturmuş. Bu adalar 12 adalar olarak adlandırılıyor. Adalar, anakara arasında yer alan denizi, son derece sakin ve korunaklı limanlarla donatmış. Adaların çok sayıda uygun demirleme alanı yaratan korunaklı limanları ve anakaraya bağlı sayısız girinti çıkıntının oluşturduğu seçenekli koyları ile Göcek, teknecilere geniş bir yelpaze sunuyor.

Göcek’ten Fethiye’ye kadar olan kıyı şeridinde de çeşitli koylar ve daha az sayıda da olsa adalar var. Ancak bu bölge, Fethiye Körfezi‘nin Akdeniz’e bağlanan kapısı olduğu için, Göcek Koyu kadar korunaklılık sağlamayabiliyor.

göcekİlk gün kaptan, tekneyi biraz tanıtarak basit seyir bilgileri veriyor ve körfez içinde fazla uzaklaşmadan Zeytin Adası‘na kadar şöyle bir dolaşıyoruz. Akşamüstünün kalanını Göcek’i tanımaya ayırıyoruz.

Göcek’in sahil kesimine araç ile girilmiyor. Turgut Özal Caddesi‘nin iki ucunda otoparklar bulunuyor. Alışveriş tek aksta toplanmış gibi görünmesine rağmen aslında köy içine doğru pek çok hizmet yayılmış. Çarşı içi, daha ziyade turizme ve teknecilere yönelik hizmetler sunuyor. Sahil şeridinin bir arka paraleli olan bu caddede, tekne, deniz ve deniz sporları için gerekebilecek İstanbul’da bile zor bulabileceğiniz çeşitlilikte ürün bulma imkanı var. Ayrıca tüm bankaların ve büyük zincir marketlerin hemen hemen hepsinin bir şubesi de bulunuyor.

Alışveriş konusu açılınca, bilinmesi gereken önemli bir yerel Göcek özlü sözünü hemen hatırlatıyorlar ‘’ Hayat pahalı, Göcek daha pahalı ’’. Tekne hayatı, masraflı olmasından ötürü, lüks harcama yapabilecek bir kitleye hitap ettiği için, bu sektöre hizmet eden alt sektörlerde, teknik konularda hizmet verenden, malzeme satanına yada nevale aldığınız markete kadar, bu gerçeği göz önünde bulundurarak fiyat ayarlaması yapmış durumdalar.

Kısa caddede bir tur atmak hemen bir fikir edinmemize yetiyor; Göcek’te hayat yat turizmi üzerine kurulmuş. Öyle ki herhangi bir bakkalda dahi ( market değil yerel köy bakkalı ) Türk gazetelerinin yanında, yine İstanbul’da her yerde kolayca bulamayacağınız her dilde yabancı gazete ve dergi mevcut.

Güneş batmaya başlayıp, kızgınlığı örselenince, sahil şeridinden bir koy yürüyüşü yapalım diyoruz. İlk gözümüze çarpan, antik tapınak girişlerini andıran sütunlu kapısı ile bölgenin en eskilerinden, Skopea Marina oluyor. Bu kapının önünden ilerlediğinizde, yeni yapılmış, içinizin gittiği güzel bir sitenin önünde çok kısa bir kumsal bandına rastlayabiliyorsunuz. Ancak etrafı marina ve çekek yerleri ile çevrili bu kumsalda denize girmenin ne kadar cazip olduğu tartışılır.

Kumsaldan sonra, Marintürk Village Port Marinası ve D-Marin’in çekek yeri karşınıza çıkıyor. Daha ziyade teknecilerin ihtiyaçları için ayrılmış, koyun  en korunaklı uç bölümü burası. Teknecilerin benzin aldığı iskele ve atık alım merkezinden sonra, tam karşınızdaki Club Marina, bağlı duran yüzen sarayları ile hemen dikkatinizi çekiyor.

Skopea Marina’dan, Fethiye yönüne doğru dönüp, yürüyüşünüze devam ettiğinizde, günübirlik tur teknelerine ayrılmış alanda, 12 adalara yapılan günlük turlara davet eden tekneciler geliyor karşınıza. Yanındaki, işletmesi belediyeye ait olan marinada ise, daha ziyade gelir geçer tekneler, yelkenliler ve yerel halkın kullandığı kaba motorlar ile balıkçı tekneleri sıralanıyor.

Kıyı kesiminde, her zevk ve keseye hitap edecek restoranlar var. Başarılı bir şehircilik ve belediyecilik anlayışı ile restoranlar, yeşil bant arkasında bırakıldığı için, sahilde dolaşanları veya banklarda oturmaya gelmiş olanları rahatsız eden bir durum yok. Aynı şekilde gezinen insan kalabalığı da yemek yiyenleri engellemiyor. Belediyenin düzenli ve planlı çalıştığı, etrafın temizliğinden, bakımından, çiçeklerin güzelliğinden de anlaşılıyor.

Etrafını dükkan ve yemek yeme yerlerinin çevrelediği orta avlulu meydanı geçince, dere kenarında son bulan sahil yürüme bandının bitimine, 3-4 basamaklı amfitiyatro olamayacak kadar küçük bir düzenleme yapıldığını görerek, başarılı bulduğumuz belediyenin neden böyle bir şey yaptığına bir anlam veremiyoruz ( henüz ). Amaç, ilerleyen günlerde kendini belli ediyor.

Dereyi geçince, kasaba yerleşimi bitiyor ve D-Marin Port sitesi başlıyor. Burası, içinden kanalların geçtiği, geniş bahçeleri, önündeki şahsi iskelelere, kıyıya çekilmiş küçük teknelerin bağlandığı müstakil, Türk mimarisini yansıtan villaları ile her gelen geçenin durup resim çektiği güzellikte bir site. Evinize ister kardan araç ile ister denizden tekne ile ulaşabiliyorsunuz. Dünyada bu tarz yerleşim örneklerinin çok olduğunu biliyorum ama, sanırım Türkiye’de ilk olan, Göcek Port.

İlerlemeye devam ederek, çam ağaçları arasında hizmet binaları ve çeşitli kafe-bar tarzı yemek yeme imkanı sunan işletmeleri hiç rahatsız etmeyecek şekilde doğaya uyumlu yerleştirilmiş D-Marin Göcek Marina’ya geliyoruz. Burada, hangi boy, tip ve renkte tekne isterseniz, birini beğenmek size kalmış. Adeta bir tekne kataloğu gibi, son model envai çeşit, motorlu yada yelkenli tekneye ev sahipliği yapıyor marina.

Marinanın burun noktası Göcek Koyu‘na hakim bir manzaraya sahip. Yelkenlilerin direkleri arasından, Torosların eteklerine doğru yavaşça yükselmiş siteleri, yemyeşil yamaçları uzaktan göz kırpan yamaç paraşütçülerinin gözdesi Babadağ’ı ve bir havuzun karşı kenarı gibi önümüzü kapatmış adaları seyrediyoruz.

Swiss Otel haklı olarak yerleşmek için bu konumu seçmiş. Koyun Fethiye’ye doğru açığa bakan yüzündeki tek kumsalı olan plajın işletmesini de Swiss Otel yapıyor. Bu konum dalga aldığı için bizim bulunduğumuz sırada bizzat kamyonlarla kum dökerek ve kumların sürüklenmesini önlemek için denize rampalar yerleştirerek doğal plaj görünümünü oluşturmak ve korumak için çalıştıklarını görüyoruz.Yani kullanıyor ama korunmasına da vesile oluyor aynı zamanda.

Akşam yemeği için, Göcek’te kışında açık olarak bulabileceğiniz yegane yerlerden biri olan ve fiyat-lezzet dengesi ile tavsiye edilen sahildeki WestCafe‘ye gidiyoruz. Manolya ağaçlarının arasında, beyaz oturma grupları ile görsel olarak da cezbedici gelen bir tarafı var. Gayet makul fiyat ile sunduğu yemek çeşitliliğini de, sunumlarını da başarılı ve lezzetli buluyoruz. Tatlıları ise özellikle hoşumuza gidiyor, tek sorun dondurma olarak hazır Carte D’or kullanıyor olmaları.

Çok yakındaki ( Göcek zaten küçük bir yer ) Mavi Otel’imize dönerken, yeni tanıdığımız bu beldeyi ve tekne dünyasını sevdiğimizi düşünüyoruz…

gocek-2-gun-12-adalar-gobunbuku

gocek-3-gun-koylar-boynuzbuku

gocek-4-gun-gocek-adasi

 

mavi-yolculuk-turkiye

göcek

 

Paylaşın: