Çocukla Geziyorum

GÖCEK – 2.gün 12 ADALAR ( Göbünbükü )

29 Nisan Pazar 2012

Göcek’te oksijen bol, Toros Dağları etkisini hissettiriyor. Denizin iyotunu da solumuş olmanın verdiği sağlık ile çok dinlenmiş olarak uyanıyoruz. Otelin kahvaltısı klasik ama, ağaç altı ve deniz tekne manzaraları, ne yediğimizin önemini azaltıyor. Restoranların çoğunda veya çarşı içindeki büfelerde alternatifli kahvaltı seçenekleri bulmak mümkün.

Zaman kaybetmeden, teknenin geçici olarak bağlandığı D-Marin’e doğru hızlı bir sabah yürüyüşü ile sahili boydan boya kolaçan etmiş olarak, kaptanımızla bizi beklediği teknede buluşuyoruz. Denize açılmadan önce ilk iş olarak kaptan çocuklara, miçoluğun olmazsa olmazı, bazı temel bağlama tekniklerini öğretmeye çalışıyor.

Çağan’ın hala kendi ayakkabılarını dahi bağlayamadığından bihaber olan adamcağız, en basit düğümden başlaması gerektiğini idrak edince, umutsuzluğa kapılmaya başlamışken, imdadına yetişiyorum. Kazık bağı ( usturmaçaları bağlayan – teknelerin kenarlarındaki çarpmayı engelleyen silindirler ), izbalço ( tekneyi iskele demirine bağlayan düğüm )öncelikle öğrenilmesi gereken gemici düğümlerinin ilk ikisi. Belli bir teknik ile bağlamak ve rastgele düğüm atmamanın tek nedeni tabiki çözebilmek. Çektiğiniz anda hemen açılmıyorsa düğüm, zaten yanlış bağlamış oluyorsunuz ve her limanda sürekli düğümleri açmaya çalışmak, uzun vadede çekilir bir eziyet değil.

İpçinin ben, arka usturmaçalardan sorumlunun Çaka ve teknenin burnuna çıkmak gerektiği için, ön usturmaça ve halatlardan sorumlu miçonun da Çağan olduğu netleşince, bugünkü seyrimiz başlıyor.

Göcek Koyu’nun, neredeyse önünü tamamen kapamış gibi görünen en yakındaki adası, Göcek Adası. Göcek’in doğal bir liman olmasında önemli bir etkiye sahip. Bu adaya belediye marinasından karşılıklı işleyen dolmuş tekneler var. Adanın, İncirli Koyu’ndaki küçük plaj ve işletmesinden faydalanabiliyorsunuz.

Göcek Adası’nı geçince, Yassıca Adalar denilen, küçük ada parçaları topluluğu çıkıyor karşınıza. Tek tek isim verilmemiş bu ada parçalarına, hepsine birden Yassıca Adalar denilmiş, çünkü gerçekten de fazla yükseltiye sahip olmayan bu adalar, adeta denizin ortasında yüzen bir kumsal gibiler. Adalar arasındaki en yakın mesafe 12m. Kendine güvenenler yüzerek dört adayı dolaşabiliyormuş. Adalardan biri, kıyıda bile serbestçe dolaşan tavşanları  ile çocuklar için eğlenceli görünüyor.

Yassıca Adalar’ın bitimindeki nispeten büyükçe ve zeytin ağaçları ile kaplı ada, Zeytinli Ada. Burası özel mülk, kimisi Uzan’ların, kimisi Metin Akpınar’ın diyor. Adada, Osmanlı döneminden kalma bir zeytin sıkma atölyesi var.

Zeytinli Ada’nın arka tarafında kalan, limanı olmayan, sivri bir tepelik gibi görünen adaya, görünümünden dolayı, Şeytanlı Ada ismi yakıştırılmış.

Çok kısa bir açıklıkla, körfezdeki adaların en büyüğü olan Tersane Adası’na geliyoruz. Oldukça kapalı bir konumdaki kış limanında, adanın adını aldığı, Bizans Dönemi’nden kalma bir tersane ve gözetleme kulesi bulunuyor. Mübadele yıllarına kadar adada kullanılmış 20-30 kadar Rum köy evi, bugün harabeye dönüşmüş durumda. Çok güzel keçiboynuzu ağaçları arasındaki limanda, renkli sardunyaları ve çivit mavi iskemleleri ile gözünüzü okşayan birde restoran bulunuyor.

Tersane Adası’dan, dar bir boğaz ile Göcek’in en çok dedikodusu yapılan adası, Domuz Adası’na geçiliyor, yani Hürriyet Gazetesi’nin sahipleri Simavi ailesinin adası. Hürriyet Koyu adı verilen küçük koya, boyluca kaplayan tek katlı bir bina yapılmış. Müştemilatı, bakımlı bahçesi, yürüyüş yolları ve özel limanı ile koyu dolduruyor. Özel mülk olduğu için izinsiz yanaşamıyorsunuz bir dönemin sosyetesinin kalbinin attığı, çeşitli magazin söylentilerinin ayyuka çıktığı evin iskelesine.

‘’Gözümüz yok, sahibine bağışlasın ’’ diyerek, adanın arkasından dolaşıyoruz. Dar Boğaz’dan geçerek, ada gibi görünen ama aslında Kapıdağ Yarımadası’nın ucu olan kara parçasının, iki teknenin yan yana temkinle geçtiği dar girişinden, Göbün Koyu’na giriyoruz. Burası, Göcek’e gelen teknecilerin mutlaka uğradığı, kaptanında pek sevdiği bir koy. Kumsal yok ama, teknelerin bağlanabileceği geniş bir iskele alanı var.

göbün koyu göcekKoyda, bambu koltukları ile Göbün Yat Mola Restoran hizmet veriyor. Bir kahve molası vermek için iskeleye bağlanıyoruz. Biz daha inmeden arkamızdan, bir balıkçı kayığında, anne-baba ve küçük kız çocuğundan oluşan bir aile yanaşıyor yavaş yavaş .Baba motoru tutarken, anne kürekler ile yön veriyor ve fren yapıyor. İskeleye ipi atıp kayığı sabitleyince, Çaka yapmaya kalksa ( yaptırmayız zaten ) en az 10 kere dikkat diye avaz avaz bağıracağımız bir mesafeyi, ipe basarak geçiveriyor en fazla beş yaşındaki küçük kız.

Görüyoruz ki, hayata adapte olmak, dünyayı tüm doğallığı ile kabullenmek bu. O küçük kız için, en az 2 metre olan mesafeyi ipe basarak iskeleye atlamak yaşadığı hayatın doğası, gerekliliği. Bizimkiler için ise, bilgisayarda adam öldürmek mi hayatın doğası diye düşünerek kendimi suçluyorum ister istemez.

Mis gibi kokan çam ağaçlarının arasında, denize çıkma yapılmış ahşap bir balkonda, kahvelerimizi yudumluyoruz, kaptanın dünya denizlerini anlatan hoş sohbetinin eşliğinde. Pırıl pırıl deniz o kadar davetkar ki, onlar için sıcak bizim için ise hala serin gelen denize giren yabancıları kıskançlıkla süzüyoruz.

Göbün Koyu’ndan çıkıp sola döner dönmez, ‘’Merdivenli ’’ denilen bir başka koy çıkıyor önümüze. Burada küçük doğal bir kumsal var ve tepenin yamacı doğal bir merdivenle bu kumsala iniyor. ( ya da birileri yapmış ?)

Merdivenli’yi geçince, Kapıdağ Yarımadası’nın,  körfeze dönük tarafında en fazla içeriye sokulmuş kıyısına ulaşıyoruz. Karanlık İçi Koyu, Göcek’e en uzak mesafe. Yemek molası için durmak üzere yan koya, Kapıdağ Yarımadası’nın bağlantı noktasının en inceldiği noktadaki  Manastır Koyu’nda iskeleye bağlanıyoruz. Bu koydaki restoran, yine kaptanın özellikle methettiği bir yer. Ancak bulunduğumuz konumda tepenin arkası açık deniz olduğu için, rüzgar biraz savuruyor.

Restorana oturunca karşımıza gelen Hamam Koyu, ( Kleopatra Koyu )mavi yolculuk ve günübirlik tekne turlarının uğramadan geçmediği bir koy. Her beğeni toplayan koy parçasına Kleopatra’nın denize girdiği varsayılarak bir yakıştırma yapıldığı üzere bu koya da Kleopatra Koyu deniliyor. Gerçekten girmiş midir girmemiş midir bilinmez ama sağolsun Kleopatra, Türk kıyılarına bayağı bir turistik katkı sağlamış. Bu koyda adından dolayı gördüğü rağbet neticesinde, Göcek Koyları Kullanma Esasları gereğince artık her türlü tekne ziyaretine yasaklanmış. Yasak neticesinde koya gelenler, yarımadanın bağlantı noktasını enine kesen Likya’dan kalma sınır duvarlarını görmüş olmakla yetinmek zorunda kalıyorlar.

Manastır’da, tandır için önceden sipariş vermediğimiz ve biz gelene kadar pek balık kalmadığı için, köfte ile yetiniyoruz. Koylardaki işletmelerde fiks bir uygulama var. Et, balık yada tavuk, ne yiyeceğinize karar veriyorsunuz, geri kalan mezeler, o gün yapılmış olan çeşide ve sizin kişi sayınıza göre standart olarak getiriliyor, istemiyorum desenizde aslında fiyata dahil.

Ancak kesinlikle istemiyorum dememek, hatta çatlayana kadar yemek gerekli ki, biz de öyle yapıyoruz. İstanbul’da değme restoranda bu derece lezzetli mezeler yemedim demek iddialı bir tanımlama ise, bu restoran o iddiayı hakkı ile yansıtıyor. Sarımsakla közlenmiş patlıcan, biber, soğan tabağını ne vakit süpürdüğümüzü, yoğurt kabının içine düşmüş olduğumdan fark edemiyorum. İnanamadığım lezzeti verenin, keçi sütü veya hayvanların yöredeki kekiklerle beslenmesi olduğunu düşündüğüm yoğurdu, kusturma pahasına Çaka’ya ısrarla, yedirebildiğim kadar yedirmeye çalışıyorum.

Köfte, üstüne serptiğimiz taze kurutulmuş kekiklerin gölgesinde kalıyor, nerdeyse kekikleri avucumuza döküp yalayacağız. İçine biraz mısır unu da katıldığını tahmin ettiğim ve lokantanın yukarısındaki taş fırında taze pişirilen ekmeği anlatmak ise imkansız. Bir kek-doğal ekmek karışımı olan bu lokantaya münhasır lezzet, tartışmasız olarak gezi-unutulmazlarımız listemizde ön sıralarda yerini alıyor.

Kaptan bayıldığımız bu ekmekten daha güzelini yapan ( tahmin edemiyorum ), işi sadece, tekne ve bazı restoranlara ekmek dağıtmak olan bir ekmekçi teyze’den bahsediyor ve yaklaşık 15 yıldır  aynı lezzeti bozmadığı için şaşkınlıkla karışık hayranlığını dile IMG_0469getiriyor. Yakınımızdan geçen her balıkçı teknesinin önüne, ekmekçi teyze mi diye atlamaya karar veriyoruz.

Restoranın derme çatma yapısından beklenmeyen hijyen ve lezzet kalitesindeki bir yemeğin faturası da unutulmaz oluyor doğal olarak. İstanbul’da adı çıkmış Boğaz fiyatları ile yarışır mertebede, adam başı içkisiz 50TL. olan rakama, yine de helal olsun diyoruz.

Geldiğimiz adaların etrafından tekrar dolana dolana, körfezin, adaların, denizin keyfini çıkararak, Türkiye’nin neden mavi tur için bulunmaz bir cennet olduğunu, güzelliği görüp iyice idrak etmiş olarak, Göcek Koyu’na marinaya dönüyoruz.

hamam koyuÖğlen için iyi bir fiyat ödeyip, fazlası ile de doyunca, akşamı basit geçiştirmek adına, otelin arkasındaki Mercan Pizza’ya takılıyoruz. Burası yerel bir işletme ve yaz kış açık. Basit bir işletme sandığımız bu yer ilerleyen saatlerde, yerli yabancı pek çok kişi tarafından gördüğü rağbet ile bizi şaşırtıyor. Günlük yemek menüsünün çıkması önemli bir etken çünkü, çorba içebiliyorsunuz veya sebze yemeği yiyebiliyorsunuz. Gördüğümüz kadarı ile yabancılar da, özellikle bu ev yemeği menülerini tercih ediyorlar.

Pizzaları, salataları ve hamburgerlerini de oldukça doyurucu ve lezzetli buluyoruz. Üstelik hesap, eksik geldi galiba diye bir an tereddüte düştüğümüz bir mertebede, adam başı 10 TL.den az.

İşte memleketimden işletme manzaraları…….

gocek-3-gun-koylar-boynuzbuku

gocek-4-gun-gocek-adasi

 

mavi-yolculuk-turkiye

 göcek

 

Paylaşın: