5 Temmuz Perşembe 2012
Yorgun olsak da sabah erken kalkıyoruz. Bir gece önce çarşı içinde sayısız çeşidi olan tur şirketlerinin birinden, Nisyros turu satın almış durumdayız.
Hemen hemen her turistik ilçede olduğu gibi Kos’ta da pek çok turistik tur ve tur şirketi var. Günübirlik koylara deniz banyosu için götüren tekne turlarının yanısıra, yakın adalara da günübirlik geziler halinde paket turlar bulunuyor. Bu adalar, Kalimnos, Nisyros, Patmos, Symi, Lipsi ve Rodos. Ayrıca sadece denizden koylarını kapsayacak şekilde ‘’üç ada’’ dedikleri , bir deniz sefası paketi var. Bodrum ve Türkiye gezileri de oldukça revaçta.
Komşu adaların her biri kendine göre farklı bir özelliğe sahip. Patmos dini merkez, Kalimnos Ege süngerciliğinin merkezi, Rodos şövalyeler adası. Biz, çocukların özellikle görmek için sabah erken kalkmaya bile razı oldukları, Nisyros’taki sönmüş volkan krateri ile ilgileniyoruz.
Bu komşu adalara, ‘’Blue Star Ferries’’ denilen hızlı feribotlar ile gitmek mümkün ancak, her adaya, her saat ve haftanın her gününde sefer bulunmuyor. Önceden sorarak bilgi edinmek ve ona göre plan yapmakta fayda var.
Nisyros’a, Perşembe günleri Kos limanından kalkan feribot seferi bulunmadığı için, ya Kardamena’ya gidip oradaki limandan her gün sabah 9.00 da kalkan teknelere yetişmek ya da, kolaylık olsun derseniz, bu hizmeti bir tur şirketinden satın almak durumundasınız. Paket Nisyros turu, Kos merkezinden Nisyros’a gidip gelmek, Nisyros’taki otobüs transferleri ve rehberlik hizmetleri de dahil adam başı 25€.
Yemiş olmak için yenecek mahiyetteki kahvaltıda dikkatimizi çeken konu, yemekhane usulü tepsiler içine tabak ve bardaklarınızı koyuyor olmak. Biz bugün aceleden neden herkesin tepsi içinde yediğini anlamaya vakit bulamadan çıkmak durumunda kalıyoruz.
Otelin önündeki otobüs durağından turu aldığımız Kos Travel şirketinin görevlisi kendi aracı ile bizi alarak Kardamena’ya gidecek Tigaki Express otobüslerine götürüyor. Bir gün öncesinde yirmi dört saat boyunca dinlemiş olduğumuz metalik tınılı Yunan müziğini sabahın 8.30 unda duymak, hepimizde elektriğe çarpılmış gibi bir etki yapıyor. Türkçe arabesk müzik dinleyince nasıl kendinizi kesme isteği duyuyorsanız, sabah 8.30 da Yunan müziği duyunca da, direkt olarak karşınızdakini bıçaklamak arzusuna kapılıyorsunuz.
Tigaki Express otobüsü, sahil boyundaki otellerden ve Tigaki’den müşterileri toplaya toplaya Kardamena’ya ulaşıyor. Kısa çarşısından limanına kadar yürüdüğümüz yol boyunca Kardamena, hoş bir intiba bırakıyor üzerimizde. Üzerine ölü toprağı serilmişçesine ruhsuz Yunan kasaba ve sahillerinden sonra, hareketli, neşeli bir imajı veriyor bize.
Çeşitli tur otobüsleri ile gelen gruplar tekneyi doldurunca Nisyros’a doğru yola çıkıyoruz. Tekneler büyük, araba da alıyorlar ve hınca hınç turist dolular. Yol yaklaşık bir saat kadar sürüyor. Yanından geçtiğimiz iki küçük adanın, tamamı ile mermer ocağı olarak tahsis edildiğini, insan yaşamadığını ve 50 kadar işçinin gelip çalıştığını anlatıyor asıl mesleği Fransızca öğretmenliği olan rehber hanım. Küçük bir ada olan Nisyros’da da, kışın çok az sayıda insanın yaşadığını, özellikle gençlerin okumak ve çalışmak için ayrıldıklarını söylüyor.
Nisyros, Milos ve Santorini’den geçen bir volkanik hat üzerinde bulunuyor. 1422’deki şiddetli patlama sonrasında, 1400 mt.lik zirvesi patlamış ve dev bir krater oluşmuş. Mitolojiye göre ise Nisyros’un, Poseidon’un savaşçı Polybetes’e hiddetlenip, Kos’tan kopardığı bir parçayı fırlatması ve burnundan soluyan kızgın devinde dibe batması ile oluştuğu anlatılıyor.
Lavların yüzeyde soğuması sonucu oluşmuş süngersi toprak nemi tuttuğu için en yeşil, flora ve faunası en zengin adalardan biri Nisyros.
Adanın kendi gibi küçük Mandraki Limanı’na yanaşıyoruz. Burada, volkana götürmek üzere bekleyen otobüsler var. Turlardan bağımsız geliyorsanız da ayrıca otobüs bileti almak mümkün. Bizim turumuz, ikinci parti otobüs seferine kaldığı için önce, adanın Mandraki Koyu denen liman yerleşkesini turluyoruz. Rehber adanın görülecek iki yerinden bir diğeri olan tepedeki 13.yy tarihli kiliseye sürüklüyor grubu. Bizi, bu sıcakta kesinlikle ilgilendirmediğine karar verip, turu yarı yolda ekerek, adanın tek caddesini kendimiz geziyoruz.
Mikonos’un çok çok küçük bir maketini andıran adanın tek bir alışveriş caddesi ve sayılı dükkanları var. Çeşitli dükkanlar arasında, özel tasarım seramikleri olan birinden Nisyros hatırası çok güzel seramikler alıyoruz. Adanın tüm ekonomisi bu tek cadde üzerindeki dükkanlar, birkaç taverna ve bir iki kafe. Küçük bir arkeoloji müzesi olan adada, konaklama olanakları da kısıtlı.
Grubu beklemek amacı ile meydandaki tek kafeye oturup, her halukarda sulu yaptıkları Grek kahvesi içiyoruz. Turistler yüzleri denize dönük otururken, ada sakinlerinin yüzlerini yola, sırtlarını denize dönüyor olmaları, küçük bir adada yaşamanın en önemli ihtiyacının insan görmek olduğunu fark ettiriyor bize.
Bu tür dar sokakları olan adaların en kullanışlı karakteristik taşıma aracı olan bir triporter balık getiriyor. Ada sakinlerince hemen rağbet gören balıklar, biz ne var acaba diye bakana kadar tükeniyor.
Saatimiz gelince otobüslere doluşup, adanın tepesine çıkıyoruz. Rehber adanın, hemen her zaman sıcak olduğunu ve sıcaklığın kışın dahi asla 10 dereceden aşağı düşmediğini anlatıyor.
Nisyros’un merkez noktası, hala hafifçe dumanı tüten ve çürük yumurta kokan, yanardağın patlayıp içeri çökmesi ile oluşmuş bir krater olan yarı aktif bir kaldera. Dipten yukarı doğru itilmiş ve donmuş beş lav tepesinden Profitis İlias, Avrupa’nın en büyüğü. 1873’deki patlamalarda küller, 100 mt.ye kadar yükselmiş.
Genişliği 300 mt., derinliği 25 mt.olan, sıkışmış su ve sıcak buharın patlaması ile meydana gelmiş Stefanos krateri, diğer kraterler arasında en büyük olanı ve turun gezmek için getirip bıraktığı. Dünyada, genelde bir dağın tepesinde olduğu için ulaşılamayan kraterlere göre, içine inip gezilebilen tek aktif krater.
Bölgeye gelince, zaten hatırı sayılır düzeyde olan sıcaklık hissedilir şekilde artıyor ve kesif bir çürük yumurta yani sülfür kokusu ortalığı kaplıyor. Rehber, kalp ve solunum yetmezliği olanların kratere inmemeleri, çocuklarında 10 dakikadan fazla aşağıda kalmamaları konusunda uyarıyor.
Kokuyu, sıcaklığı ve dar iniş patikasını gören Çaka, krateri ağaç altı gölgesinden izlemeyi tercih ederek doğru bir karar alıyor ve sayesinde beni de bu zorlu incelemeden vazgeçirmiş oluyor. Sıcaklık birde çürük yumurta kokunca zorlayıcı bir etkiye sahip.
Dar patikadan kratere indikçe ısı daha da yükseliyor. Koku ise, yukarıda dayanılmazken aşağıda nefes almayı bile zorlaştıracak düzeyde. Ancak bir kraterin yüzeyinde yürümek ve deliklerden hafifçe püsküren buhar ve kokuyu canlı görmek de oldukça farklı bir deneyim. Kendinizi, magma tabakasını keşfetmiş gibi hissediyorsunuz.
Kraterden çıkanların, ağaç altındaki tek kafede biraz kendilerine gelip, bir iki litre bir şeyler içmelerine yetecek kadar oyalanıp, aynı şekilde otobüslerle limana dönüyoruz. Tekne kalkmadan önce ilk gördüğümüz tavernaya girip, yiyebileceğimiz en kötü yemekleri geveledikten sonra tekrar motorlarla Kardamena’ya ve oradan da Kos şehir merkezine ulaşıyoruz.
Akşam yemeğinde, Diagora Meydanı’ndaki tavernalar ortamın ambiyansından dolayı cazip görünüyor olsalar da, Kleopatras Caddesi üzerindeki Olympiada isimli tavernayı tercih ediyoruz. Burası merkez kalabalığın kısmen uzağında, sakin bir geleneksel Yunan tavernası. Turist rehberlerinde sıkça yer alıyor ve bu nedenle yerli halk ile beraber bolca turist de bulunuyor.
Tam bir mahalle arası esnaf lokantası. Mekan sahibinin, ada esnafında rastlanmayacak derecede güler yüzlü olması bile buranın tercih edilmesi için başlıca etken. Türkiye’yi dizilerden tanıdığını ve adadaki bütün gençlerin ‘’yabancı damat ‘’dizisi hayranı olduklarını, bu nedenle çoğunun İstanbul’a gitmek istediklerini anlatıyor.
Tzatciki dedikleri, yoğurtlarının lezzet ve kıvamından dolayı çok beğendiğimiz cacık, her yemeğin olmazsa olmazı. Yunan salatası (Grek Salad ), yeşilliklerin üzerine peynir konması usulü le yapılan basit bir karışım ama, zeytinyağının lezzetinden olmalı güzel geliyor. Meraktan sipariş ettiğimiz Bekrymeze denilen ön atıştırmalık, bol soslu tavuklu anlamsız bir bulamaç. Her menüde mutlaka bulunan imam bayıldıyı yerken ise, Yunan usulünde aşırı tatlı oluşu nedeni ile imamı bilemem ama, sizin içinizin bayılmaması mümkün değil.
Yemekten sonra, hareketli görünen çarşıyı dolaşarak, reklam resimlerinde çok çekici görünen dondurma ve kokteylleri denemek ve gelen geçen turistleri izlemek için liman boyundaki kafelerden birinde oturup gecenin demini yaşıyoruz.
En çok hoşumuza giden, bazı kafelerin Türk müşteri çekmek için astıkları Türkçe tabelalar oluyor :
‘’ Türkçe bilen garson vardır – Ali Paşalı ‘’ …..