Çocukla Geziyorum

OSLO-6.gün FLAM TRENİ

18 Kasım Perşembe 2010

Sabah çok erken kalkıyoruz çünkü bugün iki günlük bir gezi programımız var. Norveç Turizminin en tanınmış güzergahlarından biri olan Flam Treni’ne binerek  Nærøyfjord fiyortunun başlangıç noktasını gezecek ve oradan Bergen’e gideceğiz. Uzun süren bir gezi olduğu için ve BergenOslo arası normalde bile trenle 6-6.30 saat sürdüğü için, geri dönüş ancak yataklı bir trenle, trende uyumak şeklinde olabiliyor yada bir gece Bergen’de kalmak gerekiyor. Biz ikinci seçeneği tercih ederek Bergen’i de gezmek istiyoruz.

Bu durumda bir gecelik çift otelde rezervasyon yapmış oluyoruz. Vize vermek için başvurduğumuzda vize görevlerinin de takıldığı bir konu oluyor bu durum. Ancak çocuklarla başka çare yok. Flam treni’ ne toplanıp bavullarla gitmek, Bergen‘e yerleşip, sonra aktarma ile İstanbul’a  dönmek istemediğimiz için, mecburen bu çift otel ödeme durumuna razı durumdayız.

Kahvaltı, otelin girişinin yanındaki restoranda veriliyor. Biraz dolambaçlı şekilde, bir ahşap köy evi dekorasyonunun içinden geçerek, gar meydanına bakan cam kenarına yerleşiyoruz. Görevli ekipler çoktan gelmiş tramvay raylarını tuzluyorlar. Ortalıkta kar olmasa da büyük ihtimalle akşam soğuğunun etkisiyle oluşan buza karşı.

Soğuk ve karla yaşamaya alışmış ve bu doğrultuda organize olmuş bir millet. İstanbul’da düşen iki parça karla ortalığın dönüştüğü afet bölgesi hali, bu ülkeyi görünce komik geliyor. Belki Norveç’liler de hava gereğinden fazla sıcak olursa ne yapacaklarını şaşırabilirler diye aptallık düzeyindeki bir saflıkla avunmaya çalışıyorum.

Otelin kahvaltısı ise kesinlikle es geçilemeyecek bir husus çünkü yurtdışında, İsviçre’den sonra kahvaltı konusunda en mutlu olduğumuz ülkelerden biri oluyor Norveç.

Sadece sütün bile üç ayrı yağ oranına göre sunulmuş olması yada beni kalbimden vuran çiğ ve tütsülenmiş balık çeşitleri ( sabah sabah ) olması değil kahvaltıyı özel bulmamıza sebep. Ürünlerin nefaseti daha ziyade etkili. Tabi zeytin de yok, demleme çay da yok ama, domuz ürünleri de neredeyse yok gibi, yumurtalar bizim artık Türkiye’de hiçbir yerde bulamadığımız köy yumurtaları kalitesinde, gerçek bir koyu sarı, leziz bir yumurta kokusu. Yemeye doyulmuyor. Ballarına ise hayran oluyoruz ve Türkiye’ye markette bulduğumuz aynı baldan bir kavanoz alarak dönüyoruz.( Fruıtland marka ) Ballar, alıştığımız berrak ve akışkan kıvamda değil. Bizim şekerlenmiş olarak tabir ettiğimiz görünümde ama damağımızda hissettiğimiz asla, rafine bir şeker tadı olmuyor, doyamadığımız nefis bir bal tadı.

Peynir ve ekmekleri yeterli çeşitlikte ve taze meyve ve sebzelerde bulundurmuşlar kahvaltıda. Ayrıca ‘’İmsdal ‘’ marka sularının da Avrupadaki pek çok suya göre son derece lezzetli olduğu ve Türk sularının nefasetine yakın olduğunu  söylemeyi de bu mütevazi ülkeye karşı bir borç gibi hissediyorum. ( Uten Kullsyre – gazsız su )Sadece restoranlar çok
pahalı, ayrı mesele.

İlk görüşte sevdiğimiz bu ülkenin güzel kahvaltısından sonra hızlıca gara gidip, daha önceden almış olduğumuz biletlere göre trenimize ve yerlerimize yerleşiyoruz. Norveç ve Danimarka ‘da şehirler arası trenler koltuk numaralı. Yer bulurum belki diye binemiyorsun
ve kondüktörler gelip, yanlış oturduysan mutlaka yerini düzelttiriyorlar. Bu kadar da ciddiler.

Bugün, ülkeyi enine ortadan geçmiş olacağız. Norveç ‘in, ülkenin en geniş kısmı olan orta bölgesi, aynı zamanda Avrupa’nın en yüksek platolarından ve burada bolca meyve çiftlikleri var. Ballarda bu çifliklerde üretiliyor olmalı çünkü,  markası Fruıtland ( meyve ülkesi ).

Gezinin adı ‘’Norway in a Nutshell ‘’ , Fındık Kabuğunda Norveç, adı altında düzenlenmiş turistik tren gezilerinden biri. ( www.fjordtours.com ) Bütün ülkeyi, Aurlandsfjord ‘unu, Geiranger’i, Trondheim ‘ı trenle gidip, gemi ile dönmek yada trenle ring tur ( round trip ) yapmak gibi çeşitli alternatifler sunan, son derece organize bir şirket. Hepsinin belli
tarihleri var maalesef ve genellikle daha erken sezonda yapılıyor. Sadece Flam Treni’ninden Bergen’e kadar götüren gezi on iki ay boyunca mevcut. Ülkenin sahip olduğu benzersiz doğayı biraz araştırınca Flam Treni ile yetinmek bile az geliyor.

Ülkenin kuzey kesimleri ( Tromsö ) özellikle Ocak- Mart aylarındaki Kuzey Işıkları denilen,  kutuba yakın olmaktan kaynaklanan gökyüzündeki ışık hüzmelerinin farklı renklere bürünerek dans ediyor görüntüsünü izlemek isteyenler için bir çekim merkezi. Hardengenfjord haricinde asıl koruma kapsamındaki dünyanın en uzun fiyotu olan Geiranger Fjordu’ da, Bergen’ in kuzeyinde yer alıyor.  ( www.visitnorway.com )

Dakikası dakikasına kalkan ( 08.11 )trenimizin bir vagonunu cafe olarak ayırmışlar. Çay kahve v.s. alabiliyorsun ve önündeki küçük cafe masalarında oturarak birde bu şekilde dışarıyı seyredebiliyorsun.

Oslo’dan sonra, 1222 mt. yüksekliğe, platoya çıkıyoruz. Platonun en büyük  merkez yerleşimi, Geilo kasabasının durağında,  tren kısa bir mola veriyor. Bu noktada, her yer karla kaplanmış, göller hafifçe donmuş. Her zaman böyle tepelerde karlar arasında tren yolculuğu yapmak istemiş olan bizler, sıcak trenden, manzaranın ve Geilo kasabasının güzelliğinin keyfini çıkarıyoruz.

Oslo’dan yaklaşık 2 saat sonra Myrdal ‘a iniyoruz, 866 mt.ye. Myrdal’ da, tren değiştirme gerekliliği oluyor. Büyük tren Bergen ‘e devam ederken, biz aşağı deniz seviyesine inecek olanlar, nispeten daha küçük bir trene, Flam Treni’ne geçiyoruz. İniş çok dar U şeklindeki  bir yarı, dar S’ler çizerek alçalmak şeklinde oluyor. Myrdal’ın 866mt. Yüksekliğindeki, Reinungavatnet gölünün suları, dar boğazdan aşağı şelaleler halinde akarak, daracık bir nehir yatağı oluşturuyor ve  deniz  seviyesinde, Aurlandsfjorden ‘e dökülüyor. Bizde, Flam Treni ile bu suları takip etmiş oluyoruz.

Yarın tam orta yüksekliğinde, ‘’Reinunga ‘’istasyonunda, 669 mt.de, yani yaklaşık 200 mt.kadar indikten sonra, suların 400 mt. dökülüşünü seyretmek ve bir kısmının içinden geçerek tünele girmek amacı ile düzenlenmiş bir yolculuk bu. Bulunduğumuz mevsimde sular donmuş ve sarkıtlar oluşturmuş durumda. Ama, donmuşu bile o kadar etkileyici ki aksa kimbilir nasıl bir heyecan yaratır diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

200 mt. yüksekliğe kadar olan bölgede ( Dalsbotn ) dağlarda akan suların donmuş görüntüleri ile seyrediyor tren. Baharda gelmiş olsak burası, her taraftan şakır şukur suların akacağı inanılmaz bir vadi. Geriye dönüp, inişe başladığımız noktaya baktığımızda, yükseklik ve inilen alanın darlığı insanı ürpertiyor.

Nehir boyunca, birkaç haneli yerleşimleri geçip, bu insanlar gerçek kış geldiğinde ne yapıyor diye düşüne düşüne, Flam istasyonuna ulaşıyoruz. Son nokta olan tren istasyonunun önünde küçük bir liman, yemek yeme yerleri ile Flam Müzesi bulunuyor. Limandan bineceğimiz küçük gemi ile devam etmeden önce yaklaşık bir saat kadar yemek yeme ve dolanma zamanı ayırmışlar.

Açık olan kafede daha ziyade fast food ürünler bulunduğundan, çocuklara daha fazla hitap ediyor. Dondurulmuş balık tabağını basit de olsa lezzet olarak başarılı buluyoruz.

Flamsbana Museet ( www.flamsbana-museet.no ) Flam demiryollarının dokümantasyon merkezi adı altındaki küçük müzede, demiryolunun açılış ve yapılış öyküsünü ve çalışmaları içeren fotoğrafları görüyoruz.

flamAslında küçük bir arabalı vapur olan gemimiz yine tam vaktinde 15.10 ‘da hareket ediyor. Gemi, normalde, Aurlandsfjord’ unun üzerinde bulunan yerleşimler ile Flam’dan Oslo’ya ve son nokta Gundvangen ‘den Bergen ‘e, düzenli ulaşımı sağlayan bir araç. Turistik olarak,  fiyort görmek isteyenlere de hizmet etmiş oluyor.

Fiyort,buzul aşındırması sonucu meydana gelen jeolojik oluşumlar. İki taraftan sarp kayalıklarla çevrili, uzun, dar ve derin koylar. İskandinavya kıyılarında sık rastlanıyor. Tabii en tanınmışları da Norveç Fiyortları. Yeni Zellanda ‘da da fiyort mevcut. Hatta Türkiye’de de, Sinop Hamsilos Koyu ‘nun fiyort oluşumu olduğu söylenebiliyor.

Norveç’te, 16 km.lik uzunluğu ile Geiranger en büyük fiyort ve Unesco tarafından dünya mirası olarak koruma kapsamına alınmış. Bizim geziyor olduğumuz Aurlandfjord ve dönerek devam ettiğimiz Nǽrøyfjord’da, Unesco Koruma kapsamına alınan, en romantik ve dramatik fiyortlar olarak tanımlanmış, Sognefjord’un bitiş noktasını oluşturan bölümler.

Şimdiye kadar bu derece sakin deniz, insanı bu kadar huzura davet eden bir ortam görmedim. Denizin üstü çok hafif bir buz tabakası ile kaplı. Gemi yavaşça ilerlerken ince buzlarda kibarca kırılıyor. Karlı tepelere, başka bir dünyadan geliyormuş gibi görünen güneş, ışığını vururken, dağların görüntüsünün denize yansımasına sebep oluyor. Bizden başka canlının olmaması, yanaştığımız kasabalardan bir ses duyulmaması, sanki kendi içinize bir yolculuk yapıyormuş gibi hissettiriyor.

On dakikadan fazla dışarıda durmamıza imkan vermeyen soğuk olmasa burada,  bu gemide, sonsuza kadar dolaşıp durma isteği ile dolacağız  ama alışık olmadığımız kadar sert soğuk, tüm iç organlarımıza kadar kendini hissettiriyor.

Yanaştığımız kasabaların adını anons eden kaptan, 90◦ eğimdeki duvarların üstünde, bir küçücük kulübeyi göstererek adını unuttuğum bir çiftlik olarak tanımlıyor. Bu da geminin esprisi mi diye kendi aramızda tartışırken, aynı konumdaki bir başka yeri daha çiftlik olarak tanımlayınca  anlıyoruz ki herhangi bir şey yetişen her ağaç önemli, yetiştiren her yer bir çiftlik ve çiftlikler, Norveç hayatında gurur duydukları bir konuma sahipler.

Kendi aramızda bu konuyu konuşurken, bir aile yaklaşıp  Türkçe olarak resimlerini çekmemizi rica ediyorlar. Artık sadece pes diyorum. Gemide, topu topu 10-15 kişiyiz. Tek gezen iki Uzak Doğulu genç ve iki Türk aile var. Dünyanın gelecekteki nufüs dağılımının bir habercisi miyiz acaba ?

Keskin bir üçgen duvarın, sivri noktasını dönerek Nǽrøyfjord’a geçiyoruz. Bu kolda yerleşim yok çünkü daha dik ve daha kayalık. Ama son durak Gundvangen’ e yaklaşırken,  büyükçe bir yerleşimin  sinyalleri başlıyor. Artık hava kararmaya yüz tuttuğu için evler çok fazla seçilemiyor.

Gundvangen’de  inince, hemen limanın önünde bir otobüs Voss ‘a götürmek üzere bizi bekliyor. Voss, Oslo’dan Bergen’e  ülkeyi enine geçen, en işlek ve en önemli yol aksının üzerinde yer alan bir kasaba. Gundvangen’den Voss’a çıkana kadar şoför,  geçtiğimiz yerler hakkında İngilizce olarak bilgi veriyor.

Anlatılanlara göre Gundvangen’in bulunduğu bölge, ‘’Ay taşı ‘’ denilen morfolojik yapıya sahip ve buraya akan nehirde, somon balıklarının üremek için akıntının tersine yüzdüğü bir nehir. Otobüsün içinde bile, ayaklarımı otobüsün zeminine koyamıyorum. Saat daha 17.30’u gösterdiği halde  -8 derece olarak görülen soğuk yüzünden.

Voss’da tren istasyonunda bırakıyor bizi otobüs. Voss, Norveç’in en büyük kış sporları merkezi. Küçük bir göl kenarında,  sayısız konaklama imkanının yanı sıra kasaba merkezinde de çok sayıda kış sporlarına yönelik mağaza var. ( Lillehammer ‘de şu sıralar Norveç’in yıldızı parlayan bir başka kayak merkezi ) Çok soğuk olmasa biraz yürümek sureti ile Bergen trenini beklediğimiz 1 saat boyunca dolaşmak çok keyifli olabilecekken, dışarıdaki tuvalete bile mecburiyetten zorla gidiyoruz.

Turumuzun son parçası olarak Bergen ‘e gidecek olan trene biniyoruz. Turun devamını da almak isteyenler, Bergen ‘de zaman geçirdikten sonra, 23.00 de kalkan trenle, gece trende yatmak sureti ile sabah 06.00 da Oslo’da olabiliyorlar.

Biz, Bergen ‘i gündüz gözü ile gezmek istediğimiz için bir gece konaklayacağımız otelimizi aramaya başlıyoruz. Daha önce edindiğimiz harita sayesinde, istasyondan limana kadar olan kısa bir yürüyüş mesafesi ile ulaştığımız otelimiz, Clarion Collection Otel Havneconteret.

Şık bir otel olan Havneconteret’in personeli de son derece kibar. Akşamın geç bir saati de olsa çocuklar için büfe açmayı teklif ediyorlar ancak yorulmuş olan çocuklar hemen yatmayı tercih ediyor. Bizde,  biraz otelin oturma odası kıvamındaki lobisinde dinlenip, ilk kez şahit olduğumuz fiyortların azametli sükunetini içimize sindiriyoruz…

danimarka-norvec-kasim-2010

oslo-7-gun-bergen

oslo-8-gun-bygdovakerhus

naeroyfjord-norvec

fjord

 

Paylaşın: