20 Kasım Cumartesi 2010
Doyamadığımız köy kahvaltısı nefasetindeki kahvaltımızı son kez yapıyoruz. Akşamüstü İstanbul’a döneceğiz ama önce zamanın son kırıntılarını da kullanarak Oslo’da Vikingler hakkında öğrenmek istediklerimiz var.
Odayı toparlayıp bavulları resepsiyona teslim ediyoruz. Norveç’i beğenip beğenmediğimizi soruyorlar. Çok hoşumuza gittiğini ama alışık olmadığımız kadar soğuk olduğunu söylüyoruz. Bergen ‘deki otelde de rastladığımız üzere, resepsiyonlarda, büyük bir cam kasenin içinde ikram olarak taze elma koyuyorlar. Bizim pazarlarda mozaldak diye dönüp bakmayacağımız tipte olan elmaları, resepsiyon görevlisi hanım kız özellikle ikram edince, onlar için belli ki bir gurur kaynağı ve özel bir ikram gibi göründüğü için, bu kibar insanları kırmamak adına geri çeviremiyoruz. Görünüşleri cezbedici olmasa da tatları güzel olan elmaların çiftlik adı altında yetişmiş olabileceği yerleri gördükten sonra, çocuklara Türkiye’de yetişen elma çeşitlerini bildiğim kadarı ile öğretmeye çalışıyorum, bir kere daha şükrederek memleketimin bolluğuna.
Otelin önünden tramvaylara binerek Oslo merkezinin tam karşı kıyısında yer alan ve Radhusbrygge’ deki iskelelerden deniz yolu ile de kolayca ulaşılabilen Bygdov bölgesine gidiyoruz. Burası birkaç enteresan müzenin yakın mesafede yer aldığı bir alan.
Tramvaylada yol kısa sürüyor. Tramvay duraklarının bazılarının üstünde ‘’5’’ , bazılarının üstünde ise ‘’10’’ rakamı yazan tabelalar bulunduğunu daha önce fark edip anlamamışken, keşfediyoruz ki bu rakamlar, maksimum bekleyeceğin süre . Yani,’’5’’ tabelası olan duraktan beş dakikada bir , ‘’10’’ rakamı yazan duraktan ise on dakikada bir tramvay geçer demek istiyorlar. Duraklardaki elektronik tabelalardan aracın nerde olduğu ve ne zaman geleceği saniyesine kadar izlenebiliyor zaten. Bu durum elmaların öcü gibi geliyor bize. Sizde elma çeşitleri bol olabilir ama bizde de düzen var denmiş gibi hissediyoruz. Hangisini tercih etmek gerektiği ise bir İstanbul’lu olarak, zor bir karar.
Bygdoy için kısmen şehir merkezinden biraz uzaklaşılıyor. Az yapılaşmış, geniş bahçeler içinde büyük müstakil evlere sahip bir bölge burası. Bir atlı spor kulübünün olması, bölgenin prestijli ve elit bir kesim olduğunu anlatıyor.
Oslo Üniversitesi’ne bağlı Vikingshipshuset ( The Viking Ship Museum ),Viking gemileri Müzesi’nin önünde iniyoruz. ( www.khm.uio.no )
9.yy. ile 12.yy. arasında Oslo Fjord bölgesi’ndeki çeşitli Viking köylerinde yaşamış insanların kullandığı, ağırlıklı olarak teknelerin ve günümüze kadar kalabilen bazı eşyaların sergilendiği müzede, bulunan yerler, müze çalışmaları hakkında bilgiler ve hatta birde Viking iskeleti mevcut. 1100 yıl öncesine ait kayıkların tek parça ve iyi durumda bulunmuş olması oldukça önemli.
Bir Viking prensesinin ölüm yolculuğu için kullanılmış kayık bütün olarak çıkarıldığı gibi prensesin iskeleti ve eşyaları da bu kadar yıl iyi durumda muhafaza olmuş.
1000 yıl öncesine ait ihtişamlı kayıklar, zor bir hayatı sürdürmek için, sert ve acımasız olmak gerektiğini vurguluyor çizgileri ile. Kayığın altında durunca, belki Vikinglerin tanıdığımız savaşçı yönlerinden dolayı ister istemez, birileri saldıracakmış hissine kapılıyorsunuz.
Müzeden çıkıp yağmaya başlayan kar ile birlikte, Norsk Folkemuseum ‘a ( The Norwegian Museum of Cultural History ) Norveç Kültürel Tarih Müzesi ‘ne giriyoruz.( www.norskfolkemuseum.no )
Müze, Norveç’in değişik bölgelerinden kopyalanmış yada asıllarının getirilmesi ile oluşturulmuş 155 geleneksel köy evinin ve 1200 yılında yapılmış bir Gol Ahşap Kilisesi‘nin bulunduğu bir açık hava müzesi. Tamamı ile bir köy yerleşimi oluşturulmuş. Yaz aylarında çeşitli el sanatları ve geleneksel yiyecekler satılıyor.
Farklı tarz ve tiplerdeki evlerin bazılarına giriliyor, bazıları ise sadece dışarıdan mimarisini incelemek için. Kara ve soğuğa rağmen çocukların çok hoşuna giden, basit bir hayatı yansıtan, bu küçücük evlerin çoğuna giriyoruz. Eşyaları da olan bir evde, yemek pişiriyor gibi yapan görevli kıza, neden yatakların çocuk karyolası kadar kısa olduğunu sorunca, insanların soğuktan dolayı daha az üşümek için, yatakta cenin pozisyonunda yattıklarını anlatıyor. Yani hayvanlar gibi, kendi vücut ısılarından faydalanmak amaç.
Küçük bir tepenin üstünde Gol Ahşap Kilisesi‘ni buluyoruz. Norveç genelinde sayısı 30 tane olan ve özel olarak korunan bu kiliselerin müzede yer alanı, 1200 yılından kalma, bu nedenle içine girilmiyor ama dışarıdan gördüğümüz farklılığı da bize yeteri kadar etkilenme imkanı sağlıyor.
Son derece kapsamlı ve güzel düzenlenmiş bir açık hava müzesi olan Norsk Folkemuseum , zor bir hayatın geçmişte kalan izlerini günümüze çok iyi yansıtıyor. Yaşadıkları coğrafyayı ve sert yaşam koşullarını, ucundan birazcık da olsa idrak edince Vikinglerin neden başka coğrafyalarda yaşam alanı aradıklarını anlamak kolaylaşıyor.
Daha fazla dolaşmak istesek de bizim damarlarımızda Viking kanı dolaşmadığından ( belki de vardır çünkü İstanbul’a bile gelmişler ) donmamak adına gezimizi sonlandırıyoruz.
Bygdov Bölgesi’nde ayrıca, Norwegian Maritim Museum ( Norveç Denizcilik Müzesi ) ,The Kon-Tiki Museum ve Fram Museum ‘da bulunuyor.
Kon-Tiki Müzesi, 1947 yılında Thor Heyerdahl ve beş kişilik ekibinin Kon-Tiki adındaki ahşap bir sal ile Pasifik Okyanusu’nu geçmesini anlatan bir müze .( www.kon-tiki.no ) Fram
Müzesi ise 1893-96 yılları arasında, kutup araştırmaları yapan Fram teknesinin sergilendiği ve araştırmalar hakkında bilgilerin yer aldığı bir müze.( www.fram.museum.no )
Biz kalan zamandaki hakkımızı Akerhus Slot’tan ( Akerhus Kalesi ) yana kullanmak üzere Oslo merkeze dönüyoruz. Akerhus Kalesi, 700 yıl boyunca Oslo’yu denizden gelecek saldırılara karşı korumak için kullanılmış, 13.yy.da kral Hakon V tarafından inşaasına başlanmış bir kale. Bugün müze olarak kullanılıyor ve çeşitli sergilere ev sahipliği yapıyor.
Romerik Hall’den ve kulesinden, Oslo Fjord’una hakim bir manzaraya sahip. Gezdiğimiz diğer ortaçağ kalelerine göre daha küçük ve daha az gösterişli. Christian IV Salonundaki Danimarka kral ve kraliçe ( onlar hakim bir dönem )resimlerine bakınca, daha güzel olduklarını farkediyorum. Ya Norveç’ li ressamlar daha iyi, ya da Norveç’in havası suyu, çirkin insanları bile güzel gösteriyor.
Kaleyi dolaşmak fazla vakit almayınca, son olarak Holmelkollen Atlama Platformu’na da bir göz atalım istiyoruz. Tepesindeki kulede bulunan Ski Simulator ( Kayakla atlama simülasyonu ) çocukların hayli ilgisini çekmiş durumda çünkü. ( www.skisimulator.no , www.skiforeningen.no )Bulunduğu konum, şehrin dışı ve tepesi. 1 numaralı metro hattı ile Majorstuen durağından, 1B Voksenkollen otobüsüne binmek gerekiyor.
Majortuen ‘de otobüs durağında beklerken, ellerinde kayakları ile kayak kıyafetli insanların gelmesi bizi şaşırtıyor. Daha sonraki duraklarda ise snowboardlu gençler biniyor. Bizim için kabullenilebilecek bir durum değil, ellerinde kayak ve snowboardları ile evlerinden çıkıp belediye otobüsü ile kaymaya gidiyorlar . Demek ki karda tepede bol olunca hayatın doğal bir parçası haline geliyor.
Otobüs bizi, şehir dışındaki bir tepeye çıkarıyor. Holmelkollen Atlama rampasının önündeki durakta iniyoruz. Bakım olduğu için kapalı. Atlama simülasyonu hevesimiz kursağımızda kalıyor ancak bunu bir başka Norveç gezisi için vesile olarak kullanmak da cazip bir fikir olarak gözüküyor.
Bulunduğumuz tepelik konum tüm Oslo şehir yerleşimine ve Oslo Fjord manzarasına hakim. Bu sert, soğuk ama bir o kadar medeni ve kibar ülkenin başkentini seyrediyoruz. Bir kere daha gelebilirsek eğer Norveç’in en büyük eğlence parkı Tusendfryd ‘ da ( www.tusendfryd.no )eğlenmeyi, Oslo’da tekne turu yapmayı, ülkenin güneyindeki Norveç’in sayfiyesi sayılan Kristiansand’da ne kadar yaz olabildiğini, kuzeyde kutup çizgisinde bulunmayı, Tromsö’de kuzey ışıklarının dansını izlemeyi ve muhteşem Norveç doğasını daha fazla tanımayı arzu ediyoruz.
Yeni kültürler hakkında bilgi edindiğimiz, uzak coğrafyaları, farklı yaşamları tanıdığımız, bizi mutlu eden bir başka gezi daha sona eriyor.
Tekrar görüşünceye kadar HOŞÇAKAL NORVEÇ …!
oslo-5-gun-city-centervigeland