29 Ocak Perşembe 2015
Sabah kahvaltı esnasında, çocuklara çok yemeleri gerektiğini çünkü bu fiyatlar karşısında bütün gün bir şey yemeyerek aç kalmanın daha iyi bir fikir olduğunu anlatmaya çalışırken bazı patlama sesleri duyuyoruz. Önce yakınımızda bulunan tren garında bazı çalışmalar olabileceğini varsayıyoruz ama daha sonra tepeye çıktığımızda bu seslerin akşam yağan karın altında sıkışan havanın güneş ile eriyen kar arasından delik bulup patlaması neticesinde oluştuğunu anlıyoruz. Yani kısaca ufak çığlar düşüyor. İlk kez tanık olduğumuz bu dağlara özgü olay bizim için heyecan verici olduğu kadar, doğanın kendine özgü şaşmaz kuralları olduğunu da hatırlamamızı sağlıyor.
Hava pırıl pırıl güneşli ve sıcaklık da tam kaymaya uygun olduğu için günün tamamını Sunnegga’da kaymaya ayırmayı planlıyoruz. Yine Sunnegga Express füniküleri ile tepeye çıkıyoruz. Çocuklar geçen yıldan da alışmaya başladıkları üzere artık kayaklarımızı taşırken ve kayak ayakkabıları ile yürürken eskisi kadar çok söylenmiyorlar hatta burada geçirdiğimiz beş günün sonunda bayağı bir alışmış oluyorlar, demek olay, nasıl alıştırırsan öyle gider, özlü sözünde yatıyormuş.
Özellikle Çaka’yı ürkütmemek ve olaya ısındırıp kaymaya kendisinin heveslenmesini sağlamak için önce Wolli pistine iniyoruz. Genişçe bir düzlüğü yeni başlayanlar için ve çok küçüklerin kolayca öğrenmesini sağlamak için organize etmişler. Üç ayrı yürüyen yol, kısa bir dönüş çalışma pisti var ve eğim hızlandırmayacak kadar düze yakın.
Bir altılı telesiyej koltuğunu oturma mekanı olarak yerleştirmişler ve ben oturmuş toparlanmaya çalışırken yanımdaki esmer tenli büyük olasılıkla arap olan bey, nereli olduğumu soruyor. İstanbul deyince kendisinin de geçen sene yedi gün Uludağ’da kalarak kaymayı orada öğrendiğini anlatıyor. Konuşmalardan tanıdık kelimeleri yakalamış. Uludağ’dan Zermatt’a….
( Bu video sonradan çekilmiştir.)
Benim beyefendi ile sohbet ettiğim esnada, Çaka kayaklarını giymeden yürüyen yolun üstüne çıkmış ve çıkması ile yolun bozulması bir olmuş. Bizim anlamamıza fırsat kalmadan yanımıza kaçan Çaka’ya kayaklarını giydirmeye çalışırken, bir görevli yaklaşıp, Almanca olduğu için anlamadığım fakat kötü bir şey olduğunu tahmin ettiğim şekilde bize epey bir söyleniyor.
Gak guk bile edemeden dönüş çalışması için ayrılmış kısa yokuşa kaçıyoruz. Yaptığının farkındalığı ile herhangi bir şekilde konuşma, söylenme, şikayet etme hakkı bulunmadığı için çalıştığımız on beş dakika boyunca kayaklarına alışıyor ve kaymayı hatırlayarak bir an önce bu mevkiiden kaybolabilmemiz için başka piste gitmeye hevesli görünüyor. Bozulmuş yürüyen yolu tamir edemediği için gelen takviye 3 görevliye bakmamaya çalışarak, hemen yanımızdaki Pist 6 ‘ya geçiş yapıyoruz.
Pist 6, Pist7 ve özellikle Pist 5 mavi pistler olup ( burada yeşil pist yok ) oldukça genişler. Muhteşem Matterhorn manzarası eşliğinde kalabalığı hissetmiyor adeta kendinize özel pistte kayıyor gibi keyif alıyorsunuz.
Pist kenarlarında yürüyerek dolaşmaya izin verildiği için çok sayıda köpekleri ile yürüyüşe çıkmış kişiye rastlıyoruz. Pist kenarlarında yürümeye izin veriliyor çünkü pistler çok geniş. Kayanların neredeyse tamamında ise kafalarında kask bulunuyor. Sanki bir tek biz şapka ile kayıyormuşuz gibi geliyor bize, İsviçreliler kişisel güvenlikten ödün vermiyorlar.
Yürüyerek de inilebilen Pist 6’nın ortasında Matterhorn’un en popüler ve en beğenilen restoranı Chez Vrony yer alıyor. Bulunduğu bölge, 6 numaralı pistin geçtiği yamaçlara yayılmış küçük bir dağ köyü gibi. Bazı Chalet tipi ahşap dağ evlerini ve kullanan sahiplerini görüyoruz. Otel niyetine kullanılan yine çok çok küçük, çok mütevazi bir köy modeli de var. Yürüyerek, kayarak yada kızak ile ulaşılıyor olmalı çünkü liftlere bayağı uzak.
Kalabalığından özellikle tercih edildiği anlaşılan Chez Vrony tamamen ahşap dekore edilmiş büyükçe bir dağ evinde yer alıyor. ( www.chezvrony.com ) Findeln bölgesinde 2130 mt.deki bu nadide restoranın en önemli özelliği, Alp yeşilliklerini ve sosis yada peynir gibi ürünleri kendi Alp stili ile ürettiği bir mutfağa sahip olması. Rezervasyonsuz yer bulunamayan bu sıcak atmosferli mekan manzaranın da kaymak noktasında. Geniş terasından ve balkonlarından, üzerine kürk serilmiş ahşap banklara oturarak Matterhorn’un’’Dağların Efendisi’’ sıfatını doğrulayan kusursuz siluetini izlemek, kaymaktan başka bir zevk.
Bazı Türklerin burada olması mekanın ne kadar popüler olduğunun bir başka göstergesi çünkü son zamanlarda bütün pahalı, şık, trendi, popüler veya lezzetli mekanlarda illaki bolcasından Türk bulunuyor oldu.
Pırıl pırıl güneşli ve açık havada rezervasyon soran hanımı da Türk usulü, on dakika bir kahve içip gideceğiz fikrine ikna edip, etkileyici manzaranın, sıcak ambiyansın ve oksijenin bolluktan çarptığı dağlarda olmanın kısa bir süre keyfini çıkarıyoruz.
Kol, sırt, bacak ve bel ağrıları kendini hissettirene kadar kaymanın tadına varıp, liflerin kapanma saati 16.30 olmadan biraz da Zermatt’ın içine zaman ayırmak için aşağı iniyoruz.
Zermatt bir dağ kasabasına göre oldukça büyük, turistik olarak gelenlerden başka epeyi bir yerleşik nüfus var. Kasabanın tam ortasından Vispa nehri geçiyor ve tren yolu da bu nehri takip ediyor. Nehir Visp kasabasında kıvrılarak Leman Gölü’ne kadar uzanıyor.
Bahnhofstrasse, garın önünden geçen, nehre paralel giden ana ticari aks. Dükkanların ve restoranların çoğu bu yol üzerinde. Tren yolunun güney tarafı dağın yamacına yaslanmış, daha kısıtlı bir yerleşim var. Tren yolu ile nehir arasında kalan bölge genelde bütün ticaret, yeme-içme, spor tesisleri ve otellere ayrılmış. Nehrin kuzeyi ise daha çok yerel halkın yaşadığı mahalleler. Bu kuzey tarafta da az da olsa şık oteller var. Ama ağırlık üç yıldızlı veya Bed & breakfast tarzı ucuz otellerden yana.
Kirchstrasse’nin nehrin kuzeyinde kalan kısmı, bu daha ucuz olan bölgenin alt merkezi gibi. Genelde gençler bu bölgeyi tercih ettiği için en popüler ‘’apres ski’’ barı Papperla bu cadde üzerinde yer alıyor. Akşamları canlı müzik performansı ile gençlerin gözdesi.
Tren garının olduğu alan ana merkez. Garın önündeki küçük meydancık, akülü taksiler, akülü otel shuttle’ları yada Cervin Palace gibi az sayıdaki 5 yıldızlı otellerin atlı arabalarının gösteri alanı gibi.
Nehre doğru inen Hofmattstrasse’ye saptığınız zaman Migros’a ve Buz Hokeyi sahasına ulaşabiliyorsunuz. Buz Hokeyi sahasının arkasında ise ‘’curling’’ yapabileceğiniz daha küçük bir başka spor sahsı var. Caddenin nehir ile kesiştiği noktada, biraz daha az popüler bir başka ‘’apres-ski’’ barı, Harry’s Ski bar bulunuyor. Çalan inanılmaz zevksizlikteki alman müziklerini duyunca neden daha az popüler olduğunu anlıyorsunuz.
Bahnhofstrasse’nin doğu tarafında Otel Cervine Palace ve Hotel Zermatthof’un yaptığı açıklık küçük bir başka meydan oluşturuyor ki bir burası eski köy merkezi olarak kabul edilebilir. Çünkü kasabanın üç kilisesinden en büyük olanı ve küçük ama sevimli bir başka yapıda ise Gememinde Bibliothek yani kütüphane meydanı çevreliyor. Mattterhorn Alpine Museum ‘ da meydanın orta noktasında.
Bahnhofstrasse üzerinde ilerlerken dikkatinizi de çekeceği üzere, Hinterdorfstrasse isimli sokak, nehre kadar tamamı ahşap eski köy evlerinden oluşuyor. Bazıları onarılarak günümüzde halen kullanılıyor bazıları ise yapıldığı amaçla depo, odunluk v.s. olarak hizmet veriyor.
Koyu ahşap kalın kalaslardan yapılmış bu evlerin çoğu dört kenarından ayaklar üzerinde yükseltilerek yerden gelen soğuk önlenmek istenmiş. Bu ara boşluğa sıralanan odunlarda soğuğu kesmede bir başka etken. Ayak ile yapı arasına yuvarlak taş plakaların konmasını ise ahşabın donmasının yada bazı canlıların eve ulaşmasını engellemede kullanıldığı varsayımında bulunuyoruz.
Bembeyaz kar beyazlığının yansımasını kesen siyaha çalan koyu kahverengi ahşap rengi dar sokak gerçek İsviçre dağ yaşamından bir kesit sunuyor.
Nehir boyundaki modern ahşap elemanlarla cepheleri süslenmiş otellerin sunduğu göz okşayıcı görüntüler ile günümüze dönerek, Bahnhofstrasse üzerinde Pizza Molina’ya gidiyoruz.
Üç masada Türklerin olması, doğru yere geldik fikrini sağlamlaştırıyor. Menüde özellikle domuz ürünü kullanılmamıştır lejandının bulunması Türklerin tercih etmesinde bir başka faktör olabilir. ( www. molino.ch ) Dışarıdan göründüğünden çok daha büyük olan mekan, şık görünümü ile tercih edildiğini belli eden bir kalabalığa sahip, boş gibi görünen masalarda ise reserve etiketleri var. Zermatt restoranlarında böyle kalabalıktan dolayı böyle bir gereklilik var ama pistlerde kesinlikle bu kalabalığı hissetmiyorsunuz.
Pizzalar Roma stili gerçek İtalyan tarzı incecik, malzemelerin İtalya’dan getirildiği iddia ediliyor, lezzet yerinde ama serviste anlayamadığımız bir tuhaflık var. Vurdumduymazlık demeyeyim de tercih ediliyor olmanın verdiği fazla güvenden kaynaklanan çok da umursamama hali gibi bir şey. Yine de memnun ayrılıyoruz, bir de biraz ucuz olsa….
zermatt-2-gun-sunnegga-matterhorn
zermatt-4-gun-sunnegga-gornergrat