23 Kasım Çarşamba- 25 Kasım Cuma 2011
Ailevi sebeplerden ötürü senede en az bir kere ziyaret ettiğimiz Antep’e bu sefer özellikle bayram zamanı değil hafta arası gitmeye özen gösterdik ki bütün kebapçılar ile baklavacıları açık bulalım ve ölümüne yiyebilelim.
Son Portekiz ve İspanya gezimizdeki kısmi açlıktan ve anlamsız damak tatlarından sonra açıkçası Gaziantep burnumuzda tütüyordu. Her türlü mide rahatsızlığını da kabullenmiş durumdaydık yeter ki kebap ve
baklavanın damakta bıraktığı o eşsiz nefaseti yaşayabilelim.
Antep’e gelince öğrendik ki artık hafta sonları dahi belli başlı kebapçı ve baklavacılar dükkan kapatmıyor. Hatta bayramlarda, günler öncesinden tepsi gönderilip sipariş verilen baklavacıların ‘’nöbetçi ’’si oluşturulmuş. Büyükşehir Belediye Başkanı, Türkiye’de bir ilke imza atarak, bayramlarda ‘’nöbetçi baklavacı ve kebapçı’’ uygulamasını hizmete koymuş. Muhtemelen sadece Türkiye’de olabilecek böyle bir uygulamayı, büyük taktirle karşıladığımızı ve çok da yaratıcı bulduğumuzu belirtmeliyim. Eczaneler gibi nöbetçi listelerinin baklavacı camekanlarında mı asılı olduğunu yoksa bayram gazetelerinin bir köşesinde mi yayınlandığını merak ediyoruz sadece.
Gelişen turizm potansiyeli ile bayramlar ve hafta sonları, yoğun ziyaret edilen, doğu turlarının da önemli bir durağını oluşturan Antep’te, en önemli ziyaret sebeplerinin kapalı olması, bir İstanbul’ lu olarak yıllarca anlayamadığım bir konu olmuştu. Demek ki Büyükşehir, değişen talebi iyi yakalamış.
Bu seferki kısa ziyaretimizi, Eylül 2011 de açılmış olan Zeugma Mozaik Müzesi’nin gezilmesine ve özlediğimiz tatların yanında yeni lezzetlerin keşfine ayırıyoruz. Sabah, erkenden Zeugma Mozaik Müzesi’ne koşturuyoruz. Zeugma Mozaik Müzesi yada Gaziantep Mozaik Müzesi, açılması ile dünyanın en büyük mozaik müzesi olma sıfatını, Tunus’taki Bardo Müzesi’nden
devralmış durumda. 1450 m2 mozaik ve 140 m2 duvar resmi bulunuyor. Hedef, proje tamamlandığında 2500 m2 ye ulaşmak. ( www.muze.gov.tr adresi bakanlığın olmasına rağmen tam bir felaket ve cehalet örneği, www.muzelerkenti.com Büyükşehir’in sitesi, daha verimli )
Yeni yapılan ve 2011 Eylül’ünde açılan bina üç ayrı bölümden oluşan modern bir yapı. Mozaik Müzesi, Kongre ve Kültür Merkezi ile Arkeoloji Müzesi. Dışarıdan küçük gibi görünse de aslında oldukça geniş alana sahip müzenin, 100 araçlık kapalı otopark kapasitesi olmasına rağmen herhangi bir otopark levhası göremediğimiz için henüz tamamlanmadığına hükmediyoruz. Ve tümTürkiye’de ki genel davranış şekli olarak, ilk bulduğumuz yol kenarına park ediyoruz, inşallah yılda iki milyon ziyaretçi hedeflerken, bu kişilerin geleceği taşıtların konulacağı yeteri kadar park alanını da hesaplamışlardır diye dua ederek.
Müzenin girer girmez, yarı kapalı bir bölümünde, mozaiklerin bulunduğu yerler ve yapılan çalışmalar ile ilgili video gösterisi periyodik zamanlı olarak izlenebiliyor. Müzeyi gezmek için, gezi güzergahı yerleştirilmiş olmasına seviniyorum çünkü geniş açıklıklarda çocukların dağılması kolay olabiliyor. Böylece sağa sola dağılmadan, düzgün bir güzergah boyunca ilerliyoruz. Yine tüm modern müzelerde olması gerektiği gibi sergilenen eserler numaralanarak, kulaklık aracılığı ile tanıtımının yapılması sağlanmış. ( yabancı dil için ) Mozaikler hakkında yayınlanmış bilgi panoları da, teknik olarak
kapsamlı ve nitelikli bir içeriğe sahip, uzman kişilerce hazırlandıklarını belli ediyorlar.
Kısa bir ilerleyiş ile müzenin can damarı ve vurgulayıcı ana merkezine geliyoruz. Kazı yapılan villaların ( örn.Poseidon Villası ) aslına uygun olarak sütunları, duvar resimleri, oda bölümleri ve tabii yer mozaikleri ile yeniden, müze içinde düzenlendiği ve oldukça etkileyici bir şekilde aydınlatılmış olan bölüm. Dolaşırken yakından bakınca da, üst kattan aşağı kuşbakışı izlerken de, yani her halükarda , görselliği yüksek bir hazine.
Işıklandırma ile etki iyice arttırılmış romantik bir kimliğe bürünüvermiş, 2000 yıl önce yaşamış insanların evlerinin, belki de o zaman farkında bile olmadan basıp geçtikleri zeminleri. Değişik gelen, bizim için artık çok uzak olan antik dönem insanlarının yaşam biçimleri. Ama inanılmaz gelen, harcanan el emeği. Bulunan mozaiklerin çoğu, zengin ve toplumsal kademenin üst seviyesindeki kişilerin villalarından çıkarılmış mozaikler. Yani zengin her dönem zengin. Ancak minicik taşlarla yapılanlar, el emeğinin ve insanın boyutunu gösteriyor ki bugün durup hayranlıkla seyrettiğimiz, zenginin zenginliği değil, o ustanın yaptıkları.
Tunus’taki mozaiklerde 9 renk armonisi kullanılmasına karşılık, Zeugma mozaiklerinde 13 renk armonisi kullanılmış. Özellikle üst kata çıkınca, ‘’Mars Mozaiği’’ni gördüğüm zaman sanki insan üstü bir çalışmayı izliyormuşum hissine kapılıyorum. Her ne kadar define avcıları ciddi boyutta zarar vermiş olsalar da, tanıtım panosunda da belirtildiği gibi ‘’Mars Mozaiği ‘’, mozaik sanatının geldiği en üst seviye. Nasıl bir teknik, nasıl bir emek, yüzyıllarca oluşmuş nasıl bir birikim. Kullanılan renk çeşitliliği ve geçişler o kadar ince bir ustalık eseri ki minicik taşlarla yapılmış mozaik bir döşeme değil, adeta yağlı boya bir tablo hatta neredeyse fotoğraf. Bu dönem ve sonrasında yapılmış olma olasılığı olan yerlerin izini sürüp, gelinen bu son nokta tekniği ile üretilmiş başka mozaiklerin peşine düşmek gerekir diye düşünüyorum.
Yine üst katta, duvar panoların da define avcılarının talanı ile eksik olan kısımlar, lazer sistemi ile görüntüsel olarak
tamamlanmış. Böylece tüm panonun güzelliğini bütün olarak görebilme ve
talancılara beddua edebilme, talan edenlere izin verenlerin de ayrıca
kulaklarını çınlatabilme imkanını bulabiliyorsunuz. İlk kez uygulanan böyle bir teknikle belki kaybedilenin acısı daha güçlü hissedilir de devlet bundan sonra biraz daha bilinçli davranır.
Duvar panolarının yanından artık müzenin ve Zeugma’nın simgesi olmuş ‘’Çingene Kızı ‘’ mozaiğinin sergilendiği özel bölüme giriliyor. Burası, mozaiğin etkisini arttırmak için tamamen karartılmış bir oda. Yüzyıllar sonrasında Leonardo da Vinci’nin de Mona Lisa tablosunda aynı tekniği kullandığı Çingene Kızı’nın iri gözleri, her açıdan size bakabiliyor. Tamamen karanlık bir ortamda, sürekli sizi izleyen gözlerin çocukları biraz germesi sonucunda, içten bir heyecan ve sahiplenme ile hakkında bilgi veren görevliyi sonuna kadar dinleyemeden çıkmak zorunda kalıyoruz.
Mozaikteki kişinin, Yunan tanrıçası Gaia olduğu sanılıyor ama saç örgüleri, küpeleri ve çıkık elmacık kemikleri ile bir çingene kızına yakıştırılmış ve tamamen tesadüfi olarak bir define talanından toprak altında kalarak kurtulmuş. Bugün artık bir simge, sadece Antep’in değil, Türkiye’nin tanıtımında da özel bir yere ulaşmış gibi görünüyor.
Bodrum kat, bir hamam kompleksi olarak düzenlenmiş, aşağı inmeyip yukarıdan izleyebiliyorsunuz. Bu bölümde ise bir diğer önemli buluntu olan tunç Mars heykeli dikkat çekiyor. Bir
elinde mızrak ve diğer elinde çiçek ile her zaman savaşa hazır ama barıştan yana olduğunu anlatıyor.
Dünyanın en büyüğü sıfatını taşıdığı için gönül ister
istemez ‘’daha fazla’’sını arıyor olsa da müzeden de, mozaiklerden de çok etkilenmiş olarak çıkarken, Antep’in, Türkiye kültür mirasına yaptığı büyük katkıyı, modern müzecilik anlayışının başarı ile uygulandığı bu projenin tamamlandığında ulaşacağı 2500 m2 mozaik alanı ile bu ağır sıfatın yükünü de tam hakkını vermiş olarak taşıyacağını düşünüyoruz.
Gönlümüz Türkiye’de güzel şeylerin gerçekleşiyor olmasının ferahlığında kendimizi bir başka kültürel mirasımızın içene atıyoruz. Kebaplar ve baklavalar.
Doğma büyüme Gaziantep’li olmasına rağmen gerçek bir deniz ürünleri düşkünü olan sevgili damadımız Harun Severoğlu’nun tavsiyeleri doğrultusunda, Antep’te daha önce denemediğimiz farklı yerleri ve tatları test ediyoruz.
Saat fazla geç olmadan, aslında kahvaltı niyetine yenmesi gereken ‘’katmer’’ yemeye gidiyoruz. Antep’te hala gelenekler geçerli olduğundan sabah yenen katmer, öğlen 13.00-14.00 den sonra bulunmuyor. Her zaman yediğimiz, Orkide Pastanesi‘nin efsaneleşmiş katmeri yerine, bu sefer Mütercim Asım Caddesi’ndeki Zekeriya Usta ‘nın katmerini deniyoruz. Burası, yan yana derme çatma iki dükkan. Birinde usta hazırlıyor, yan tarafta anında yenilebiliyor. Çocuklar ustanın katmeri nasıl yaptığını izleme fırsatını bulmuşken, buranın adresi nedir diye sorduğumda ‘’kime sorsan gösterir ‘’ diye tarif ediyorlar. ( www.katmercizekeriya.com ) Bir İstanbul’ lu için katmer, çok ağır bir yiyecek olmasına karşın, ölmeye geldiyseniz, ölün ama katmeri yiyin diyorum.
Fıstık ve kaymağın muhteşem birlikteliğinin verdiği enerji ile Çingene Kızı’nın kendisini gördükten sonra yapılacak şey, memleketi Zeugma’ya bir ziyaret olmalı. Fırat Nehri üzerinde, Kumla Vapuru ile Gaziantep İl Özel İdaresi’nin düzenlediği keyifli bir gezi yapmak mümkün .( www.gaziantepdebirgemi.com ) Rumkale, Zeugma kenti, Halfeti ve sulara gömülmüş camii gibi ziyaretlerin yapılabileceği kısa ve uzun iki alternatifi olan turlar düzenleniyor. Gemiye binmek için Nizip Birecik yolunu takip eden otobandan tabelalar aracılığı ile yönleniliyor. Ya da grupsanız telefon ediyorsunuz. Kumla Vapuru, denizden uzak bu diyarlara katılmış ayrı bir güzellik.
Akşam için, Harun ( Severoğlu ) bizi E mek Mahallesi‘nde, Halil Usta’ya götürüyor. Karşıyaka’daki Antep’in en tanınmış kebapçılarından olan Halil Usta değil bu. Kışa doğru tam mevsimi olduğu için, soğan kebabı yemek niyetindeyiz. Öğlenden telefon edilip haber verilmiş durumda, çünkü soğanları belli bir süre terletmek gerekiyor.
Tam kıvamında ve lezzetin doruğundaki soğan kebaplarını tüketmeden önce, hem denemek hem de midemi sağlama almak için beyran içiyorum. Baş siyah etinin pirinç, sarımsak ve et suyu ile pişirilmesi olan ‘’ Beyran’’ denilince, ilk adres olan Metanet’ten sonra Antep’te içtiğim en iyi beyran olduğunu söylemeliyim.
Pamuk gibi etleri ve marmelat tadına ulaşmış soğanları ile soğan kebabı bir yana, ama ‘’küşneme’’ bir yana demek gerekiyor. Bir hayvanın en lezzetli yeri olan ‘’küşneme’’ , Halil Usta’nın elinde, birde terbiyelenince, kolay ulaşılmaz bir lezzet yakalanmış ki küşnemesi meşhur olan Karşıyaka’lı Halil Usta’dan bile daha üst bir lezzet kategorisinde.
Tatlı için başka bir adrese yönleniyoruz. Antep’in Şehreküstü semtinde kadayıfçılıkla başlayıp, gelişmiş olan ‘’Tandır Kadayıf ve
Fıstık ‘’. ( www.tandirkadayif.com ) Kadayıfın yapımını seyretmek ayrı enteresan. Lezzet ise, baklavanın yanında bir alternatif olarak
kadayıf sevenler için ayırt edici. Özel yapılmış künefe ve çıtır çıtır bir burma kadayıf bizim tadıp doyamadıklarımız. Tandır sinisi, mebrure, saray sarma, erkek bohçası gibi değişik tatlarda aklımızda kalanlar.
Ölümüne yemeğe gelmiş olsak da ölmeyip sürünmenin çilesini bildiğimizden daha fazla abartmıyoruz. Bu seferki kısa ziyaretimizi farklı tatlara, geçmiş kültürlerin güzelliklerine adamış olduk. Bir dahaki sefere inşallah yine yeni tatlar dener, eskileri asla ihmal etmez ( ! ) ve yakın bir mesafedeki, dünyanın ilk tapınağı olarak önemli bir buluntu alanı olan, ‘’Göbeklitepe ‘’ yi de ziyaret ederiz.
Sevgilerimizle ANTEP….
zeugma-mozaik-muzesi-turkiye-gaziantep