Çocukla Geziyorum

MAVİTUR – 2.gün ÇÖKERTME

12 Temmuz Pazar 2009

Alışkanlık ne de olsa, güneşin doğması ile uyanıyorum, sallansamda rahatça uyuduğum bir gecenin sabahına. Bir gün önceki alışveriş, yerleşme ve ilk seyir telaşından bir türlü fırsat olmadığı üzere teknenin ön tarafını keşfe çıkmayı planlıyorum.

Gecenin görkemi sabah yerini neşeye bırakmış gibi. Pürüzsüzce uzanan denizi, suyun hafif hafif tempo tuttuğu kayalıkları, deniz dibindeki canlıların kahvaltı telaşını, ziyarete gelen minik kuşları, güneşe doğru uzanan yelken direklerini izliyorum. Sabah her zaman güzeldir, denizde başka güzel.

Bu muhteşem dinginliği bozmamak için ses çıkarmadığım halde tüm ekip aynı anda uyanıveriyor. Çocuklarında bu güzelliği tadabilmeleri için ”yatın daha çok erken ”gibi aptalca anaç yorumlar yapmıyorum.

2899073-orak-adasi-bodrum[1]Günün, her zaman en güzel yemeği olduğunu düşündüğümüz kahvaltının, etrafta balıklarla birlikte yenince daha keyifli olduğuna hemfikir olarak karar veriyoruz.

Kaptan Alman olduğu için şahsına özel temin ettiğimiz nestcafeyi reddederek çay sevdiğini söylüyor. Demleme Türk çayı seven kaptanımızla biraz sohbet ediyoruz, çat pat Türkçesi ve araya sıkıştırdığı ingilizcesi aracılığı ile. Sekiz yıldır Marmariste yaşadığını ve Türk yemeklerinin mükemmel olduğunu söylüyor. Türkiye’deki sebze meyve bolluğundan dolayı çok şanslı olduğumuzu düşünüyor.

Alman disiplini ruhuna işlemiş, bir çay daha içeyim rehavetine kapılmadan, kahvaltı biter bitmez hemen demir alıyor. Sallanma başlamadan zar zor mutfağı toparlayıp, çocukları seyire hazırlayıp, kendimi apar topar güverteye atıyorum. Bulantı için ”Ginger” zencefil haplarından veriyor eşim ama tadı o kadar kötü ve boğazda kalıp bıraktığı his o kadar dayanılmaz ki teknenin sallanmasından daha çok midemi bulandırıyor.

Kıyı hattını takip ederek, Gökova Körfezi‘nin içlerine doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Gökova Körfezi‘ni tercih etmemizdeki sebep, Bodrum çıkışlı olması -Hisarönü Körfezi için Marmaris çıkışı daha uygun-ve burada denizin dalga ve güzellik açısından daha cazip olarak önerilmesi.

Kaptan tekneyi tamamen rüzgara bırakıyor. Hızımız 2-3 not’ı geçmediği için belki bir balık takılır umudu ile olta (tarama) atıyoruz. Çocuklara bayağı bir eğlence oluyor zira şimdiden PSP ‘ninde DVD Player’ında şarjı bitti.

Kargılı Bük ile Ilıca Bük’ü geçip, Çökertme Koyu’na giriyoruz. Öğlen için burada mola vermeyi, biraz denize girmeyi ve teknede hazırlamadan hazır restoranlardan birinde yemek yemeyi planlıyoruz.

Çökertme küçük bir koy değil. Ve adı üstünde çökmüş hissi veriyor. Dağlık bir bölgeden, bir anda dağlar çöküvermiş gibi düz kıyıya iniliyor. Oldukça bakir bir yerleşim. Bir iki yazlık özel mülk dikkat çekse de genelde az sayıdaki köy evleri, yatçılara hizmet vermek için restoranlara ve önlerindeki dar çakıllı kıyı şeridi de ”beach”lere dönüştürülmüş. Yemek yerseniz önlerine koydukları şezlongdan ibaret olan ”beach”lerinde denize girmek için şezlongu kullanabiliyorsunuz.

Daha koyun başında küçük motorla sizi karşılıyor ve iskeleye bağlanmanıza yardımcı oluyorlar. Elektriklerini kullanıp, su depunuzu doldurunca ve biriktirdiğiniz çöpleride atmak için alınca, utanarak onların restaurantlarına yönleniyorsunuz. Bu kadar bakir bir ortamda özel tadlar beklemek gereksiz tabi. Astronomik bir bedel ödemeden ve sallanarak yemek yapmak zorunda kalmadan, karnımızı doyurmak amaç.

Yemekten önce biraz denize giriyoruz. Koyun sırtını yasladığı dağlar taşlarını denize sürüklediği için, sahil şeridi taşlık, denizin içi de yer yer kayalık. Çökmüş gibi görünen, lokantaların uzağındaki zeytinlik bölge, sahil şeridinin genişliğinden dolayı deniz keyfinin de daha iyi olacağı izlenimini veriyor.

Yemekte, biz balık konusunda ısrarlı olsak da kaptan acılı adana kebap tercih ediyor. Ya hep balık yemekten bıkmış durumda ya da Türk yemeklerini balıktan bile daha çok seviyor.

Yemekte çocuklara Çökertme türküsünün hikayesini anlatıyorum. Türküde adı geçen Aspat ve Bitez koyları tanıdıkları yerler olduğu için ve ortada bir kaçma, kovalama, yakalama, öldürme gibi aksiyon olduğu için hikaye çocukların gözünde gerçekliği olan bir çekicilik kazanıyor. Ve bu büyük aşk hikayesi onların zihninde polisiye bir macera olarak yer ediyor, hiç bir şekilde aşk kısmı ile ilgilenmiyorlar.

çökertme mazıÇökertme‘ye ve türküsüne konu olan hikayesine veda ederek tekrar demir alıyoruz. Biraz ilerlediğimizde, Ören‘in bulunduğu mevkiden geçerken, kıyının uzunluğu ve kumsalın genişliğine rağmen sitelerin ve yerleşimin azlığı bizi şaşırtıyor. Bodrum hınca hınç adım atamamacasına dolup taşsın, bu kadar mükemmel görünen bir sahil böyle boş kalsın. Henüz hiçbir medyatik hanım burada güneşlenmemiş ya da hiç bir köşe yazarı henüz burayı diline dolamamış diye düşünürken, azametli bir şekilde termik santral önümüzde beliriyor ve bu Yunan adalarının sıklıkla reklamını yaptığı alabildiğine plajları ile yarışabilecek nitelikteki sahil şeridinin neden boş kaldığı açıkça anlaşılıyor.

Akşamı geçirmek için yine çok korunaklı bir koy olan Akbük‘e giriyoruz. Burası Çökertme‘den daha büyük, yerleşimin daha fazla olduğu ve karayolu bağlantısının güçlü olduğu bir koy. Gecenin büyüsünü bozmamak için limana 100_2801[1]girmeyerek biraz açıkta demirliyoruz. Koyun hareketli yapısı denizde de kendini gösteriyor. Balıktan dönenler, tekne turundan dönenler, her hangi bir sebeple dönenler v.s. yavaş yavaş yanımızdan geçip limana doğru ilerliyorlar. Bizim (malesef) Amerikan bayrağımızı görünce, Amerikalı olduğumuzu düşünenlerin konuşmaları – ki eskiden bende öyle sanıyordum- denizin sakin yüzeyinde aksederek bize kadar ulaşıyor.

Güneşin batarken yarattığı renkleri, tepelerde oluşturduğu hareketli gölgeleri izlemek, daha doğrusu bu güzellikleri izlemek için vakit ayırıyor olmak muhteşem. Deniz kendi azameti karşısında insanlara, ”sakinleş, ancak bu kadarsın” mesajı veriyor sanırım. Çünkü günün sonunda duyulan huzur ve rahatlık, başka bir ortamda hissedilecek türden değil.

Akşam yemeği yine keyif ve sohbet içinde geçiyor. Artık tekneye alıştığımız için bira içmeye cesaret edebiliyoruz. Kaptan, bu sefer Bir Almandan beklenecek şekilde davranıyor ve birayı reddetmiyor ama mesafesini hiç bozmadan yine erken bir saatte kamarasına çekilerek bizi aile şamatamızla başbaşa bırakıyor.

Gecenin görkemine doymak mümkün değil. Bütün bir kış hatırlayabilmek için aklımıza iyice kazınsın diye uzun süre gökyüzüne bakmaktan boyun ağrısı ile yatmaya çekiliyoruz…
mavitur-temmuz-2009

mavitur-1-gun-turgutreis

 

mavi-tur-3-gun-akbuk-donus

 

mavi-yolculuk-turkiye

 

Paylaşın: