22 Eylül Salı 2015
Nice, Eski Şehir, Yeni Şehir, Cimiez
Nice, Güney Fransa’da, Akdeniz sahilinde, Marsilya ile Cenova arasında yer alan bir şehir ve Fransa’nın en önemli turizm merkezlerinden biri. Sadece Fransa’nın demek çok doğru değil. Nice’in merkezi noktada olduğu Fransız Rivyerası denilen Côte d’Azur sahilleri tüm dünyanın gündeminde olan turizm cennetleri.
THY’nin direkt uçuşu ile yaklaşık 3,5 saatlik bir yolculuktan sonra Nice Havaalanına iniyoruz. Uçağın rotası Akdeniz kıyılarını izliyor. Hırvatistan’ın kıyıya paralel setler oluşturmuş adalarını ve İtalya’nın en büyük limanlarından biri olan bir gezi önceki kahramanımız Cenova limanını kuşbakışı izliyoruz. Cenova’nın bulunduğu Liguria kıyıları, Portofino gibi efsanevi küçük yamaç kasabalarının bulunduğu son zamanların gözde gezi destinasyonlarından Cinque Terre bölgesi.
Denizin doldurulmasıyla elde edilmiş, bir nehir lagününde yer alan Nice Havaalanına inmeden önce şehri ve Côte d’Azur kıyılarını havadan görebiliyoruz. İlk dikkat çeken bölgenin tüm karasteristiğinin özeti olarak yemyeşil kıyıya dik dağlar ve sıklıkla yer alan çeşitli büyüklüklerde marinalar oluyor.
Nice’in başkenti olduğu Fransa’nın Provence bölgesi, Alplerin eteklerini oluşturan tepelerinde parfümün baz esanslarının üretilmesini sağlayan çiçekleri yetiştirirken, kuzey tarafında ise zeytinliklere yer veriyor. Özellikle Marsilya içlerine doğru olan geniş düzlüklerdeki lavanta tarlaları morun görkemli üstünlüğüne sahip.
Kıyıların dantel dantel işlenmesiyle sayısız Akdeniz mavisi koy ve güneşin sıcak parlaklığı, sanatçılara ilham verdiği gibi, iklimin yaşanabilirliği ve yörenin bereketinin mutfağına yansıması, 1920’lerden sonra zengin kesimin bu kıyıları keşfetmesini sağlamış.
Fransa’nın en işlek ikinci havaalanı olan Nice Airport, görünürde fazla büyük gibi bir etki yaratmıyorsa da iki ayrı terminalden oluşuyor. Araba kiralama şirketleri bizim indiğimizin aksine Terminal 2 ‘de yer aldığı için çıkış kapısının önünden kalkan ücretsiz otobüs servisiyle zoraki olarak havaalanını dolaşmış oluyoruz. Araba kiralama firmalarına ulaşmak, kiralamak, yerleşmek ve yola çıkabilmek, otele ulaşmaktan çok daha uzun sürüyor. Çünkü Nice Havaalanı, neredeyse Nice sahiline yürüme mesafesinde. Taksiyle en uzak mesafenin 20 euro civarı tutacağını varsayıyorum ki otobüs servisleri ve tren seferi de var.
Havaalanı sınırlarından çıktıktan 8,5 dakika sonra otelimize ulaşıyoruz. Oteli özellikle Promenade des Anglais yani Nice boyunca yer alan sahil boyu üzerinde seçtik. Dolayısıyla 8.kattaki geniş balkonumuzdan olağanüstü koy manzarasını seyredebiliyoruz. Nice sahilleri sonradan yol geçirilmiş olduğu için doğal yapısını korumuyor ama düzenli ve sürekli bir plaj olanağına sahip. Dökme çakıl taşı kıyılar çok çabuk derinleşiyor. Geniş koyu dalgalardan korumak için sık sık taş bariyer yapıları yapılmış. Aralarda belirli mesafelerde paralı plajlar bulunuyor. Bunların koymuş olduğu şezlonglara yatabiliyor, restoranından
faydalanabiliyorsunuz. Kalanı ise tamamiyle halka açık plaj. İsteyen istediği yere havlusunu, şezlongunu, şemsiyesini serip oturabiliyor, balık tutabiliyor. Orada kaldığımız sürece hafta sonları gönüllü öğrencilerin plajda ki – ki asla gözünüze batmıyor-çöpleri topladığını da gördük.
Deniz hiçbir duba ile sınırlandırılmamış. Önüne gelen yat sahibi istediği yere tonoz atmamış, teknesini park etmemiş. Yani şöyle yüksekçe bir yerden denize doğru şöyle bir baktığınızda
yekpare bir bütün olarak görüyorsunuz güzelim Akdeniz’i. Sonsuz koyu mavisini, ufukta oynaşan bulutlar ve ara sıra çok açıktan geçen gemi silüetleri süslüyor. Ve bu gözünüzü başka bir noktaya çelmeyen tertemiz , masmavi sonsuzluk görüntüsü Nice’in olağanüstü görkemini yaratarak sizi, önünüzde uzanan Akdeniz’i ömür boyu unutamamaya mahkum ediyor.
Konumu itibariyle ehven fiyata bulduğumuz otel, ilk kez kalmayı deneyeceğimiz bir aparthotel, Adagio Nice Promenade. Eski olmasa da çok kullanılmış bir otel. Apart otel konusu ummadığımız bir şekilde çocukların hoşuna gidiyor çünkü bir daire kiralamış oluyorsunuz aslında. Büyüdükleri için artık dar otel odalarından biraz bunalmış durumdalar sanırım. Kaldığınız sürece temizlik hizmeti verilmiyor olmasının olumsuzluğunu, balkonun içinizi açan önünden ayrılamadığınız manzarası telafi
ediyor. O kadar ki arka sokaktaki Carrefour’un müdavimi olarak üç gece akşam yemeğini balkonda yiyip, ailecek pek bir mutlu oluyoruz. Kaldığımız sürece tek sorun, 8.kattaki odamıza iki kere bozulan asansör neticesi merdivenden çıkmak zorunda kalmamız oluyor.
Nice
Fransa’nın beşinci büyük şehri olan Nice Yunanlılarca kurulmuş ve sonrasında bir Roma kolonisi olmuş. II.Dünya savaşına kadar Çar I.Nikolas’ın eşi ve Kraliçe Viktorya gibi aristokratların uğrak yerine dönüşmüş. Bu parlak geçmiş bölgenin daimi olarak üst sınıf tatil beldesi olmasına yol açmış. Daimi olarak bir turist ziyareti mevcut. Şubat sonu Mart başında 18 günlük ‘’Bataille des Fleurs’’ adı verilen çiçek karnavalı meşhur.
Dağların eteklerinden düzlük çanağına yayılan Nice yerleşiminin sahil kesimini boydan boya ‘’Promenade des Anglais’’ adı verilen ( İngilizlerin Gezintisi ) yürüyüş yolu ve plaj kaplıyor. İngiliz kolonisince toplanan fonlarca 1830’larda yapılmış olduğu için bu adı almış. 1860’a kadar İtalya’ya ait olan Nice’in eski kasabasındaki ( Vieux Ville ) yapılarda açık bir İtalyan etkisi görülebiliyor.
Eski şehir, bir zamanlar orada duran kale nedeniyle hâlâ ‘’Château’’ diye bilinen tepenin eteklerinde yerleşmiş. Tepenin arkası ise bugün de kullanılan Nice limanı. Eski şehir ile yeni şehir oldukça güzel ve bakımlı bir düzenleme olan ortası park geniş bir yol koridoruyla ayrılıyor, şehrin merkezi kabul edilebilecek ‘’Place Massena’’ , Massena Meydanı’yla birleşiyor.
Yeni şehir
Promenade des Anglais boyunca en ilgi çekici ve bir çeşit şehrin sembolü olmuş yapı Hotel Negresco. İki michelin yıldızlı restoranı ‘’Chantecler’’ , Elisabeth Taylor, Elton John, Beatles gibi ünlüleri ağırlamış. Özellikle gece ışıklarıyla göz alıcı bir estetiğe sahip barok yapı, Fransız Rivyerası denilince akla gelen varsıllığı sembolize ediyor. Hemen yakınındaki Le Meridien otelde ön cephesinin ortasındaki kolonlu boşluk ve
devasa Casino’suyla Nice’in bir başka çekici oteli. Ama şahsen bana sorsanız koyun eski şehrin tepesine çıkan ucunda, tüm koyu avucunuzun içinde gibi gören James Joyce’un iki ay kalarak yeni bir romana başladığı Hotel Suisse’de kalın derim.
Sahil yolunu, şehrin içerisinde ve kuzeyde yer alan Tren Garına bağlayan Avenu Jean Medecin Bulvarı yeni şehrin atardamarı. Tramvay yolu ve taşıtlara kapalı olarak düzenlenmiş bu geniş cadde , Galerie Lafayette, Nice Étoile gibi alışveriş merkezleriyle sayısız mağazayı barındıran en işlek ve haraketli aks.
Galerie Lafayette’in karşısında son bulan Rue Massena’da, Nice’i ziyaret edenlerin tercih ettiği alışveriş ve yemek yeme alanlarından bir başkasını oluşturuyor. Rue Paradis’de son derece makul fiyatlı her çeşit yeme içme olanağı varken, Rue Massena üzerinde biraz daha seçkin alternatiflere rastlayabiliyorsunuz. Makul fiyatlarıyla Boccacio’yu deniz ürünleri ve istridye yemeye meraklıları için, geniş bir seçenek yelpazesine sahip Amerikan tabaklarını hatırlatan devasa porsiyonlarıyla da Pizza Cresci’yi önerebilirim. 1956’dan beri varolan işletmenin – ki bunu duvarlardaki eski orijinal fotoğraflardan anlayabiliyorsunuz – Nice’te üç ayrı ve Cannes’te bir şubeleri var. www.maison-cresci.fr
Eski şehrin sınırlarını ayıran ortası park alanı koridor yol boyunda meraklıları için Modern Sanatlar Müzesi bulunuyor. www.mamac-nice.org Mermer cepheli dört kulesiyle ilgi çeken binada Andy Warhol gibi sanatçıların eserleri yer alırken, Cesar, Arman ve Klein gibi Nice’e özgü Ecole de Nice ( Nis Sanat Ekolü )sanatçıları da temsil ediliyor. Tam aksi istikamette şehrin batı tarafında da Güzel Sanatlar müzesi yer alıyor. http://www.musee-beaux-arts-nice.org/ Ukraynalı bir prensesin 19.yy.dan kalma evindeki bu müzede Dufy, Monet, Renoir ve Sisley’in eserleri bulunuyor.
Promenade üzerinde yer alan bir 19.yy sarayı Palais Massena, Nis Ekolü resimleri, karnaval afişleri , yerel halk sanatlarıyla İmparatoriçe Josephine’in altın işlemeli bir pelerininin sergilendiği Müze Massena’ya ev sahipliği yapıyor. http://www.nice.fr/fr/culture/musees-et-galeries/musee-massena-le-musee
Eski Şehir
Çok daha küçük bir alanı kaplayan Eski şehir ( Vieux Ville ) grift yapısı, dar alanda ilgi çekici pek çok mağazayı barındıran merak uyandıran sokaklarıyla gezmek için zaman ayrılması gereken bir yer.
Promenade’ın eski şehir hizasına gelen bölümünde yüksek tek katlı ya da iki katlı sıra yapılar grubu görülüyor. Burası Amerika gemilerinin kalktığı Amerika Rıhtımı, Quai des Etats Unis. Promenade yaya yolu yapılmadan önce şehirde zaman geçirmeye gelenler taze deniz havası almak için bu binaların üstünü yaya yürüyüş yolu olarak kullanmışlar. Şu an baktığımız üzere çıkmak yasak olsa da daha önceki ziyaretlerimde bizzat çıkarak denemişliğim bulunmaktadır. Şu an bu yapılar, kısmen restoran, sergi alanı veya otel olarak kullanılıyor.
Deniz tarafından arkatlarla ayrılmış bu sıra yapılar grubunun arkası Cours Saleya adı verilen uzun oval bir meydan. Gündüzleri çiçek pazarı olarak kullanıyor ve ortadaki çiçek tezgahlarını çepeçevre restoranlar sarmalıyor. Nice’in eski yerleşimini ziyaret edenlerin çokça tercih ettiği bir yemek yeme alanı burası. Denenmişlik olarak Saleya meydanının batısında Hotel de Ville( Belediye Binası) önüne doğru kalan, Le Grand Balcon önerebileceğim bir restoran ama ne yediğimi hatırlamıyorum.
Eski şehrin sokaklarında kaybolmak çok kolay hatta gezmenin vazgeçilmezi olarak kabul edilebilir. Çünkü bu grift sokaklar yumağını tarif etmek mümkün değil. Hemen hemen bölgenin orta noktasında bulunan Cathèdrale St.Reparate, güzel bir 17.yy barok yapısı. Açık kapısından görülebileceği üzere ilgi çekici ve oldukça süslü bir iç düzeni var. Ancak asıl görülmesi gereken bahçe alanında yer alan ödüllü dondurmacı Fenocchio. Şimdiye kadar gördüğüm en inanılmaz çeşit dondurmaya sahip. Domates fesleğenli, biralı, zeytinli, Baileys’li, Mohito’lu ve donmuş kestaneli gibi akla hayale gelmeyecek çeşitler var. Lezzeti oldukça tatmin edici ve hatta mutlaka gidilip yenilesi.
Galeriler, butik tasarımcılar, hediyelik eşyacılar, dönerciler, pastaneler v.s. dolu sokaklarda batıya doğru kaybolmaya başladığınızda Rue Droite üzerinde Palais Lascaris ile karşılaşma olasılığınız bulunuyor. Bu sıva boyalı 17.yy sarayı süslü ağaç işleri, Flaman goblenleri ve göz aldatıcı tavanlarla döşenmiş küçük ama güzel bir koleksiyona sahip bir ev. Bir 18.yyeczanesinin konstrüksiyonu da koleksiyona dahil. http://www.nice.fr/fr/culture/musees-et-galeries/palais-lascaris-le-palais
Kuzeye yeni şehrin içlerine doğru devam ettiğinizde Place Garibaldi, Garibaldi Meydanı’na gelince artık yeni şehre ulaştığınızı anlıyorsunuz.
Eski şehrin sırtını dayadığı kale tepesine, eski şehrin tam ortasından geçen Rue du Château yolunu takip ederek çıkabiliyorsunuz. Ancak görülecek en güzel şey sanırım manzara oluyor. Tepenin eteklerinde eski liman tarafına dönerken, kayalara oyulmuş gibi görünen anıt ise, Rauba Capeu denilen burun noktasında ölenlerin anısına yapılmış bir eser.
Cimiez
Nice’te mutlaka görülmesi gereken bir başka nokta ise Cimiez tepeleri. Orta düzlüğün Tren garından sonra hafifçe yükselerek devam ettiği yerleşim bölgesi burası. Şehir manzarasına hakim bu tepeler Nice’in en şık bölgesi ve burada yer alan Cimiez Manastırı da ayrıca görülmeye değer. Manastırın önündeki park alanı ve tepelik nokta eski Roma dönemi yerleşiminin bulunduğu arkeolojik sit alanı. Bir küçük amfitiyatronun kalıntıları kısmen görülebiliyor.
Buradaki kazılardan çıkanlar park içinde yer alan arkeoloji müzesinde sergileniyor. Sergiyi gezerken aynı zamanda Musée Matisse adı altında Matisse’in Nice’te kaldığı dönemde yaptığı ve ailenin elinde kalan çalışmaların bağışlandığı Matisse müzesini gezerek, ömrünün 30-40 yılını burada harcadığı sanatçıhakkında kaba bir fikir sahibi olabiliyorsunuz. 17.yylık Aréne villası bu iki sergiye ev sahipliği yapıyor. Giriş 10 euro yetişkin. http://www.musee-matisse-nice.org/
Arkeolojik alanın karşısında yer alan ve şehrin en alt kesimlerinden de rahatça görülerek dikkat çeken devasa barok yapı, La Regina. Bir otel olduğunu varsayarak gezmek üzere atladığımız ve kişisel dairelerden oluştuğu için kapısından bile giremediğimiz son derece gösterişli yapı, bir zamanlar Kraliçe Viktorya’nın gelerek uzun zaman Nice’te kalmasına aracılık etmiş bina. Hemen ön cephesinde kraliçenin bir heykeli bulunuyor.
Cimiez tepelerinin, sunduğu manzara ve palazzo tarzı yapıları haricinde bir başka cevheri ise Ulusal Chagall Müzesi. Resim, çizim, heykel, vitray ve mozaiklerle en kapsamlı Chagall koleksiyonunun bulunduğu müze burası. http://musees-nationaux-alpesmaritimes.fr/chagall/ Yahudi kökenli Rus-Beyaz Rus-Fransız ressam Chagall, izlenimcilik akımının ardından gelen modern sanat hareketinde yer alarak kendinden sonra gelen pek çok sanatçıyı etkilemiş bir isim.’ Yaşamımızda, tıpkı bir ressamın paletinde olduğu gibi tek bir renk vardır ve bu renk yaşamın ve sanatın anlamıdır. Sevginin rengini kastediyorum.’’ Demiş.
Kaldığınız ve gezdiğiniz zaman anlayacaksınız ki yoğun bir tempo vadetmeyen Nice, sizi yormadan oyalayacak, Akdeniz’in tuzlu serin yumuşaklığıyla ovalayıp bütün sinirlerinizi yatıştıracak, dağların yeşili sizi dostlukla sarmalayacak ve bakacaksınız ki Nice size iyi gelecek. Ondan sonra siz de hep Nice’e gelmek isteyeceksiniz….
nice-2-gun-eze-villefranche-beaulieu-sur-mere
http://www.cocuklageziyorum.com/nice-4-gun-antibes-cannes/