04 Ocak Pazar 2009
Dün yaşadığımız stresli maceradan sonra, bir de sabah yumurta macerası yaşamak istemiyoruz ve Fransızca’da da aynı kelime ile istenilen ”omlet” yiyoruz.
Son günümüzü, Strasbourg‘da henüz göremediğimiz yerleri görmeye ayırıyoruz. Petite France. Burası Strasbourg‘un tarihinin başlangıç bölgesi. Buradaki binaların çoğu 16. ve 17.yüzyıla ait.
Barage Vauban, L’Ill nehrinin sularını kontrol etmek ve kenti su baskınlarından korumak için yapılmış. Bugün Modern Sanatlar Müzesi ( Musee D’Art Moderne et Contemporain ) olarak kullanılan bina, 1690 tarihli ve bir zamanlar hapishane olarak da kullanılmış.Üzerindeki terasa çıkılarak, eski şehri ve kanalların kuşbakışı görüntüsünü setretmek mümkün.
Ponts Couverts ve üzerindeki kuleler ise tamamen askeri kaygı ile şehri korumak amaçlı bir savunma hattı. İlk yapımları 14.yüzyıla dayanıyor , daha sonraları zamanla değişiklikler yaşamışlar.
Maison des Tanneurs, Petite France ‘daki en eski ve karakteristik yapılardan biri. Günümüzde Alsace mutfağının tadılabileceği bir restaurant olarak kullanılan yapı, bölgedeki diğerleri gibi deri imalatçılarının, daha doğrusu tabakçıların gelip yerleştiği ve zamanla şehrin gelişmesine katkı, bölgendeki en dikkat çekici ,turistlerin gözdesi bir bina.
Ahşap imalatın ön plana çıktığı karakteristik yapıların yoğun bulunduğu ve en iyi korunduğu bölge burası. Yöreye özgü evler, nehir ve köprüler ise oldukça romantik bir görsel şölen sunuyor.
Öğleden sonra Frankfurt’a dönmek zorunda olduğumuz için Strasbourg‘a, Petite France’dan veda ediyoruz.
Dün yaşadığımız stres, yorgunluk ve soğuğun acısı, Frankfurt Havaalanında çıkıyor. Dudaklarda patlayan uçuklar hastalığın habercisi. Çocuklar ,se, ne üşütmüş durumda, ne de yorgun. Sanırım onlar için, belli bir yaşa gelince her ortama ve iklime adapte olmak daha kolay oluyor. Ama çocuklar o belli yaşa gelene kadar, biz ebeveynler de bayağı bir hırpalanıp, sonuçta biz de belli bir yaşa ilerlemiş oluyoruz ve daha kolay hastalanıyoruz.
Kısaca yaşlanıyoruz galiba.
HOŞÇAKAL STRASBOURG !