HONG KONG – 7.gün HONG KONG ADASI

By Behiye Işın on Haziran 13, 2014

17 Ekim Perşembe 2013

Victoria Tepesi, Repulse Bay, Aberdeen, Greyhound Cafe, Victoria Harbour, Gece Hong Kong Boğazı, Temple Street

Odanın camından sabahın 7.30 unda parklarda jimnastik yapan insanları görüyoruz. Şehri sevmiş olmamıza rağmen otelin kahvaltısı hayal kırıklığı yaratıyor. Yarı uluslararası biraz Uzakdoğulu ama dört yıldızlı bir otele göre vasat hatta Bangkok’taki otelden daha vasat bir kahvaltı. Yumurta, omlet, salatalık, domates v.s. ve demleme ama çabucak soğuyan ve çok açık olduğu için su içiyor etkisi veren çay. Tur ile gelince oteli seçemiyorsun ve kaldığın otellerde turlar için en ucuz kahvaltıyı çıkarıyor.

Yarım gün boyunca turun sunduğu şehir turuna katılıp daha sonra ekstra turlardan Ocean Park gezisini almayarak kendimiz gezeceğiz.

Victoria Tepesi

Tur ile ilk önce direkt olarak karşıya Hong Kong adasına geçiyoruz. Ve en yüksek nokta olan Victoria tepesine çıkıyoruz. Burası adanın Kowloon yarımadasını seyredebileceğiniz yüksekliği ile 360 derece bir Hong Kong manzarası sunuyor.

Uluslararası iş merkezlerinin çoğu ayaklarımızın altındaki Hong Kong adasının boğaz kıyılarına sıralanmışlar, dolayısı ile Hong Kong’un zenginleri ve uluslararası Ceo’ları, Victoria tepelerine çıkan yamaçlardaki Kowloon manzaralı pahalı konutlarda oturuyorlar.

Hafif sis olsa da Hong Kong adasının ve Kowloon’un yüksek gökdelenleri tepeden bakınca altımızda ufak görünüyorlar, yan yana dizilmiş irili ufaklı domino taşları gibiler. Dünyanın en yüksek 100 binasından 36 sı Hong Kong’da bulunuyor.

Bir seyir terası, adanın arka yüzünden görülebilen Hint Okyanusunu izleme imkanı veren gezinti alanı ve küçük bir alışveriş merkezi bulunan Victoria tepesine, çekişli tramvay ile de çıkılabiliyor. Hong Kong ve adaları hakkında görsel bir fikir veren tepeden inerek adanın arka yüzünde yer alan Repulse Bay isimli küçük koya gidiyoruz.

Repulse Bay

Yol boyunca rehber; Jackie Chan’in Hong Kong’lu olduğunu ve buraya yatırım yaptığını, en büyük Çin mafyası Stanley Ho’nun Hong Kong ekonomisinde önemli bir yeri olduğunu, Çinlilerin 8 sayısının uğruna sapkınlık mertebesinde takıntılı olduklarını ve beyaz giymenin uğursuzluk olduğunu düşündükleri için asla beyaz giymediklerini anlatıyor.

Repulse Bay, geniş ve sakin kumsalı ile Hong Kong’un sayfiyesi işlevi gören güzel bir koy. Korunaklı bir koy olduğu için yakında marina var ve Hong Kong’lular buraya denize girmeye geliyorlar. Eskiden Hint Okyanusunda dolaşan korsanların barındığı bu liman, şimdi yüksek katlı residansları ve casino’su ile pahalı bir dinlenme noktası.

Thin Hau tapınağının uzun yaşam kapısından geçiyoruz. Daha doğrusu küçük bir tapınağın, üstünde süslü bir kemeri olan ortada daire şeklinde duvarında bırakılmış boşluktan geçersen uzun yaşanılacağına inanılıyor.

Kapıdan sahile inen kısa yol boyunca yer alan heykellerden kaplumbağayı okşarsan sağlık, Budha’nın göbeğini ellersen şans, bir kaidenin üzerinde yükselen balığın ağzına para atabilirsen de para getireceğine inanılıyormuş. İstisnasız kaidelere uyarak söylenenleri harfiyen yapıyoruz.

Şamatalı tapınağı, dingin Hint Okyanusunun yaladığı bir zamanlar korsanların evi sahilleri ile Repulse Bay Hong Kong’da olmaktan sizi uzaklaştıran güzel bir koy.

Aberdeen

Son durak olarak iki yan koydaki balıkçı kasabası Aberdeen’e geçiyoruz. Ana karadan dar bir boğaz ile ayrılmış bir adanın arasındaki doğal liman, dev bir marina olarak yapılanmış. Aberdeen ismi, 4.Aberdeen Earl’ü ( bir çeşit soyluluk ünvanı ) ve Birleşik Krallığın Başbakanı ve Dış İlişkiler Sorumlusu George Hamilton-Gordon anısına verilmiş.(1852-1855) Hong Kong’un dokuz limanından biri. Hong Kong’un orta gelirli ailelerinin yaşadığı bu kasabası, yüzen evleri ve yüzen deniz ürünleri restoranları ile önemli bir turistik nokta.

Aberdeen balıkçı kasabasında, suya düşmüş ceviz kabuklarına benzeyen geleneksel balıkçı tekneleri ahşap ‘’sampan’’lara binip, göl gibi görünen koyu şöyle bir turluyoruz. Yüzen en büyük deniz ürünleri restoranı olan ‘’Jumbo’’nun etrafından dönerek limenda demirlemiş dizi dizi ‘’Jong’’ adı verilen kayık evleri görüyoruz. Bir kısmında televizyon, buzdolabı gibi bir evde olması gereken her çeşit eşya varken bazıları terkedilmiş gibi başıboş bir görüntü sunuyor, kiminde ise köpeklerde yaşıyor. Kimi sefalet içinde, kimi sefahat içinde.

En az 30-40 katlı dümdüz bir mimariye sahip bloklarla çevrili bir boğaza yerleşmiş sayısız çeşit, ebat, nitelik ve amaçtaki tekne, çok uluslu batılı şirketlerin milyon dolarlarının havada uçuştuğu Hong Kong adasının arka yüzü.

Turdakilerin çoğu, aynı ada üzerinde yer alan deniz hayvanları ve pandaların olduğu Ocean Park’a gidiyor. Bizde Çaka’yı yeter gördüğümüz hayvan konusunda zorla ikna ederek ve ‘’Doding Chong’’u almaya gideceğiz diye kandırarak turdan ayrılıyoruz.

Ve yine taksimetrelerini açan saygılı bir taksici ile Hong Kong adasındaki en yüksek binalardan biri olan İFC Mall’a gidiyoruz, IFC uluslararası iş merkezinin alt katındaki alışveriş merkezi bölümüne yani. Amaç bütün turun peşinde olduğu İphone 5 veya 5S bulabilmeyi umduğumuz Apple Store’a uğramak ve tabii ki Doding Chong’u almak için bir oyuncakçı bulmak.

Greyhound Cafe

Heyhat dev gibi alışveriş merkezinde her ikisini de bulamayınca, Bangkok’ta ki şubesinde bile önünde uzun kuyruklar görmüş olduğumuz, buradaki şubesinin de yoğun olarak tercih edildiği belli olan Greyhound Cafe’ye giriyoruz. Mutfakları füzyon Asya mutfağı, yani geleneksel asya mutfağının modernize edilerek biraz daha uluslararası damağa hitap edecek düzeyde harmanlanmış hali, bu nedenle de genellikle Asyalı olmayanlar var zaten.

Çocuklar gurme mini burger yiyorlar, biri çilekli, biri cheddar peynirli, biride köz sebzeli, hepsi ayıklanıyor tabii, gurmeliği değil kasaplığı kalıyor sadece. Tekin son derece lezzetli kuzu şiş yiyor. Bende ‘’tiger’’ denilen salatalık dilimleri üzerinde kuşbaşı et ve soğan ile acı soslu kavrulmuş nane yapraklı bir şey yiyorum. Ancak lezzetler gayet makul ve yenilebilir, hatta beğeniyoruz.

Yemek geldiği an ekmek isteyip arada tekrar hatırlatmış olsak da adam unutmaktan ziyade ne istediğimizi anlamadığı için ekmek getirmiyor ve sevgili Gaziantep’li eşim hayatında ilk kez ekmeksiz et ve hiçbir masada zaten olmadığı için tuzlamadan yemek yemiş oluyor.

Victoria Harbour

Modern ve ilgi çekici mağazalar ile dolu IFC Mall’u biraz dolanıp ( Boby Brown var mesela )merkezin önündeki rıhtımlardan Pier 7 den kalkan gemilerle Kowloon kıyısına Victoria Limanı’na geri dönüyoruz. Hong Kong’a gelince mutlaka yapın listelerinde yer alan bir boğaz geçişi bu, iki kıyı arasından karşıya geçiyorsunuz. İstanbul Boğazı kadar geniş olmadığı için aynı etkiyi yapmıyor ama kısa olsa da güzel bir deniz üstü Hong Kong imajı sunuyor.

Kowloon tarafında Victoria Limanında indiğimiz rıhtım direkt olarak Ocean Mall ( devamı Harbour City- Canton Road )a çıkartıyor sizi. İlanını görmüş olduğumuz Toy’s R’us ı buluyoruz ama ne tuhaftır ki oyuncak köpek yok. Ayı var ve bir iki çeşit pilli köpek var, o kadar. Dünyanın en klasik oyuncağı sayılan pelüş hayvanlar bir elin parmakları kadar. Köpekleri yedikleri için mi oynamayı uygun görmüyorlar acaba diye kötü bir espri yapmak istemiyorum ama Çin’in bazı bölgelerinde köpeklerin yendiği de bir gerçek.

Batılı çocuklara göre daha fazla doğal ortamda ve doğal faunada bulundukları içinpelüş hayvan ile oynama alışkanlığı edinilmemiş acaba diye yine alakasız bir yorum üretiyoruz çünkü tüm dünyanın marka ve mallarının son modellerinin yer aldığı bir şehirde pelüş köpek bulamamaya bir anlam veremiyoruz.

Başka bir oyuncakçı tarif ediyorlar dolayısı ile Nathan Road’a dönüp Mirabell Mall’a bakıyoruz ama sonuç, dedikleri yer oyuncakçı bile olmadığı için değişmiyor. Doding Chong’u alacağız diye sürüklenmekten vazgeçip, şehirde yeteri kadar çocuk olmadığı için oyuncakçı olmayabileceğine karar vererek, Çaka’nın fena halde söylenmelerini duymamaya çalışarak biraz kendimiz için alışveriş yapıp otele dönüyoruz.

Gece Hong Kong Boğazı

Akşam planı yine turun ekstralarından bir tanesi, gece Hong Kong Boğazında yemekli tekne turu. 19.00’da otel lobisinde toplanıp, Tsim Sha Tsui bölgesinin Salisbury Road üzerinde yemekli teknelerin kalktığı limana giderek büyükçe bir gezinti teknesine biniyoruz.

Önce her gün saat 19.45-20.00 arası yapılan ‘’Songs of the Lights’’ adı verilen ve Hong Kong Adasındaki yüksek katlı binaların cephelerine yansıtılan lazer şovu seyrediyoruz. Bu gösteri yüksek bir atraksiyona sahip değil, daha ziyade bina cephelerindeki kayan renkli ışıklardan oluşuyor, arada bir de bir iki lazer atılıyor. Denizin ortasından tekneden seyretmenin de büyük bir ayrıcalığı bulunmuyor, Kowloon kıyıları boyunca uzanan Avenue of Stars isimli kordon boyundan da rahatlıkla ve bedava olarak seyredilebilir.

Yine de denizin ortasında ışıl ışıl bir şehri izlemek elbette güzel bir etki yapıyor. Boğaz fazla büyük olmadığı için şehrin geneline hakim olabiliyorsunuz ki buda izleme yorgunluğu ve paniği yaratmıyor, sakin boğaz sularına yansıyan ışıkların dansını, okşayan bir yumuşaklıkla seyre dalıyorsunuz.

Binalar yüksek ama dar ve ince kütleler olup ağırlıklı olarak cam giydirme cephe oldukları ve duvar etkisi vermeyecek şekilde aralıklar bırakıldığı için gecede gündüz de insanı basan bir etki yapmıyorlar. New York Manhattan’da olduğu kadar kaba kütlesel ve kasvetli bir köhneliğe sahip değiller.

Su öğesi ve arka fondaki sisin etkisi ile genelde buğulu görünen konik dağlar, yapıların yüksekliğini kırıyor. Rastgele bir gelişigüzellik değil kontrollü bir yükseklik var. Konut binaları yüksek ama genelde aynı gabaride.

1223 tane 100 mt.nin üzerinde yapı var ve alçak katlı yapıda dikkat çekmeyecek kadar az gibi. Sahilleri doldurmamışlar ve kıyılara genel kullanıma yönelik kamusal-kültürel alçak katlı yapıları koymuşlar.

Körfezin ortasında durup, uluslararası binalara bakınca, kendi yaşadığınız konuma göre dünyanın bir başka ucundaki, kendi dünyasının merkezi olan özerk bir ruha sahip bu şehri görmüş olduğunuza mutlu oluyorsunuz. Sizin yaşadığınız coğrafyanın binlerce kilometre uzağında, dünyanın burada da döndüğünü, insanların aynı kaygılar aynı streslerle aynı işleri yaptığını, hayatın burada da bir şekilde aktığını görüyorsunuz. Yani dünya siz nerede olursanız olun dönüyor ve bunu en iyi anlama yolu da yaşadığınız ortamdan son derece farklı bir başka ortamda, bir başka konumda, durup şöyle bir etrafa bakmak oluyor.

Daha sonra 2 saat boyunca boğazda bir ileri bir geri giden teknenin açık büfesinden yiyebileceğimizi düşündüğümüz bir şeyler alamaya çalışıyoruz ama yemekler başarılı değil hatta kötü. Canlı müziğin müziği de her ne kadar dans etmeye hevesli yabancılar olsa da Türklerin derdi öncelikle yemek olduğu için kimseyi cezbetmiyor. Lezzetsiz ama bol olan deniz ürünleri, biraz tavuk, biraz patates ile saat 22.00’de tekne turunu tamamlıyoruz. http://youtu.be/mGrhJ51P8Tk

Temple Street

Otelimizin bulunduğu sokağın hemen karşısından girilen Jordan Road’a dik gelen meraklıları için çakma ürünlerin yer aldığı adres Temple Street’e bir göz atalım diyoruz. Burası uzun bir yaya caddesi üzerine kurulu gece pazarı. Biraz yürümüş oluruz ve hala bir umutla belki köpek buluruz diye girdiğimiz cadde bizim için 200 mt.den sonra ifadesizleşiyor ve anlamını kaybediyor.

Kesinlikle emin olunmalı ki çakma veya ucuz ürün konusunda gerçek cennet Türkiye ve Uzakdoğu’ya kesinlikle bu heves ile gelinmemeli. Yemek yemek için de gelinmemeli. Alışkanlıkları ve yaşam tarzları henüz batı tarafından tam olarak işgal altına alınamamış bambaşka bir kültürü Asyalı olmayı görmek, Hint Okyanusunu koklamak için gelin….

Oyuncakçı filan da aramayın….Nerdesin Doding Chong ?….

singapur-bangkok-hongkong-ekim-2013

hong-kong-8-gun-macau

hong-kong-9-gun-lantau-adasi-big-budha