Çocukla Geziyorum

STRASBOURG – 1.gün YILBAŞI

31 Aralık Çarşamba 2008

İzin meselelerinden, seyahat planımızı 31 Aralık’tan başlatmak durumundayız. Uçak saatinin çok erken olması, rahat rahat yılbaşına yetişebilmemize imkan veriyor, tek sorun, uyanık kalabiliriz inşallah.

Strasbourg‘a direk uçuş bulamadığımız için , en iyi ve en ucuz alternatif olarak, Lufthansa Havayolları’nın sabah erken uçuşu ile Frankfurt‘ta inerek, havaalanında aktarma sonrası,  Lutfhansa’nın otobüsleri ile Strasbourg‘a geçeceğiz. Böyle otobüs aktarmaları olduğunu ilk kez duyuyorum. Uçak bileti fiyatına, otobüste dahil. Almanya üzerinden, üstelik de aktarmalı olarak gitmek , tek kelime almanca anlamadığım için beni biraz geriyor ama, fiyat çok cazip.

Böyle dolambaçlı bir ulaşımdan sonra, geceyarısına kadar yeni yılı karşılamaya halimiz kalması için dua ederek yola çıkıyoruz. Benim dualarıma, otobüslerin kalkış yerini inşallah bulurum cümlesi ayrıca ilave.

Uçuşumuzda, Lufthansa Havayolları için eleştirilecek olumsuz bir durum yok. Yinede Lufthansa Havayolları ne kadar büyük bir havayolu şirketi olsa da, nedense Türk Hava Yolları bana her zaman daha şık,  temiz ve ciddi gelmekte. Frankfurt Havalimanı‘ndan çıkış kolay ve çabuk oluyor, o yüzden şimdilik bu havaalanı hakkında bir intiba edinemiyoruz.

Uçağın iniş saatinden, otobüslerin kalkış saatine kadar rahat bir zaman var, ama Türküz ya, illaki bulalım rahatlıyalım. İnformation ofisindeki görevli, havalimanının çıkış kapısında kırmızı renkli otobüsler olduğunu söylüyor. Dışarı çıkıp ,belli bir müddet sağa sola koşturarak kırmızı otobüs aradıktan sonra,  gözümüzün önündeki, sadece bir tane kırmızı çizgisi olan beyaz otobüslerin, Strasbourg otobüsü olduğunu anlıyoruz.

Bizim bilet saatimize zaman olmasına rağmen, otobüste yer olduğu için, şöfor bizi ilk kalkacak olan sefere kabul ediyor. Böylece, 1,5-2 saat gibi bir zaman kazanıyoruz ve Türk aceleciliği işe yaramış oluyor.

Yaklaşık 3,5 saat sürecek olan yolculuğumuz, doğru otobüsü ve doğru istikameti bularak üstüne de ilave zaman kazanmış olmanın keyfi ile huzur içinde başlıyor. Bu gibi yolculuklar çocuklarında hoşuna gidiyor çünkü PSP oynamak için ideal zamanlar.

Frankfurt‘tan, Strasbourg‘a giden güzergah, Almanya’nın meşhur kara ormanlarından geçiyor. Yol üzerinde bazı küçük şatoların ya da av köşlerinin bulunduğu yerleri gösteren oklar görüyoruz. Belki bir gün diyerek kafamda bir yere kaydediyorum.

Almanya’nın, Fransa sınırındaki son kasabası Kehl, Strasbourg‘a neredeyse yürüme mesafesinde. Otobüs K ehl‘i geçer geçmez,Avrupa Köprüsü denilen ( Le Pont d’Europe )bir köprüden duraksamadan ilerliyor. Altımızda akan Rhin ( Rhein)Nehri’nin karşı tarafı, Fransa toprakları. Ne bir gümrük, ne bir kulübe, ne de bir görevli. Sadece bir köprü ve nehir. Dünyanın en büyük ve en güçlü ülkelerinden birinden,  dünyanın en büyük ve en güçlü bir başka ülkesine basitçe geçiyoruz. Geçtiğimizi ancak tabelalardaki isimlerin fransızca olması belli ediyor. Dünyanın global ve tek bir dünya olduğunu daha kuvvetli başka şekilde hissedemezdik herhalde. Anlıyoruz ki, Allah’ın yarattığı her şey bir ve eşit, onu farklılaştıran da, sınırları koyanda, kaldıranda biz insanoğlu.

Nehri geçmek ile Strasbourg‘a girmek bir oluyor. Otobüs bizi, tarihi şehir merkezinin dışında, Gar meydanında bırakıyor. İndiğimiz yer ile otelimiz kısa bir mesafe, sonuçta Strasbourg‘da çok büyük bir şehir değil zaten.

Otelin adresi internetten basılı bir şekilde elimizde ama sokağı bulsak da oteli bulamıyoruz bir türlü. Hiç bir zaman adres, yön bulma konusunda sorun yaşamamışken, durum biraz şaşırtıyor bizi, fazla erken kalktık galiba. Sorunca, tahmin etmediğimiz bir arkad altından geçerek buluyoruz oteli. Alıştıktan sonra anlıyoruz ki, yeri son derece iyi ve merkezi bir konumda, bulamamak mümkün değil. Bu coğrafyada insanı sersem eden bir şey olmalı.

Otelimiz bu sefer Sofitel Otel, Accor otel grubunun Novotel’lere göre bir üst seviye grubu. Daha önceki gezilerimizde denediğimiz üzere bu oteller zincirinin otelleri,  her zaman belli bir kaliteyi sunuyor, sürprizlerle karşılaşmıyorsun. Çocuklara kahvaltının ücretsiz olması da bizim için ayrı bir avantaj tabii.

Otel, gayet modern, temiz hatta ”elegan”olarak tabir edilebilecek bir düzeyde. Odalarda her zaman otelin adı ile sabun ve şampuanlar verilirken, bu sefer sabun ve şampuanların, Hermes marka olduğunu görünce gözlerim yerinden fırlıyor. Demek ki lüks beni çabuk bozacak bunu anlıyorum.

Kısaca yerleşip, resepsiyondan şehir haritası alarak, nerede bulunduğumuzun net tarifini alıyoruz. Elimde harita olduğu, konumumuz tariflendiği ve nereye gitmemiz söylendiği halde, dışarı çıkınca yine yönümüzü tutturamıyorumve bir müddet farklı bir istikamette gitttikten sonra, Strasbourg tarihi bölgesinin merkezi kabul edilebilecek olan Kleber Meydanı’na (Place Kleber )giden, Rue des Grandes Arcades caddesine sapabiliyoruz. Ya haritada bir sorun var ya da benim beynim soğuktan uyuşmuş durumda, çünkü hava hatırı sayılır derecede soğuk.

Meydanı bulduktan sonra, gerisi Çağan’ın koklayarak Mc Donalds’ı bulmasına kalıyor. Gerçekten kokluyor mu bilemiyorum ama, Mc Donalds’ı o buluyor. Konu sevdiği bir yemeğe ulaşmak olunca başarılı, aynı azmi ve titizliği ödev yapma konusunda gösterse, bu kadar kilo alacağına alim olurdu.
Place Kleber, geniş ve güzel bir meydan ve Rue des Grandes Arcades caddesi ile Place de la Cathedrale‘e yani Katedral Meydanı’na bağlanıyor.Tam ortasına Avrupa’nın en büyük yılbaşı çamlarından birini koymuşlar. Canlı değil, dev gibi ağaç kesilmiş ve buraya yerleştirilmiş. Niye yetiştirmek yerine keserek dikerler anlamak mümkün değil. Yeteri kadar hatta fazlası ile ormanları ve ağaçları olduğu için her yılbaşı kesilenler bir önem arzetmiyor olmalı. Her sene binlerce dönüm ormanda yanmıyor ne de olsa onların ülkesinde.

Yurtdışı kurtarıcımız ve ilk gün klasiğimiz Mc Donalds’da, nasıl olduysa 4 kişilik siparişi beş menü olarak anladıklarından, ye ye bitiremiyoruz. Bu sipariş fiyaskosundan sonra artık iyice emin oluyoruz ki, bu bölgede bir tuhaflık var. Soğuktan veya fazla oksijenden, ya biz sersemlemiş durumdayız ya da insanlar sersemlemiş, anlama, anlatma ve algılama porblemi var.

Tıka basa karınlarla, Katedral Meydanı’na ulaşıyoruz. Noel’i yılbaşı ile birleştirmeyi isteyen turistlere yönelik pazar, hala tüm canlılığı ile duruyor.Çeşit çeşit yiyecekler, özellikle sıcak şarap, sıcak çikolata ve sıcak portakal her yerde satılıyor. Küçük ıvır zıvırların satıldığı hediyelikler daha ziyade, Hıristiyanlık ve Noel temalı ama hareket, renk ve ışık cümbüşü her dinden olanı kucaklayacak nitelikte.

Isınmak için satılan bütün sıcak içecekleri denedikten sonra, fayda etmeyince, Katedrali gezip ısınalım diyoruz. Roma ve Gotik dönemlere ait Katedral,  Avrupa’nın en görkemlilerinden. Hatta XIX.yy’a kadar Hıristiyanlığın en yüksek mimarisi olarak tarihe geçmiş. Katedralin en dikkate değer özelliklerinden bir diğeri ise ,içerideki 1547 yılında İsviçreli saatçilerin yaptığı astronomi saati.(L’Horloge Astronomic ) Gökyüzündeki yıldızların ve ayın durumunu belirten, el işçiliği, bir sanat ve deha ürünü.

329 basamakla katedralin tepesine çıkarak, panoramik Strasbourg manzarası da seyredilebiliyor ama, sabahın dördünde kalkıp, iki ülke değiştirmiş bizler için, hiç cazip değil.

Otele dönmeden, Rue des Grandes Arcades caddesi üzerinde bulduğumuz bir markete dalarak, yılbaşı gecesi için, ağırlıklı olarak çerez ve şarap alan Strasbourg‘lular ile birlikte, bizde, su gibi, acil ihtiyaçlarımızı alıyoruz.

Yemek için tekrar çıkınca, epeyce bir dolaşıp, hali ile yılbaşı gecesi için hiçbir kafede yer bulamadıktan sonra, Katedral Meydanı‘nı gören bir restaurantta biraz sıkışmak kaydı ile oturarak, Alsace mutfağını denemeyi başka bir geceye bırakıp ,bildiğimiz türden tavuklu birşeyler yiyoruz ve kendi çapımızda, biten 2008 yılını uğurluyoruz.

Amacımız 12.00 ye kadar beklemek. Saat farkından dolayı bize göre biyolojik olarak bir saat daha beklemek gerekiyor. Mümkün olduğu kadar oyalanmaya çalışıyoruz ama, çocukların özellikle Çaka’nın hiç şansı yok. Bizde uyanık kalabilmek için çizgi filmlerdeki gibi gözlerimizi kibrit çöpü ile açık tutmak zorundayız.

Ancak yerel saat ile 11.00’e yani, Türkiye saati ile 12.00 ye kadar bekleyip, yeni yıla illaki ayakta girmiş oluyoruz. Odanın kapısında,Türkiye’den taşıdığım ve gümrük görevlilerinin bu ne diye sormadığına şükrettiğim narı kırıyorum, evimize bolluk ve bereket getirmesi amacı ile.

Nar kırmayı çok kişi bilmezken, sabah anlıyorum ki, nar getirmek için doğru ülke ve doğru otel seçmişim…

HOŞÇAKAL 2008

strasbourg-2-gun-noelin-baskenti

strasbourg-3-gun-colmar

strasbourg-4-gun-europapark

strasbourg-5-gun-petite-france-donus

strasbourg-fransa

Paylaşın: