26 Haziran Salı 2012
Roma’nın şık Veneto Caddesi’nin başlangıcı sayılabilecek Via Francesco Crispi Caddesinin başında, ana caddeye bakan odamızın ahşap kepenkleri kapalı olunca, sıcağın ve yorgunluğun verdiği rehavetle bayağı bir uyuduğumuzu fark ederek, panikle kalkıyoruz.
Klasik tarzda döşenmiş otelimizin, aşırı yavaş asansörlerine binmemek kaydı ile, kendine özgü bir sevimliliği var. Arka bahçeye bakan bir terasın üstü kapatılarak limonluk etkisi yaratılmış kahvaltı salonumuz, biraz darca olmasına rağmen, gün ışığını geçiren yapısı sayesinde, sabah sabah gönüllere ferahlık veriyor.
Sıcağa kalmamak için, kahvaltıda ikram edilen ilgi çekici tatlı ve keklere fazla vakit ayıramadan, metro ile aktarmalı olarak, ( Roma’da metro sadece iki hat, trafikte bu yüzden olmalı )Colosseo durağında iniyoruz.
Geç kaldığımız için Colosseum’un etrafında ciddi bir kuyruk uzamış, çocuklar için gezinin ana amacı bu en büyük arenayı görmek olsa da, onları bile caydıracak uzunlukta. Güneş daha fazla yakmaya başlamadan çaresiz giriyoruz kuyruğa.
Bu tür uzun sıralara maruz kalmamak için, bileti önceden ya internetten yada, bir acenteden almakta fayda var. Çünkü bu uzayan kuyruk aslında içeri giriş değil, bilet alma kuyruğu. Hızlı ilerlediğimizi sanıp sevinsek de, asıl itiş kakış ve bekleyişin içerde yaşandığını, bir saat kadar sadece bilet almak için debelenince anlıyoruz. En azından gölge olması ile avunmaya çalışırken, bileti aldığımızda gezecek ne hevesimiz nede halimiz kalmış oluyor.
İ.S.72 yılında imparator Vespasianus tarafından yaptırılan 55.000 kişilik Romanın en büyük amfitiyatrosu, gladyatör ve vahşi hayvan dövüşleri için planlanmış. İ.S.80 yılında açılış oyunlarında, dokuz binin üzerinde vahşi hayvan öldürülmüş. Halk sınıflarına göre oturma düzeni olan amfitiyatronun bugün açıkta gördüğümüz zemin katındaki galeriler, hayvanlar ve gladyatörler için.
Kelime anlamı ile devasa anlamına gelen Colosseum, nefret edilen imparator Neron’un sarayının yerine yapılmış. Pek çok Rönesans mimarına ilham veren yapının etkileyici olmadığını söylemek imkansız. Zihinlerde çağrıştırdığı, kullanım amacına yönelik, mücadele, ölüm, vahşet ve kan duygusu da, yapıyı bugün sunduklarından daha etkileyici hale getiriyor.
Yorgun girip daha yorgun çıktığımız Colosseum’dan sonra, tepemizdeki güneş altında, Roma Forumu‘nu gezdiremiyorum çocuklara. Antik Roma Bölgesi, beş ayrı iç bölümden oluşuyor, Colosseum; Piazza Venezia’ya kadar uzanan Via dei İmperiali Caddesi’nin bugün doğusunda kalan Augustus Forumu, Tarianus Forumu ile pazarları ki en çok burasını beğeniyorum; aynı caddenin batısında uzanan Roma Forumu ile Ceasar Forumu ve Memertine Zindanı – biletli giriş buradan- ; Vittorio Emanuel Anıtı’nın arkasında yer alan müzeleri ile Capitoline Tepesi ve Palatine Bölgesi.
Tamamı küçük bir alan değil ve tabi yürümeyi gerektiriyor. Milyonlarca turist olmasına ve yaz kış geldiklerine emin olmamıza rağmen, dikkati çeken önemli nokta, bu derece tarihin kalbi bir alanda, hiçbir restorasyon ve kazı çalışmasının yapılmıyor oluşu. Palatine Bölgesi‘nde neredeyse göstermelik boyutta bir ufak kazı alanından başka, antik Roma, adeta terkedildiği gün gibi bırakılmış.
Colosseum’dan, Belediye otobüslerinin merkez noktası olan Piazza Venezia ‘ya yürürken, Roma Forumu’nu yukarıdan görebildiğimiz kadarı ile inceliyoruz. Forum, imparatorluk boyunca, şehrin törensel merkezi olarak kullanılmış.
Roma Forumu’na göre daha ayakta ve anlaşılır durumda olan Traianus Forumu ve pazarları, bugünkü alışveriş merkezlerinin ( AVM ) Roma dönemindeki muadili. Forumun orta yerinde hala görülebilen Traianus Sütunu‘nun dikildiği pazarda, ellinin üstünde dükkan bulunuyormuş.
Colosseum’un yanında yer alan, bir zamanlar imparatorların ve aristokratların yaşadığı Platine tepesi de, Roma Forumu’na göre, daha ilgi çekici. Septimus Severus’un sarayının ön cephesinden, bir zamanlar atlı araba yarışlarına sahne olan, bugün bürüdüğü çimenlerden zor fark edilebilen, Circo Massimo adı verilen hipodrom seyredilebiliyor.
Piazza Venezia ‘da, birbiri ardına geçen çift katlı turist otobüslerini gören çocuklar, illaki sevdikleri bu gezme biçimini tutturunca, bizde sıcakta dinlenerek gezmek adına, duraklarını arayışa başlıyoruz. Capitoline Müzeleri‘nin önünden, Teatro Marcello’ya inmeden, tüm turist otobüslerinin durağı bulunuyor. Bu her renkteki turların hepsinin konsepti, fiyatı ve güzergahı aynı. 2 günlük alabiliyor ve 48 saat boyunca güzergah üzerindeki ana turistik noktaları içeren, 8-10 duraktan istediğinizde inip, istediğinizden tekrar binebiliyorsunuz.
Ve biz bu kadar seçenek içinde, en yapılmaması gerekeni yaparak, üstü tamamen açık olan birine biniyoruz. Evet üstü açık otobüs güzel ama, 40 derece güneş altında, şapkasız, korumasız ve Roma trafiğinde değil. İki gün boyunca otobüsle gezerken beynimiz sulanıyor. Sıcak mevsimde Roma ziyaret edilecekse, mutlaka bu otobüslerin üstünde kısmen bir tente olanına binmek gerekli imiş. ( iki günlük 4 kişi – 50 € )
Alt katta nefes alamayınca, yukarıda da başımıza güneş geçeceğinden endişelendiğimiz için, otelin bulunduğu Barberini Meydanı‘nda iniyoruz. Fazlası ile bunaldığımızdan, dolanıp yiyecek yer aramaktansa, otelin yol üzerindeki camekanlı kafeteryasında serinde yemeği tercih ediyoruz.
Roma’ya geldik madem ayıp olmasın diyerek, bir Caesar salata ve hamurun dışında bir şey yemiş olmak için deniz mahsülleri tabağı söylüyoruz. Rokaya benzeyen ‘’ricuola’’ lezzetli ve pek çok yemeğe yakışan bir ot. Başarılı bir tiramisu ve limoncello ( limon grappası-likörü )ile nihayetlendirdiğimiz yemek sonrası, çocukları güneşten korumak için biraz odada bırakıp, bizde alışveriş için bakınıyoruz.
Otelin misafir defterinden de sıkça yazdıklarını gördüğüm üzere Roma, Türkler tarafından tercih ediliyor. Özellikle ayakkabıcılarda bayağı bir Türk ile karşılaşıyoruz. Ancak gerçekten şıklığı ve kalitesi ile dikkatimizi çeken İtalyan ayakkabıları, Türkiye’ye göre oldukça pahalı. Türkiye’de de aynı kaliteyi yaklaşık rakama bulabileceğiniz ayakkabıcılarda Türklerin bulunması, bize bir Türk davranış klasiği olarak, kaliteye önem vermeksizin illaki Roma’dan aldım şekerim demenin asıl amaç olduğunu düşündürüyor.
Hava serinleyince çocukları alıp, turist otobüsü ile bir tam tur atıyoruz. Roma’da trafik var. Ama trafiğin nedeni, tur otobüsleri, çok fazla trafik ışığı olması ve çok fazla yaya geçidi olması. Her ışıkta ve her yaya geçidinde durursan ne olur, yol bitmez tabi. Yoksa trafik dedikleri, ancak iki şeritli yollardaki dur kalktan ibaret ki, İstanbul’daki gibi gitmeyen 5 şeritli yollar söz konusu bile değil.
Mahkum edilen suçluların bir zamanlar karnaval zamanı işkence edildiği Piazza del Popola’da iniyoruz. Yuvarlak formlu meydan, Santa Maria del Popolo Kilisesini barındırıyor. Kilise hakkında, metresinin, nefret edilen imparator Neron’un cesedini, bu kilisenin temellerine gömdüğü ve hayaletinin kilisede ara sıra görüldüğü de bir başka Roma şehir efsanesi.
Meydana açılan, ana alışveriş aksı olarak kabul edilen Via del Corso Caddesini boydan yürüyoruz ama ne farklı bir mağazalaşma nede mağazalarda bir cazibe bulabiliyoruz. Dün akşamdan hoşumuza giden, Pantheon’un bulunduğu Piazza de Rotondo Meydanında yer bulduğumuz herhangi bir restoranda oturup, Yunanistan hakkında konuşma yapan bir grup Yunanlıyı seyrediyoruz. Özelliği olan bir restoranda olmadığınız sürece, turistik noktalardaki restoranların hepsi üç aşağı beş yukarı aynı. Vasat bir aynılıkta olan menüden, İtalya’ya gelmişken onlarında hatırı kalmasın diye Spaghetti Bolognese ve Lasagna sipariş veriyoruz.
Yemek lezzetine fazla takılmayıp, bulunduğumuz meydanın mavi saatinin keyfini sürmek daha kıymetli geliyor.Nihayet susan Yunanlılardan sonra, bir akerdeon, yeni başlamış gecenin alacakaranlığına eşlik ediyor.Adım başı dondurmacı, her dondurmacıda da binbir çeşit olunca, çocukları uzak tutmak hayli zor tabi. Artık gün içinde hesabını tutamadığımız bir dondurma partisi daha son İtalya gecemizin tadı oluyor.
1 € luk, havaya fırlatılan ışıklı oyuncak satan Bangladeşliler, Roma’da da peşimizde dolanıyorlar. Gece olunca, çakma malcılar, işportacılar daha bir dolduruyor ortalığı. Özellikle, Trevi Çeşmesinin olduğu sokaklara, tam bir kalabalık ve kargaşa hakim. Aynı cümbüş, Via in Arciane Caddesi üzerinden, otelimizin bulunduğu Barberini Meydanına kadar devam ediyor.
Gecenin ilerlemesine rağmen, kalabalıktan mıdır, kargaşadan mıdır, dükkanların ışığının yaydığı ısıdan mıdır, yoksa Roma hep böyle olduğundan mıdır, sıcak sürüyor ve dükkanlara girmek bile sıkıntı verebiliyor. Daha haziran ayında bu sıcağa tanık olunca, neden yağmur yağmasına adanmış dövüşlerde gladyatörlerin adam öldürdüğünü daha iyi anlıyorum…
italya-1-gun-bolognavenedik-murano
italya-2-gun-venedik-canale-grande
italya-3-gun-maranello-ferrari
italya-4-gun-siena-san-gigmiano-pisa