Çocukla Geziyorum

İTALYA – 4.gün SİENA, SAN GİGMİANO, PİSA

24 Haziran Pazar 2012

chiantiOrta İtalya adı verilen konum, Bologna’nın merkezinde olduğu Emilia-Romana bölgesi ile Floransa’nın yer aldığı Toscana ve Umbria bölgelerinden oluşuyor ki, bu da, muhteşem şarküteri ürünleri, başta parmesan olmak üzere İtalyan peynirleri, sebzelerle dolu pazarlar, el yapımı makarnalar, zeytinyağları ve tabi ki şarap demek oluyor.

Bu tadına doyulmaz, bizim kültürümüze ve damak tadımıza fazla yabancı olmayan lezzetleri anlatabilmek benim uzmanlık alanım değil, şaraplarında en iyi üreticilerinin bildiğim kadarı ile Chianti, Brunello di Montalcino ve Vino Nobile di Montepulciano olduğunu söylemekle yetinerek kendi amacımıza odaklanayım.

chiantiİtalya gezimizdeki beni ilgilendiren birincil amaç, daha öncede yazdığım gibi, yıllarca okulda hakkında ders dinleyip merak ettiğim Siena ve San Gigmiano’yu görmek. Aldığımız karayolları haritasını izleyerek, ilk önce güneye, Siena’ya doğru gidecek otobana giriyoruz. Daha 1 km. ilerlemeden, yol çalışmalarından dolayı bizi ve diğer araçları yoldan çıkararak, başka bir yan yola, dağ yollarına yönlendiriyorlar.

Ha şimdi otobana çıkarız, ha biraz sonra diye diye, yol iz bilmeden, bir turist otobüsünü takiben Siena’ya gidişimiz, hiçbir şekilde otobana çıkış olmadığı için, 1 saat kadar atıyor ama, hayatımızdaki en güzel kötü tesadüflerden biri de gerçekleşmiş oluyor.

chianti[1]Geçtiğimiz bölgenin meğerse Chianti şaraplarının üretildiği Chianti bölgesinin kalbi, Toscana’nın en özel kesimlerinden olduğunu anlıyoruz ki, arasak bulmakta zorlanabilirdik şüphesiz. Hafif dağlık daha ziyade tepelik diyebileceğimiz bölge, yemyeşil kırlar ve göz alabildiğine üzüm bağları ile dolu. Kendi halinde sevimli mi sevimli küçük kasabalar, Pazar olduğu için herkesin bir köşede şarap yudumladığı köy meydanları, envai çeşit şarabın olduğu şarap butikleri geçiyoruz. Tarlalara ve bağlara, yeşil ahşap panjurlu, sarı boyalı evler eşlik ediyor.

Otobandan ayrıldığımız Greve’den itibaren, tepelik alan boyunca, araç sayısından çok bisikletli olması şaşkınlık veriyor. Bunlar özel olarak çalışan yarışçılar değiller, pazar gününü spor yaparak değerlendirmek için buralara akın etmiş insanlar. Yaşlı, genç, kadın, erkek, çocuk, şişman, zayıf, sporcu, çeşit çeşit insanın ortak özelliği, son derece güzel tam teşkilatlı spor kıyafetler ve kasklı olarak bu işe gösterdikleri ciddiyet. Yani, bisiklet, castellina_in_chianti_rooftops_rhett[1]eşofman, bir köşede mangal üçlemesinden hayli farklı bir ciddiye alma durumu söz konusu.

Bir pazar bölgedeki köylerde kalmayı ve bisiklete binmeyi şiddetle arzu eder hale geliyoruz etrafı seyreder, bir taraftan da doğru yolda mıyız endişesi ile tabela ararken. Ama yaşlı ve şişman adamların  bisikletle yokuşları oflamadan çıktıklarını görünce, tekrar düşünme kararı alıyoruz.

Nispeten daha büyük bir yerleşim olan ve konaklanacak dünya tatlısı küçük Hoteleria ‘ları bulunan Greve in Chianti ‘yi geçince, Pazzano’da yerel bir pazar karşımıza çıkıyor. Durup bir şarap villasının bahçesinde şarap yudumlayarak, pazardan aldıklarını atıştıran bisikletçilerin görüntüsü bize daha tanıdık ve yapılabilir geliyor.

sienaCastellina in Chianti’den sonra tepeyi iniş başlıyor ve düzlüğe inince bisikletliler azalıyor. Nihayet görünen Siena oklarını takip ederek, hedefimize biraz rötarlı ulaşmayı başarıyoruz. Bir zamanlar Floransa’ya rakip olan Siena, İtalya’nın en güzel ve en iyi korunmuş ortaçağ kentlerinden biri, gücünün doruğundayken sahip olduğu ihtişamı hala koruyor.

Tepelik bir arazide yer alan tarihi kent merkezine araçla girilmiyor, bu yüzden okları takip ederek en yakın bulduğumuz bir otoparka park edip, yürüyoruz. Geçtiğimiz sokaklarda, kiliselerin cemaatlerine ait hayvan sembolleri olan flama ve oymaların, yapılarda tekrarlandığı görülebiliyor.

sienaYollar bizi, ince uzun saat kulesi ile hemen dikkati çeken Palazzo Publica ( Belediye Sarayı ) nın önünde , tombul ve eğimli bir yarım ay şeklinde biçimlenmiş, Piazza del Campo Meydanı’na çıkarıyor. Avrupa’nın en büyük ve en özgün meydanlarından biri olan del Campo meydanında,  2 Temmuz ve 16 Ağustos ( saat 19.00 ) tarihlerinde, yılda iki kez olmak üzere, 7 mahallenin, ( contrade )1283 ‘ten beri eyersiz at binme yarışları yapılıyor. Kazanan mahalle yıl boyunca kendi üstünlüğünü ilan ediyor.

Nitekim biz meydanı dolaşırken, geleneksel kıyafetleri ve flamaları ile bir mahalle grubu, bando eşliğinde önümüzden geçiyor. Giydikleri kıyafetler günümüz için oldukça komik sienagörünüyor olsa da, yüzlerindeki ciddiyetten, grup üyelerinin yaptıkları işe ve mensubu oldukları gruba ne kadar önem verdikleri belli oluyor.

Yarışlar boyunca hafif eğimli olan meydan ve meydan çevresindeki tribünler seyirciler ile doluyor ve atlar meydanın etrafında turluyorlar. Başladığı yüzyıldan beri yapıldığı için kesinlikle katılmak istediğim bu etkinliğin tarihini, gezi planımıza uyduramamış olduğum için birazda iç çekerek, 25 yıl bekledikten sonra nihayet gelip görebildiğim Unesco Dünya Koruma Mirası Listesine dahil bu kentin meydanının zemin tuğlalarına sıkı sıkı ayaklarımı basıyorum.

sienaBelediye Sarayının orta avlusuna da kısaca bir göz atıp meydanı çevreleyen kafelerden birinde oturarak, binbir çeşit İtalyan dondurmasından seçiyoruz seçebildiğimizi.

Gönül daha aşağı Montepulciano’ya kadar gitmek istese de, yolumuz uzun durağımız çok olduğu için, bu sefer sorunsuz ulaştığımız otobandan geri istikamete dönerek, Poggibonsi’den San Gigmiano’ya doğru sapıyoruz. Deniz kenarına bir nebze daha yaklaşan bu bölge ve civarında, Toscana Vadisi’nin karakteristik özelliği olan bağlar ve yeşil tarlalar arasında, küçük tepe manzara noktalarında, yemek+ şarap +konaklama yapılabilecek, büyüklü küçüklü villa’lar bulunuyor. Villa kelimesi bizim anladığımız anlamda bir konut ifade etmiyor burada. Villa, Eski Roma’da zengin toprak sahiplerinin kırsal alanda yaptıkları konutlara denirken, Toscana’da daha ziyade bahçe içinde,  üretimde yapılan yerler anlamına geliyor.

Çevrenin güzelliğini, duru sakinliğini gördükçe, bu bölgede geçirilecek bir haftanın insanın ömrüne ömür katacağına kanaat getiriyoruz ve çocuklar üniversiteye gider gitmez ilk iş kendimize bir Toscana tatili hediye etmenin güzel bir fikir olduğu sonucuna varıyoruz, o zamana kadar fazla yaşlanmamak umudu ile.

san gigmianoUnesco Dünya Mirası Koruma Listesinde yer alan San Gigmiano kasabası, yöredeki feodal yapının izlerini taşıyan diğer yerleşimler gibi, bir tepenin üzerinde ve surlarla çevrili. Kale kapısından girer girmez, kasabanın taş güzelliği sizi hemen sarmalıyor. Bilinçli koruma, bilinçli sahip çıkma ve bilinçli kullanım sonucunda, yılların eskitemediği, oldukça iyi ve aslına sadık olarak korunmuş bir kasaba. İtalyanlar, San Gigmianolular tarihlerine bu derece özenle sahip çıkarken, bizim ülkemizde tarihi yok etmek, tahrip etmek, görmezden gelmek konusunda neden ısrarcı olduğumuz konusu, anlamakta ve çocuklara da izah etmekte çok zorlandığım  bir konu.

san gigmianoTamamı taş yapılardan oluşan San Gigmiano’nun en önemli özelliği, kuleleri. Rakip ailelerce, 12. ve 13.yy.larda yapılmış 13 kule, şehrin kuzey Avrupa’dan Roma’ya uzanan yol konumunun zenginlik sağladığı dönemde, güç gösterisi olarak inşaa edilmiş. Bugün sadece kulelerden biri, Torre Grossa ziyarete açık.

Via San Giovanni caddesi boyunca hafif bir rampa ile, sağlı sollu hediyelik eşya mağazalarına göz atarak, Piazza delle Sisterna’da mecburi bir duruş yaşıyoruz. Burada meydanın ortasındaki kapatılmış su kuyusuna para atıp dilek dilemek isteyenler bir yana, herkesin elinde bir dondurma ile, önünde uzun kuyruklar oluşmuş iki dükkanın etrafında toplaşmış olmaları dikkatimizi çekiyor.

san gigmianoHer ikisi de Dünya Dondurma Şampiyonu olduğunu ilan dükkanların bu iddiaları lafta değil. İtalyan dondurma takımı ve dondurma organizasyonu olarak, dünya şampiyonluğu aldıkları yılları dükkan camekanlarına yapıştırmak üsulü ile belirtmişler.

Tabi ki tadına bakıyoruz. Tokluktan ölsek de, boğaz ağrısından inlesek de, böyle bir fırsatı kaçırmamız söz konusu bile olamaz. Yumuşak kremamsı dondurmalar seçmekte zorlanacağınız kadar çok çeşitli. Ne fazla soğuk buzlu, ne fazla yumuşak kremalı iç bayıltıcı, gerçekten haklı bir san gigmianokıvam ve lezzeti tutturduklarını kabul etmek gerekiyor.

Piazza del Duomo ‘daki kulelerden birisinin tepesine yerleştikleri, atlamak üzere olan insan heykeli, görenleri de çocukları da önce boş bulunup korkutuyor olsa da, hayli ilgi çekiyor. Kuleler son derece etkin dominan bir yapıya sahip, taşın soğuk etkisini insani boyuta indirgemek için, turist güzergahlarına yer yer, ahşap insan figürleri yerleştirmişler.

Ortaçağdan beri neredeyse hiç değişmemiş, sade basit taş yapıları ve servet sembolü taş kuleleri ile karakterize olmuş San Gigmiano’ya, dar sokaklarının arasından sunduğu enfes vadi manzarası, yoğun tekdüze aynı renk taşa rağmen, beklenenden güzel bir görünüm ve sıcak bir yakınlık katıyor.

San Gigmiano’dan inince, ara bir yol olan, Castelfiorentino yolunu takip ederek, Floransa – Pisa arasındaki otobana çıkıyoruz. Biraz eziyet sonucunda öğrendiğimiz üzere bu otobana, FI.PI.LI adı veriliyor. Floransa’yı denize, dolayısıyla önemli bir liman olan Livorno’ya bağlayan, İtalya’nın önemli akslarından biri. FI.PI.LI. üzerinden Pisa’ya kolayca ulaşıyoruz. Çocuklar, Pisa pisaKulesi’nin gerçekten eğri olup olmadığına gözleri ile bizzat şahit olmak istiyorlar.

Pisa, hatırladığımızdan çok daha büyük bir şehir olduğunu, Pisa-Miracolo tabelasını takip ettiğimiz uzun süre boyunca belli ediyor. Floransa’dan geçen Arno Nehri, Pisa’yı da sulayarak, yakın bir mesafe sonrasında denize dökülüyor. Ve hayretle fark ediyoruz ki, Pisa’nın bayağı gezilecek yerleri varmış ve Arno kıyılarındaki yerleşim, Floransa merkezinden daha güzelmiş.

Pisa’nın, dünyaca tanınan ve en önemli turistik sembollerden biri olan eğik kulesinin pisabulunduğu Campo dei Miracoli Meydanı tabi ki turist kaynıyor. İlk geldiğimiz dönemde kuleye çıkarmıyorlardı, şimdi yapılan destekleme çalışmaları neticesinde artık çıkarıyorlar. Ama belirli saatlerde belirli sayıda gruplar halinde.

Kule ( Torre Pendente ), Buscheto tarafından 1064’te yapımına başlanan Duomo  Kilisesi ve Vaftizhane’yi tamamlayacak bir çan kulesi olarak düşünülmüş.1173 yılında alüvyon zemin üzerine inşaa edilmeye başlanan kule, 1274’te daha üçüncü kat bitmeden eğilmeye başlamış ve 1350 de tamamlanmış.

Kulenin yer çekimi kurallarına karşı gelmesi çok kişiyi cezbetmiş, bunların arasında düşen objelerin hızı ile ilgili deneyini yapmak için kuleye çıkan bilim adamı Galileo’da var. Teknoloji ile kulenin eğimi, 38 cm. azaltılmış ve artık güvenli olarak ziyarete açılmış durumda.

Kuleye çıkmak için 1,5 saat kadar  beklemek gerekince, klasik Pisa kulesi geyiği olan, eli ile pisakuleyi düzeltiyor pozları çektirmekle yetiniyoruz. Çocuklarda nihayet gözleri ile kulenin eğikliğine şahit olmuş oluyorlar.

Dönüşte FI.PI.LI’ye kolay ulaştığımız için, yol kısa sürüyor ama, Livorno’ya da göz atmak ya da kuzeyden dolaşarak Lucca ve Montecatini’yi ziyaret ederek, Floransa’ya dönmeyi ayrıca isterdim. Sanırım ben, 24 saat boyunca dolaşsam yine de ‘’şuraya da bakmak isterdim ‘’ diyebileceğim bir yer bulabilirim.

Ama tabi ki yoruluyoruz ve gönül başka, beden başka şey söylüyor. Çocuklar bugünde havuzu yakaladıklarına mutlu oluyorlar. Bütün gün boyunca arabada olunca, bu gecede Floransa gecelerine akamıyoruz ve otelin bir gece öncesinde çok hoşumuza giden makarna kutusundan bir başka seçim yapıyoruz.

Bu sefer ‘’Gabuli’’denilen ince uzun erişteden yiyorum ve özellikle tatmak istediğim ‘’octopus carpaccio ‘’ ahtapot karpaçyosundan kalmadığına üzülüyorum…

il-palio-italya-siena

pisa-kulesi-italya-pisa

 

italya-1-gun-bolognavenedik-murano

italya-2-gun-venedik-canale-grande

italya-3-gun-maranello-ferrari

 

italya-5-gun-floransa-roma

italya-6-gun-antik-roma

italya-7-gun-vatikan-roma

siena

 

Paylaşın: