Çocukla Geziyorum

KOPENHAG-3.gün AMELİENBORG,KRONBORG

15 Kasım Pazartesi 2010

Danimarka’daki üçüncü günümüzde Kopenhag şehrini tanımaya devam ediyoruz. Kopenhag’ın hatta Danimarka’nın simgesi haline gelmiş ‘’Küçük Deniz Kızı ‘’ heykeli ziyareti ile başlamayı planlıyoruz bugüne.

İlk gün dolaşmış olduğumuz  Nyhavn Liman bölgesinin daha kuzeyine gitmemiz gerekiyor. Bu bölge, ne kadar öncelikli olarak Deniz Kızı ilgiyi çekse de, Cruise Limanının, Yat Limanının, Kastelet’in, çeşitli müzelerin ve Rosenborg ile Amelienborg Sarayları’nın konumlandığı alan aslında.

Cruıse Limanı’na en yakın tren istayonunda inip Kastelet’in önünden,  deniz yönüne doğru ilerliyoruz. Kastelet, çeşitli zamanlarda farklı saldırılar sonucu defalarca yıkılıp tekrar yapılmış, 5 köşeli yıldız formunda istihkam duvarları. Yani askeri savunma hattı. Bugün ise artık parkın ve gezinti alanının bir parçası.

Tam önündeki denizin kıyısında, bir taşın üstünde oturarak bizi bekliyor olması gereken Deniz Kızı, bir türlü kendisini bize göstermiyor. Bu sayede yat limanını boydan boya turlayıp mecburi bir gezi yapmış oluyoruz ama yine de bulamıyoruz. Meğer bakım
için Çin’e gönderilmiş.

Gemi batarken bir prensi kurtarıp , daha sonra ona aşık olan ve aşkı için ölmeyi tercih eden ”Küçük Denizkızı ‘’,H ans Christian Andersen’in en güzel masallarından biri. 1913 yılında ‘’Küçük Deniz Kızı ‘’ balesinden esinlenerek heykeltraş  Edward Erksen, baş balerini model olarak kullanıp heykeli yapmaya başlamış ancak balerin heykelin duracağı yeri öğrenince yüzünün model olarak kullanılmasına  itiraz etmiş ve sonuç olarak heykelin yüz modeli olarak heykeltraş, eşinin yüzünü kullanmış. Primadonna kaprisi yapan başbalerin yüzünü ve ismini ölümsüzleştireceğini kestirememişş imdi dünya, heykeltraşın eşinin masum yüzünü hayranlıkla seyrediyor.

Konulduğu günden beri çeşitli saldırılara maruz kalmış bu hikayesi bol, hüznü bol heykeli görememek üzüntü yaratınca, durağa yanaşan Kanal Tur’una atıyoruz kendimizi. Aslında başlangıç noktası Nyhavn olan bu turlara, belli duraklardan da inip binilebiliyor.

Nyhavn’a tekne ile girmek ve şehrin dün gezdiğimiz merkezini kanallardan izlemek, Kopenhag’ın yüzünü farklı bir açı ile görmemize fırsat veriyor ki denizden gördüğümüz Kopenhag’ı daha çok beğeniyoruz. Özellikle Nyhavn’ın tam karşı kıyısında bulunan Christianshavn denilen bölge, Kopenhag merkeze göre oldukça farklı, daha sakin ve daha elit bir bölge.

Christianshavn bölgesi, konut ağırlıklı yerleşim alanı. Geniş kanallar boyunca, yelkenli ve ahşap tekneler sıralanmış. Tur, önemli yapı, saray ve kiliseleri tanıtıyor. Hemen hemen her konut, bir şekilde kanala ulaşıyor gibi görünüyor ve denizle bu kadar içi içe olunca da hali ile deniz,  gerek ulaşım amaçlı olsun, gerekse günlük hayatta, yoğun olarak kullanılıyor.

kopenhagSon derece modern görünümlü bir apartmanın iç ortasına deniz kanal şeklinde girinti yapmış. Biz turla geçerken, bir çift dairelerinden çıkarak, apartmanın ortasından kanolarına biniyorlar ve yanımızdan geçiyorlar. Turist gruplarına alışık olmalılar ama bizim kadar hayretle ağzını açmış bakanı ilk kez görüyorlar herhalde ki el sallama mecburiyetinde  hissediyorlar.

İstanbul’da çamur ve toz toprak içinde, itiş kakış metrobüslerdeki halk görüntüsü gözümün önünde, acaba işe de kano ile giden var mıdır diye sormaya hazırlanıyorken, birkaç metre ileride, kanal kıyısından sadece üç metre kadar içerilere girmiş, baraka tarzında ama,  içi de dışı da oldukça modern dizayn edilmiş yapılar görüyoruz. Rehber bu kısmın, ofis ve iş merkezi olduğunu söylüyor. Hayretimiz artık ağlama isteğine dönüşüyor.

Karşı kıyıya, şehir merkezine dönerken gökyüzünün pırıl pırıl olmasına rağmen soğuk kendini öyle şiddetli hissettiriyor ki henüz akamamış gözyaşlarımız pınarlarında donuyor. Hiç olmazsa sıcak bir ülkede yaşıyor olmakla avunuyoruz.

Bindiğimiz noktada yani Denizkızı’nın olması gereken yerde inerek, Amelienborg Sarayı’na doğru yönleniyoruz. Amelienborg Sarayı, sekizgen bir meydanın etrafına dizilmiş dört ayrı yapıdan oluşuyor. Bugünkü kraliyet ailesinin, kraliçe ve veliaht prensin rezidansı olarak ve kraliyet misafirlerinin ağırlandığı, özel kraliyet törenlerinin yapıldığı bir yer olarak kullanılıyor. (www.ses.dk/amelienborg)

kopenhagAmelienborg  Sarayı, 17.yy tarihli yani Danimarka kraliyet saraylarını gezmek için aslında önce, 16.yy.tarihli Rosenborg Sarayı ile başlamak gerekiyor, eğer kronolojik açıdan bakmak gerekirse. Sarayın çevresinde bir Roma Katolik Kilisesi ile Rus Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Kısa ve küt bir kule üzerine oturtulmuş tek kubbe şeklindeki Marmorkirken ‘i enteresan bularak ve biraz da ısınmak için ziyaret ediyoruz. ( www.marmorkirken.dk ) Roma’daki
St.Peter basilikasına benzetildiği söylenen kilise adını, yapımında ağırlıklı olarak mermer kullanılmasından almış. ( The Marble Church )

Isınınca çok yakın olduğumuz Nyhavn’a gelip, gözümüze hoş görünen bir restoranda ve bu güzel limanda biraz keyif sürüyoruz. Kısa bir müddet, Strøget ile Tivoli Park arkasında kalan bölgede yer alan Christianborg Sarayı’nı gezmek ile Helsingor’a  bir tur yapmak arasında kararsız kalıyoruz.

12.yy.kalesinin üzerine 1369’da Kopenhag Kalesi’nin inşaa edilmesi ile saraya dönüştürülen ‘’Christiansborg Slot ‘’Avrupa’nın en büyük saraylarından biri. ( www.se.dk/en ) Ama yarım saat mesafede. Shakespeare’e Hamlet’ i yazmak konusunda ilham veren Helsingor’daki Kronborg Sarayı daha ağır basıyor.

Neredeyse her yarım saatte bir Helsingor ’a tren var. Tren, Kopenhag’ın bulunduğu  Zeeland Adası’nın kuzeyine doğru sahil boyunca ilerliyor. Bu sahil kesimi Kopenhag’ın sayfiye alanı.

kronborg[1]Helsingor, Kuzey Denizi ile Baltık Denizi’ni birleştiren köşede yer alan kendi halinde sakin bir kasaba. 15.yy.da inşaa edilmiş Kronborg Sarayı, denize iyice çıkıntı yapmış bir burunda. ( www.kronborg.dk ) 2000 yılında Unesco Dünya Mirası Koruma Listesi’ne alınan bu saray,   Danimarka’nın ilk krallarına ev sahipliği yapmış.

Muhtemelen hiç ziyaret etmediği söylense de Shakespeare, en ünlü tragedyası ‘’Hamlet’’’in bu sarayda yaşadığını  kurgulamış. Her sene Hamlet için, Shakespeare’nin diğer eserlerini de kapsayan bir festival düzenleniyor.

Danimarka mimarisine bakınca, zamanla iyice rengi koyulaşan kasvetli tuğla cepheli binaların ve daimi soğuğun, insanı Prens Hamlet gibi gerçek ve yapmacık cinnetin sınırlarında gezinen Helsingoer_Kronborg_Castle[1]bir kişiliğe dönüştürmesi imkansız değilmiş gibi göründüğünden, Shakespeare’i gözleminin yüceliğinden bir kez daha saygı ile anıp Hamlet trajedisinin ihanet ve intikam ortamında, fazla karanlığa kalmadan ‘’dönmek ya da dönmemek ‘’ ikilemine düşüyoruz.

Tam bu esnada bize bu gezide ( ve her zaman her yerde) eşlik eden Dodi adlı oyuncak köpeğin artık bizimle olmadığını fark ediyoruz. Bu durumda ilk iş, tartışmasız olarak, Kopenhag merkeze dönüp bir oyuncakçı aramak oluyor ki hayattaki ikilemlerin aslında ne kadar basit seçenekler içerdiğini de kanıtlamış oluyoruz .

Dönüş yolu boyunca Dodi ‘nin, denize düştüyse, yüzerek Almanya’ya, teknede unuttuysak, önümüzde oturan İspanyol kızların almış olabileceği sonucu ile İspanya ‘ya iltica etmiş olabileceğini izah ediyoruz Çaka’ya.

Trenden Norreport istasyonunda inip dün gezmemiş olduğumuz alışveriş bölgesinin, Kobmagergade Caddesi’ni arşınlıyoruz. Bu cadde, sonunda Strøget bölgesi ile birleşiyor ve daha günlük alışverişe yönelik gibi görünüyor. Şükürler olsun ki sonunda bulduğumuz bir oyuncakçıdan, bir başka Dodi ( bütün köpeklerin adı Dodi’dir) alıyoruz ama, kaçan Dodi’nin yası, tüm gezi boyunca sürüyor.

kopenhagenYorulduğumuz ve yasta olduğumuz için  Tivoli bölgesinde çok cazip yemek seçenekleri olsa da,  otele dönüyoruz. Otelin hemen önünde yer alan, Avrupa’nın en güzel planetaryumlarından biri olan  ‘’Tycho Brahe Planetarium ‘’a girerek, üç boyutlu ( imax ) Hubble teleskopunu anlatan ve uzayda dolaşıyor hissini veren bir belgesel izliyoruz. Bu tür planetaryumlarda mekan 360 derece tasarlandığı ve tamamı ile karartıldığı için kendinizi, üç boyutun içinde hissetmeniz oldukça etkileyici oluyor.

Soğuktan dışarı çıkmaya cesaret edemediğimiz, temizliğin öncelikli önem arz etmediği otelimizde  çocuklara ne yedirsek diye dolanırken, restoran şefi Ender bey, çocuklara makarna ve tatlı tabağı hediye göndererek Türk milletinin yüce gönüllülüğünün ve misafirperverliğinin tatlı yüzünü göstermiş oluyor.

Yoğun bir günü daha, Dodi’ye tüm kalbimizle veda ederek bitiriyoruz…..

danimarka-norvec-kasim-2010

kopenhag-4-gun-malmorosenborg

oslo-5-gun-city-centervigeland

kucuk-deniz-kizi-danimarka

kronborg-sarayi-danimarka-helsingor

Kopenhag Oslo 13-21.Kasım 2010 085

 

Paylaşın: