02 Şubat Salı 2016
Nihayet erken kalkmadığımız bir günün sabahında daha rahatız. Sakince kahvaltımızı yapmaya çalışıyoruz. Çocuklar iki gündür ortalam olarak açlar. Birtek dün gece patates dışı bir şey yemiş oldular. Ama tahminimizin aksine kimse şimdiye kadar dondum kelimesini telaffuz etmedi. Zaten hasta olma olasılığı da yok, Finliler gribin ne olduğunu bile bilmiyorlarmış. Bu soğukta bakteri üremesi imkansız tabii ama bunun aksine eczanelerde bolca D vitamini satılıyor. Güneş görmek kışın çok kısıtlı.
Bugünkü yolculuk Kemi ‘ye. Kemi Rovanemie’ye 1,5 saatlik bir mesafede güneyde. Kemijoki nehrinin Bothnia körfezine döküldüğü noktada kurulmuş bir liman şehri. 1869’da Rus çarı II.Alexander tarafından kurulmuş. Lapland bölgesinde yer alıyor. Kemi kağıt ve krom endüstrisi üzerinde çalışıyor çünkü nehirle birlikte kuzeyin keresteleri buraya geliyor. Bir Uygulamalı Bilimler politeknik üniversitesi var. Nüfus ise 20.000 civarı. www.visitkemi.fi
Turistik açıdan en önemli özelliği dünyanın en büyük Buz kalesine sahip olması. Bu kale hersene yeniden yapılıyor ve bu sene 21. Kez yapılmış. Bir başka çok duyulmuş isim de Sampo buzkıran gemisi. Dünyada turistik olarak kullanılan tek buzkıran gemisi ve buz kırmaktan daha fazla para kazanıyormuş.
Sampo gemisiyle gitmeyeceğiz çünkü bu gemi için rezervasyonların çok önceden yapılmış olması yada adam başı 350-400 euro civarı bir ücret ödenmesi gerekiyor. Günde iki sefer yapıyormuş ve her zaman meraklıları tarafından dolu oluyormuş. Buz içinde ilerleyip uygun bir noktada isteyenlere özel kıyafetlerle denizde yüzme imkanı sunuluyor. Bunu Helsinki’de daha uygun fiyata yapmak da mümkün.
Biz liman kenarındaki Kemi Snow Castle- Kemi Buz Kalesine geliyoruz. Hemen yanındaKemi Gemstone Gallery var. Çok küçük bir yapı ve gezmek maksimum 20 dakikayla sınırlanıyor ama doğal taşlara meraklısaynız kesinlikle daha çok bakın derim. Dünyanın pek çok yerinden çıkmış doğal taşlar ve kesilip işlenince nasıl gözüktükleri sergileniyor ki gözleriniz kamaşıyor, renklerle büyüleniyorsunuz.
Ayrıca Finlandiya’nın krallıkla yönetildiği bir sene boyunca kral için yapılmış tacın imitasyonu ve Mary Antoinette’in hiç sipariş vermediği halde kendisine yapılmış olağanüstü bir gerdanlığın replikası yer alıyor.
Kemi Buz Kalesinde önce yerel bir rehber kale hakkında bilgi veriyor. Kale heryıl yeniden yapılıyor çünkü önündeki donmuş Bothnia körfezinde sonsuz malzeme yani buz var. Ama masalar ve bazı heykelleri erimeye başlayacağı zaman daha kuzeye gönderip göllerin içinde koruyorlarmış. Çünkü masaların üstünde elle temasta erimemesi için özel bir plastik kaplama var.
Bu seneki kalenin konsepti ortaçağ. Bir koridora buz veya kardan devasa heykeller oymuşlar, Merlin, kurt adam, ejderha v.s. gibi karanlık kahramanlar yapmışlar. Bu heykelleri Rusyadan gelen heykeltraşlar yapıyormuş.
İki ayrı koridordan oluşan oldukça geniş bir restoranı var. Biz gezerken odanın biri Uzakdoğulu bir grupla doluydu. Masalar gayet şık ve özenli hazırlanmış. Restoranın arkasında ayrıca buz odalar var isteyen otel gibi burada konaklayabiliyor ama dar odalar klostrofobik bir etkiye sahip. Üzeri kürk kaplı yataktan başka odalarda bir şey yok.
Ayrıca buzdan küçük bir şapel, çocuk oyun odası , bir bar ve buz heykellerin olduğu bir kaydırak odası da yapılmış. Şapelin terasından Botnia körfezi manzarası izlenebiliyor. Gördüğünüz sadece beyazlık oluyor. Fazla uzun olmayan bir simitle kayma rampası da var.
Buz Kalenin maskotları iki kartopu. Kafalarında renkli sihirbaz şapkalarıyla dolaşıyor ve küçük çocukları kovalıyorlar. Eğlenceli tipler.
Yemek için bize ayrılan bölüme geçiyoruz. Önden kasik bir somon ve ren geyiği eti olan kremalı çorba geliyor. Aç olduğumuz için geyik eti demeden içiyoruz. Sonrasında ana yemek gelmeden ben tuvalete gidiyorum. Tuvaletler gerçek ahşaptan yapılmış kafenin yanında gerçek bina. Bu nedenle hareket ve sıcaklık beni iyi tutuyor. Yemek salonuna döndüğümüzde bekleyenler üşümüş oluyorlar ve o kadar tulumun üstüne birde battaniye istiyorlar. Yani o güzelim buz odalarda gecelemek diye bir olasılık yok, hiç paranızı boşa harcamayın. Onlar sadece bir heykel gibi bakmalık.
Ana yemek patatesli somon ve ringa balığı. Aslında bunu lezzetli buluyoruz yada çok açız. Tatlı olarak panna cota verecekler ama herkes gerçek bir kafede yemek isteyince normal bir binaya geçerek ısınıyoruz.
Bu arad tüm Kemi şehrinde internet herkes için bedava.Anında bağlanabiliyorsunuz.
Gezmek dolaşmak, bakmak, resim çekmek ve eğlenmek güzel ama uzun süre ve hareketsiz olarak buzun içinde durmak mümkün değil. İgloo’larda yaşayan insanlarda sonuçta ortada ateş yakıyorlar.
Sonrasında rehber iki kere Kemi merkezde gruba bir yarım saat kadar serbest zaman vereceğini söylemiş olsada bizi apar topar yol üstü bir süper markete götürüyor. 1 euroluk çikolata alacakları için mutlu olan grup kavga çıkarmıyor ama biz çıkarıyoruz.
Kemi merkeze gezmek varken bir buçuk saat yol gelip market gezmek de neyin nesi diye şarlayınca rehberin akşam safarisi için alması gereken nevaleyi almak üzere durduğumuzu anlıyoruz. Rehber arkadaşın adı Taylan Kırıkkanat’tır ve eğer bir tura denk gelirseniz paranızı yakın ama onunla gitmeyin derim. Bir sinir harbi geri dönerken bir buçuk saatlik yolda Allahtan uyuyakalıyorum da adamı elimden kurtarıyorlar.
Eğer araba kiralayıp gitmek isterseniz de yolların tamamen karla kaplı olması na karşı son derece boş rahat ve dolambaçsız olduğunu söyleyeyim. Dümdüz gidip dümdüz dönüyorsunuz. Hazır araba kiralamışken yakın ama doğudaki Ranua Doğal yaşam parkına da uğramanızı öneririm. www.ranuawildlife.com
Dönüşte gidenler gece safarisine gidiyor bizim şehir merkezini gezmek yerine gezdiğimiz marketten alınan nevalelerle. Otelin karşısındaki bir Irish Pub’da biraz oyalanalım diyoruz. Çeşitli biralar var ama amaç Fin bir şey içmek. Bardaki sarışın olmaması olanaksız genç hanım eşime bir kokteyl bana Finlilerce pek tercih edilen Jalovina – Fin votkası konyak karışımı, veriyor. Beğendiğim için freeshoptan bir şişe alıyorum. Freeshop’larda plastik şişelerde satılıyor bazı içkiler bu da taşımak açısından pratik olmuş.
Tam paramızı ödeyip otele dönecekken konuşmalarımızdan yanımızdaki bir bey kendisininde Türk olduğunu söylüyor. Malatya’dan gelmiş, bilişim üzerinde çalışıyormuş ve Finli bir hanımla evliymiş ( hepsi sarışın tabii ) İlla bizim paramızı da ödemeye kalkıyor, bizim burada misafir olduğumuz konusunda ısrar ediyor. Zor ikna ederek güzel yurdum insanına teşekkür ediyoruz.
Otelin yemeklerinden alıştığımız üzere patatesli somonlu olan yemeği ben yiyebiliyorum, çocuklarda biraz ekmek yiyor gerisini yine Mc Donalds’tan tamamlıyoruz. Yemek konusu gerçekten sorun oluyor. Hayır tura dahil olmasa gidip pizza, et v.s. yiyeceğiz ama pakete dahil olması biraz sistemi geriyor.
Son gecemizde Rovaniemi’nin az sokaklarında şöyle bir tur atıyoruz, hediyeliklerimizi alıyoruz. Bu kuzey şehrini ve insanlarını sevdiğimizi düşünüyoruz. Uzun kalınır mı, hayır. Kesinlikle sıkılırsınız ve daha önemlisi açlıktan ölebilirsiniz.
Sarı saçlarından sen suçlusun…..
lapland-3-gun-husky-point-rovaniemi
lapland-5-gun-santa-claus-village-ren-geyigi-ciftligi-glas-igloos