3 Şubat Çarşamba 2016
Otelde son kahvaltımızı alarak toplanıp odadan çıkıyoruz. Safarilerini tamamlayan rehberde rahatlıyor. Otelin en büyük güzelliğinin, internetin bedava ve çok iyi çekiş hızında olması. Genel olarak yemek tatsızlığı dışında konumu iyi ve yeterli bir otel.
İnternet otobüslerde de bedava. Bedava internetin olduğu otobüsümüze dolarak 15 dakikalık mesafedeki Santa Claus Village dedikleri Noel Baba köyüne gidiyoruz. Buranın asıl özelliği ktup çizgisinin köyden geçiyor olması. Daha doğrusu kutup çizgisi- arctic circle- napapiiri – nin geçtiği Rovanemie’ye yakın bir yol üstü noktaya Noel Baba köyünü inşaa etmişler. Amaç tamamen turistik. www.santaclauslive.com
Noel Baba efsanesi ve 6 Aralık’ta çocuklara şekerleme ile hediye verilmesi geleneğinin, Piskopos Nikola’yı konu alan Hollanda efsanesi Sinterklaas’a dayandığı kabul ediliyor. Bu efsane ilk kez Hollandalı göçmenler vasıtasıyla Amerika Birleşik Devletleri’ndeki New Amsterdam’a (günümüz New York City’si) ulaşmış. Ve 1931 yılında Coca Cola firmasının kendi renklerini kullandığı muazzam bir reklam kampanyasıyla bir anda kitlelere yayılan bir ikon haline gelmiş. Tarihin en başarılı reklamı olduğu kesin.
Piskopos Nikola, Likya’nın Myra yöresinde (günümüzde Demre) yaşamı bir 4. yüzyıl Hristiyan azizi. Yunanistan’ın, Rusya’nın, çocukların ve denizcilerin azizi. Nikola’nın varlığını destekleyen tarihi bir doküman mevcut değil aslında. 6. yy’a gelindiğinde Myra’daki türbesinin ünü bayağı yayılmış ve 1087 yılında kemiklerini İtalya’nın Bari kentine götürmüşler. Bari bir hac merkezi haline gelmiş.
Nikola, iyi kalpliliği ve cömertliği ile meşhurdu. Yoksulluk nedeniyle fuhuşa sürüklenecek olan üç genç kızın çeyiz masraflarını ödeyip evlendirdiğine ve bir kasap tarafından öldürülüp tuzlu suya basılan üç çocuğu dirilttiğine inanılıyor. Nikola Hollandacada Sinterklaas (Aziz Klaas) olarak biliniyordu ve Hollandalı göçmenler Amerika’ya ulaştığında bu isim zamanla Santa Claus’a dönüşmüş. Şimdi tüm Hristiyan alemine mensup inananlar Noel zamanı bu köye akın ederek posta ofisinden mektup gönderiyorlar yada kendi evlerinden buraya Noel Babaya mektup atıyorlar. Her yıl dünyanın her yerinden 500.000 mektup geliyormuş.
Köyde kalınabilecek küçük bir otel ve tatil köyü tarzı tesisler var. Restoranlar, hediyelik eşya mağazaları. Ama en önemli yapılar Noel Baba’nın evi kabul edilen bina ile merkez postane. Noel Babaile resim çektirmek 30 euro, meraklısı kuyrukta bekleyebilsin diye bayağı bir düzenleme yapmışlar. Çektireceğimizden değil sadece meraktan bakıyoruz. Güya hediye paketleri v.s. konmuş ama ortamı öyle bir karratıp, müziği de öyle tuhaf seçmişler ki sanki Noel Baba’ya iyi dilek sunmaya değil de bir korku evine girmişsiniz ve birazdan biri sizi kesip yiyecek etkisine kapılıyorsunuz.
Korku öğesi Noel Baba’nın evinden barikatların üstünden atlamka suretiyle gerisin geri dönüyoruz. Rastgele bir adamla fotoğraf çektirmek için neden 30 euro verelim ki???Tüm dünya çocukları mektup yazıp, gelip kucağına oturursa kendisine hediye vereceğine inanırken, bizim çocuklar Demre’de yaşamış bir azizin burada ne aradığını sorguluyorlar. İşte dünya ile aramızdaki fark bu !!!
Daha sonra postaneye gidiyoruz. Pek çok kart atan insan var. Özle pulları olan koleksiyonerlere yönelik zarflarda satılıyor. Biz herhangi bir tane seçip, bir başka karlar ülkesi Kars’da askerlik yapan kuzenimize sevgilerimizi yollayan bir kart gönderiyoruz.
Tabii bu köyün bizim için en cazip olan noktası kesinlikle Noel Baba değil, kutup çizgisi. Dünya enlem ve boylamlarında son enlem olan kutup çizgisi köyün içinden geçiyor. 66° 33′ 39″ enleminde Güney Yarımküre’deki karşıtı Güney Kutup Dairesi ile simetrik duran daire her yıl Dünya’nın eğiklik açısının değişmesinden dolayı (40.000 yılda 2 derece) 15 dakika kuzeye kayıyor. Gündönümlerinde yerkürenin 23.5 derecelik açı ile eğik olması sebebi ile kış mevsiminin yaşandığı Aralık ayında dairenin her noktasında en azından 24 saatlik gece, yaz mevsiminin yaşandığı Haziran ayında ise en azından 24 saatlik gündüz yaşanıyor.
Bu noktayı ziyaret ettiğimiz için bize verilen sertifikalarda yazılanları aynen aktarıyorum; İsminiz, şu tarihte Fin Laplandı , 66° 33′ 07″ kuzey ve 25° 50′ 51″ Greenwich’e göre doğu noktasında bulunuyorsunuz. Burada yazın güneş kesintisiz olarak 720 saat boyunca görülür. Böylece bir sıcaklık ve ışık bolluğu olur ve hayatın ritmi heyecanla atmaya başlar. Tam ters olarak, Aralık ayında sadece birkaç saat günışığı vardır. Daha az ışığın olduğu bir dönemdir. Fakat bu tamamen karanlık demek değildir. Bu aynı zamanda, sakinlik, huzur, barış, dinlenme ve tatil zamanıdır.”
Kendi coğrafi koşullarını kabulleniş ve tanımlayış şekillerine bayılıyorum. Son derece zorlu şartlar ancak böyle bir iç huzuruyla tanıtılabilir. Evet zor şartlarda yaşıyoruz ama bu içimizdeki hzuru bozamıyor demenin kibar ve turistik çok güzel bir yönünü bulabilmişler.
Aslında yerde çizili olmasına rağmen karla kaplandığı için görünmeyeceğinden yukarı bir tel çekmek suretiyle belli ettikleri kutup çizgisinin bir o yanına bir bu yanına gçip geçip duruyoruz. Tuhaftır bu tarafta kar yoğunluğu göze daha fazla geliyor.
Köyden çıkıp yine kısa bir mesafedeki Ren Geyiği çiftliğine gidiyoruz. Buradakiler Lapin cinsi geyikler. Yani fazla büyük değiller, kiloları 70-180 arasında değişiyor. Evcilleştirlebilme özelliğine sahipler. Boynuzları senede iki defa düşüyor ve başka yerden yenisi çıkıyor. Yani tek boynuzlu yarım boynuzlu görünce kırılmış sanıp üzülmeyin, doğalarının gereğiymiş.
Çekiş gücü, eti, kürkü, boynuzu vis. Herşeyinden faydalanılıyor. Birde daha kuzeyde yaşayan yabni geyik cinlseri varki Elk deniyor. Boynuzları daha farklı odunsu bir yapıda ve kiloları 300 kiloyu bulabiliyor. Çoğu zaman bir attan daha büyük oluyorlar.
Ren geyiği kuzey insanları için hayati önem taşıyor bu nedenle hepsinde barkod var. Tüm geyikler kayıtlı. Kuzeyde insanlar özellikle dağınık gruplar halinde yaşıyorlar ve sadece bu geyiklerden sorumlu aileler var.
Bebek gibi yüzleri var ve oldukça cana yakınlar. Bir kızağa iki kişi oturuyorsunuz onlarda ezberledikleri bir yolda sizi çekiyorlar. Bir tanesi bayağı bir inat edip heuecan yapıyor. Sorduğumuz zaman ilk kez insan içine çıktığını ve eğitilmeye çalışıldığını söylüyorlar. Zaten o kızağın arkasına bir görevli oturuyor.
Daha sonra yavrularınında olduğu bir alanda geyikleri beslemeye gidiyoruz. Yedikleri neredeyse donmuş olan bir çeşit liken, yosunsu bir ot. Kar altından kendileri bulup çıkarıyorlarmış. O yüzden siz verince daha makbule geçiyor. Özellikle beyaz olanları pek bir güzel. Kesinlikle sakin hayvanlar.
Küçük bir çadırda başka bir grubun ateş altında toplanarak bir takım sesler geldiğini duyuyoruz. Görevli hanım bir şamanın ayin yaptığını söylüyor. Bizim grubun böyle bir hizmeti olmamasına üzülüyorum çünkü bu gezideki en büyük beklentileimden biri şaman ayiniydi. Sadece kapıdan bakıp bir şey göremeden ayrılmak zorunda kalıyorum. Kapalı bir kulübede kahve – kahvila ve blueberry suyu ikram ediyorlar adet olduğu üzere.
Güzelim geyikleri sevip, okşayıp besleyip veda ediyoruz ve bu geceyi geçireceğimiz Arctic Snow Hotel & Glass İglos oteline gidiyoruz. www.arcticsnowhotel.fi Arctic Snow Hotel birbirinden ilginç odaları bulunan, içinde bir kilise ve buz barında yer aldığı gerçek bir hotel. Ama mekanın iç ısısı -5 derece. Odalarda yataktan başka bir şey yok, tuvalet yok ve kapı da yok.
Ama Glass-İgloos, cam igloo’lar gayet konforlu bir otel odası kimliğinde. Ne lazımsa temin edilmiş. Dolap yok sadece ama eşyanızı koyacak yeterli yer var. Buzdolabı bile var. Bu arada sular daimi olarak buzlu geliyor. Bavulları kızakla taşıyoruz.
En güzeli ise odada dışarıyı görebiliyor olmak, dışarısı da sizi görüyor ama olsun. Tepesi bir kubbe olarak kapatıldığı için yattığınız zaman açılı camdan dışarıyı ve gökyüzünü çok rahat bir şekilde seyredebiliyorsunuz. Mükemmel düşünülmüş. Ve bunuda bir genç daha öğrenciyken akıl etmiş. O kadar talep görüyor ki ilave igloo lar yapmışlar tesise ve yer ayırtmak için çok önceden rezervasyon yapmanız gerekiyor.
Benim önerim eğer imkanınız varsa kesinlikle Aurea Boralis- kuzey ışıklarını görmeyi riske atmamak için en az iki gece kalmanız. Oteldende pek çok safariyi daha ucuza yapabileceğiniz gibi Rovanemie’ye uzaklığı da 20 dakika ve araç servisi var.
Hava tam kararmadan yanındaki donmuş gölü ziyaret ediyoruz. Kısa bir yürüme mesafesinde. İsteseniz adam başı 30 euro karşılığı gölde balık avlamaya çıkabiliyorsunuz. Ya da yine aynı fiyata bahçeye koydukları buz bloklarla heykel yapabiliyorsunuz. Bahçede ayrıca buzdan bir açık hava jakuzisi var ki içine nasıl girip ne yapıldığına aklımız pek kesmedi. İki tanede sevip besleyebileceğiniz Ren geyiğine sahipler.
Akşam yemeği otelin restoranında alınıyor. Çok şükürki tavuk veriyorlar ve çocuklar aç kalmıyor , çünkü telafi edebilecek bir şey yok.
Gece hava -9 dereceye düşüyor ve artık kayak pantalonlarını çıkardığımız için üşüyoruz. Yapacak başka bir şey olmadığı için igloo’larımıza çekilip erken bastıran geceyi ve sessizliğin sükûnetindeki ormanı seyrediyoruz. Odanın alarmı açık olduğu halde ne kuzey ışıklarını nede herhangi bir yıldızı göremiyoruz çünkü hava kapalı ve kar yüklü. Otel bir uygulamayla Aurea Boralis’ler görüldüğü an odaya sinyal yollayarak uyanmanızı sağlıyor. Tabi düğmesini açmanız gerek. Yine de sakin doğanın ortasında olmak ve konforlu bir şekilde o doğayı yaşamak mutluluk veriyor.
İnsanın arasıra bir terapi gibi – grup turla olmamak kaydı ile – özellikle bu rehberle hiç olmamak kaydıyla – arasıra kuzeye çıkması gerek. Sanki dünyanın bu ucundaki manyetik etki tüm vücudunuzdaki elektriği etkiliyor ve düzene sokuyor gibi. Bir nevi manyetik bir düzenleme yaşıyorsunuz. ( Burada bile internet bedava ve çok iyi çekiyor ). Her ne kadar kutup çizgisinin içinde olsak da doğanın dingin huzuru o derece etkileyici geliyor ki daha da kuzeyde olmak arzusuyla doluyorum….
Sevgilerimizle LAPLAND, Ren Geyikleri ve Husky’ler….
lapland-3-gun-husky-point-rovaniemi