28 Ocak Salı 2014
Lyon St.Exupery Airport, Albertville, Val d’Isere
9.10 THY ‘nın Lyon St.Exupèry uçağı ile uçuyoruz. Bir saat boyunca uçağın içinde beklenen rötar sıkıcı oluyor. Hafta ortasını seçtik, sömestre tatilinde olduğumuz için havaalanı kalabalıkları yaşamayalım istedik ama bu sefer de uçak rötar yaptı. Hafta sonuna göre hafta içi uçuşlarda önemli fiyat avantajı oluyor, şimdilik o konuda karlı sayılırız en azından.
Uçak genellikle Lyon’da okuyan gençler ve Anadolu kırsalından geldiğini tahmin ettiğimiz çalışan kesim ağırlıklı, bizim gibi bir iki kayak montlu aile de var.
Uçağın rotası önce Avusturya Alplerinin üstünden geçiyor. Fransa, İsviçre, İtalya ve Avusturya, Alplerin yayıldığı dört ülke. Diğer ülkelere göre fiyat avantajı bakımından Avusturya daha tercih edilen bir sırada Türkler tarafından, İnsbruck, Zell Am See, Kitzbuhel tanınmış kayak kasabaları. Ancak tepeden gördüğümüz kadarı ile sanki bu sene fazla kar yok.
Avusturya Alplerinden sonra İsviçre’nin üstünden geçiyoruz. Bir ucunda Montrö, bir ucunda Cenevre olan Leman Gölü parıldıyor aşağıda. Gölün arkasında Fransız Alplerinin, inişli çıkışlı, dalgalı bir deniz gibi karla kaplı beyaz siluetleri bir okyanus sonsuzluğunda uzayıp gidiyor. Uzaktan Mont Blanc’ın hakim yükseltisi kendini belli ediyor, eteklerinde yer alan Chamonix’in hayali imgelerimizde.
Dağların kenarından, Cenevre’nin üstünden sola dönüyoruz ve Lyon St.Exupèry havaalanına inişe geçiyoruz. En önemli çocuk romanlarından Mutlu Prens’in yazarı pilot St.Exupèry’ e adanmış havaalanı çok küçük değil sadece biraz vasat. Yine de daha önceki Lyon tecrübemiz olan, kulübeden bozulamamış kulübe olarak kalmış St.Etiénne havaalanına göre bayağı kapsamlı, şükrediyoruz.
Havaalanından, Lyon şehir merkezine, terminalin önündeki duraklardan kalkan shuttle otobüsler var, 30 dakikada götüren hızlı trende. Biz araba kiraladığımız için yine terminalin önündeki başka bir duraktan kalkan ve Terminal 1-3 ile Terminal 2 arasında ve araba kiralama noktaları arasında ring servis veren otobüse biniyoruz.
Lyon St.Exupèry havaalanının farkı bu noktada ortaya çıkıyor. Neredeyse havaalanından daha büyük bir otopark ( 3 günden 90 güne kadar bırakabilme olanağı ) ve araba kiralama alanı var. Üç ayrı durakta Europcar, Sixt, Hertz, Budget, Avis v.s. gibi bütün büyük firmalar çok geniş araba parkları ile yer alıyorlar. Günlük güneşlik ama sert Lyon havasında, Europcar’ın önünde iniyoruz. Yaptığımız araştırmalara göre Fransa’da en avantajlı fiyat bu firmaya ait.
Fransa’da Fransız arabası istemiş olsak da bir Toyota Verso veriyorlar. Genelde 100 € ya kiralanan ve bizim talep etmemiş olduğumuz navigasyon sistemi arabada halihazırda mevcut olarak var ve Lyon olarak kodlanmış olduğu ve ne yapsak bir türlü değiştirememiş olduğumuz için, seyahatimiz boyunca araba bizi daimi olarak ısrarla Lyon’a götürmeye çalışıyor. Daha önemli bir sorun ise istemekte geç kalmış olduğumuz kar lastiği maalesef yok, kalmamış.
Daha önceki Kuzey Fransa, Normandiya ve Brötanya gezilerimizde Fransız yol sistemi hakkında epey bilgi edindik ( bkz.kuzey fransa )Fransa’da tam bir örümcek ağı sisteminde kademeli yol düzeni var ve otobanlarda her türlü konfor ve bilgilendirmeye sahip, sadece bazen pahalı olabiliyor.
Otobanları gittiği son noktadaki şehir adı ile takip etmek gerekiyor, bizde İtalya’nın Torino-Milano hattında Grenoble sapağından ayrılmak üzere A43 otoyoluna giriyoruz. Chambéry şehrinden sonra A430 ile Albertville’e kadar devam ediyoruz.
Albertville’e gelmeden hemen önce oldukça geniş bir şehir dışı alışveriş bölgesi bulunuyor. Büyük spor mağazalarının ve her çeşit kayak markasının bulunduğu bu yerde, her çeşit kayak kıyafeti ve ekipmanını bulmak mümkün. Elbette dağda rastlayacağınız mağazalardan daha ucuz ve eski sezon mallarda %20-%30 hatta %40’lara varan indirimler olabiliyor. Alışveriş yapma ihtiyacında olanlar için mutlaka zaman ayrılası ve uğranılası bir bölge olduğunu hatırlatayım.
Biz yol bulma ve hava kararmadan ( 1 saat rötar ) yukarı çıkabilme stresinden, burada durmaya cesaret edemeden geçip, ancak tatil dönüşünde uğrayabildiğimiz zaman, pişmanlıktan kıvranıyoruz.
Alışverişten vazgeçtik çok acıkmış da olsak Albertville’den N90 yolu ile Moutiers’e ilerlemeye devam ediyoruz. Bu kasabanın bulunduğu nokta itibarı ile Fransa’nın Savoie bölgesinin en yoğun kayak alanı başlamış oluyor, Tarentaise Vadisi. Moutiers kasabasından önce Valmorel’e ve Trois Vallées ( Three Valley ) denilen dünyanın en geniş kayak alanına çıkılabiliyor ki buradaki kayak kasabaları Val Thorens, Meribel ve meşhur Courchevel.
Moutiers’den 26 km. sonra Bourg St.Maurice kasabası geliyor. Aradaki alan, Paradiski kayak bölgesi, Aime La PLagne ve Peisy Vallandry kayak alanları var. Kasabanın içinden de Les Arcs bölgesine çıkış yapılabiliyor. Buraya kadar 15 dakikalık bir ihtiyaç molası dahil yaklaşık 3 saat kadar sürmüş oluyor yolculuğumuz Lyon’dan itibaren. Bourg St. Maurice’ten herhangi bir dağa çıkmaz da düz giderseniz eğer çok kısa bir mesafede İtalya sınırını geçerek Aosta vadisindeki Courmayeur kayak kasabasına ve Mont Blanc tünelinden geçmek şartı ile de Chamonix’e ulaşabiliyorsunuz.
Bourg St.Maurice küçük güzel bir Alp kasabası. SNCF tren seferleri bu kasabaya kadar geliyor. Yani uçak ile Türkiye’den direkt geldiğiniz Grenoble veya Lyon’dan, tren ile Moutiers yada Bourg St.Maurice’e kadar gelebilmeniz ve garın bitiminden kalkan otobüsler ile istediğiniz dağ kasabasına ulaşmanız mümkün. Ancak tren ve otobüs saatlerini, uçak rötarlarını dikkate alarak iyi ayarlamak gerek.
Yine ağırlıklı olarak market, spor mağazası ve yapı marketi gibi büyük mağazaların bulunduğu şehir dışından, Tignes – Val d’Isère yoluna sapıyoruz ve çıkış başlıyor. 20-30 km.lik bu yol fazla dönemeçli bir dağ çıkışı değil, daha ziyade düz bir aks üzerinde hafifçe yükseliyoruz. Dar ama az virajlı yol üzerinde sık sık küçük köyler bulunuyor ve her yerleşimde, büyük garajların içinde kar temizleme araçları yer alıyor.
Yol açık ve temiz, kar lastiği gerektirmiyor çok şükür, daha önce uçaktan da fark etmiş olduğumuz üzere çok yoğun bir kar birikmişliği yok çünkü. Yüksek bölgeye gelmeden önce gerekebilecek durumlar için zincir takma alanı var. Bu aşamadan sonra ise yolun büyük bir kısmını, fazla kar yığılmasını bertaraf etmek için ( ya da yazın su ) sıklıkla, uzun uzun, yarı kapalı koridor tarzı açık tüneller ile kaplamışlar zaten. Yani çıkışınız her şekilde kolaylaştırılmış.
Büyükçe bir baraj gölü olan Lac du Chèvril gölü ile Tignes kasabasının sapağı beliriyor. Bu baraj olmasa, Val d’İsere’in bulunduğu vadiden gelen sular olduğu gibi Bourg St.Maurice’e kadar çağlayacak. On dakika kadar daha çıkıp dar bir boğazı geçince, Val d’Isère’in bulunduğu uzun vadi önümüze çıkıyor.
Otelimizin bulunduğu yer, Val d’Isère’in merkez yerleşimine gelmeden La Daille bölgesinde. Boğazı oluşturan kayalığı 500 mt. kadar geçince otele geliyoruz, La Tovière Hotel. Yeni yenilenmiş, kesme taş cephesi çam keresteler ve ahşap balkonlarla bezenmiş, ufak tefek ama şık, her açıdan yeterli, ahşap ağırlıklı dekorasyonu ile modern bir ‘’chalet’’ ( İsviçre dağ evi )esprisi verilmiş, tarz bir otel.
Eşyaları kapıda indirip, otele çok yakın olan açık otoparka arabayı bırakıyoruz. Yoğun sezonda otoparklarda yer bulma sıkıntısı olmaması için otoparklara internet sitesi üzerinden rezervasyon yapılabiliyor. 200 mt. kadar geride bir başka kapalı otopark daha var.(http://www.parkingvaldisere.com/ )
Otoparkta inince, alt tarafı 50 mt.lik yolda, otele ulaşıncaya kadar donuyoruz. Ya hava eksi derecelerde olduğu için gerçekten soğuk yada biz artı 18 derecelik bir İstanbul’dan geldiğimiz için bir anda adapte olamamış durumdayız. Güneş var ama soğuk da sıkı.
Bizim ayırmış olduğumuz Family Room ( aile odası )önündeki ahşap balkondan Bellevard tepesinin manzarasına bakıyor yani balkonda oturup kayanları ve Funival füniküleri ile çıkanları keyifle seyretmek mümkün, donmazsanız şayet. http://youtu.be/9SPqyREHpN8
Ebeveyn alanından başka küçük ranzalı bir çocuk odası, bayıldığım bir kürk örtü serilmiş olan ilave bir yatak bölmesi, her kes için ayrı ayrı geniş dolaplar ve ahşap görünümlü seramikleri olan banyosu ile ilk görüşte hoşumuza giden bir oda. İkinci en çok beğendiğimiz ve çıkmak istemediğimiz otel odası oluyor, neden her şeye bir liste yapmak zorunda hissediyorsak kendimizi.
Bir küçük buhar odası ve saunası ile yine küçük bir kayak kiralama ünitesi olan otele, üç yıldızlı demek sadece mekan metrekareleri ve oda sayısı ile alakalı.
Odaya bayılmış olup daha fazla dinlenmek istiyor olsak da açlıktan ölmek üzere olduğumuz için çıkıp, şehir merkezine bedava ulaşımı sağlayan ve otelin 200 mt. gerisinde son durağı bulunan bedava otobüs ( navette )servis durağına gidiyoruz.
Train rouge ( kırmızı tren )denilen bu otobüsler, La Daille bölgesi ile Le Fornet bölgesi arasında yani Val d’Isère’in yayılmış olduğu vadi boyunca hizmet veriyorlar. Sabah 7.35 ten 17.20 ye kadar her 5 dk.da bir, 17.20 – 20.00 arası 10 dk.da bir ve 20.00 den sonra 02.45 e kadar da 30 dk.da bir geçiyorlar.
Rond Point des Pistes ( Pistlerin buluşma noktası ) denilen orta noktada, aslında ters T şeklinde bir yerleşim olan Val d’Isère’in ayak kısmı olan Legettaz ve Joseray bölgelerine de ayrıca tekrar bindiğiniz mavi veya yeşil minibüslerle gidebiliyorsunuz. ( Train vert – Clochetons, Train bleu – Legettaz ). Tüm bu bilgiler otelden size hemen verilen , information ofisinde yada herhangi bir mağazada dahi kolayca bulabileceğiniz pist haritası ve Val d’Isère haritalarında yer alıyor.
Val d’Isère’in merkezi noktası olan ‘’Office du Tourisme’’ turizm ofisi durağında iniyoruz ve kayak pantolonu yerine normal pantolon giymiş olduğumuz için deliler gibi pişman oluyoruz çünkü soğuk daha da keskinleşmiş öyle ki yüzümüz felç oluş gibi mimiklerini kaybediyor, eyvah dondum derken öylece kalakalıyor.
Val d’Isère, 4-5 katlı kesme taş cepheleri farklı renklerdeki ahşaplarla bezeli, bulunduğumuz bölge Savoie ‘nın, İsviçre-Fransız-İtalyan karışımı karakteristik mimarisini oldukça şık bir şekilde yansıtan evlerle yapılanmış, yoğun olmayan yerleşimimi ile insanı boğmayan, görür görmez düzen ve tertibinden etkilendiğiniz bir kasaba. Ahşap süslemeler bazen sarıçam, bazen de koyu renkte kullanıldığı için tekdüzelikten uzaklaşılmış, her biri kendine has binalar ayrı ayrı baktırıyor. Akşamın bastırdığı alacakaranlıkta yavaşça parıldamaya başlayan ağaçlarda binalar kadar göz alıyor.
Val d’Isère, Güney doğu Fransa’nın Rhônes-Alpes bölgesinin Savoie departmanında, Tarentaise vadisindeki bir kasaba. Vanoise Milli Doğal Alan Parkında yer alıyor. Hemen yakınındaki diğer kasaba Tignes ve Val d’Isère’in birlikte kullandığı kayak bölgesine, üç kez olimpiyat şampiyonu olan Fransız kayakçı Jean Claude Killy’nin onuruna Espace Killy adı veriliyor.( Killy bölgesi ) Killy bölgesi, Most Beautiful Ski Area in the World ( Dünyanın en güzek kayak bölgesi ) olarak sıfatlandırılıyor. 1930’da Solaise tepesine ilk liftin yapılmasından beri pek çok Alp yarışlarına ve Olimpiyatlara ev sahipliği yapmış Val d’Isère de en son 2009’da Dünya Şampiyonası yapılmış.
Çarşının ana caddesi olan Avenue Olympic’i, Le Fornet yani batı istikametinde devam edip Avenue du Prariond üzerinde daha önceden tespit etmiş olduğum, turizm sitelerinde epey bir beğeni toplamış olan ‘’Pizz’n Love Val d’Isère ‘’isimli küçük dükkanı buluyoruz.
Aç, yorulmuş ve donmuş olarak son raddede bulduğumuz bu ufacık tefecik fıçıcık yine çam mobilyalarla kat arasında çekme katla yaratılmış dükkanda yediğimiz pizzaların hamuru kadar lezzetli başak pizza hamuru yediğimizi hatırlamıyorum.
İncecik çıtır çıtır pizzaların malzemeleri dolgun, iyi kombine dilmiş ama odun ateşinde pişen hamur tarifsiz bir tatta. Genelde asla kenar hamurunu yemediğim pizzalarda bu sefer ( açlığında etkisi olmalı ) kenarları nasıl yuttuğumu bilmiyorum.
Tıka basa doymuş ve gevşemiş olduğumuz için çıkışta daha da keskinleşmiş soğuğa dayanabiliyoruz ancak anlıyoruz ki geceleri şıklık olsun diye normal pantolon ile dolaşmamak lazım.
Donmadan önce, saat 20.00’de dükkanlar kapanana kadar çarşıya şöyle bir göz gezdiriyoruz ve yine aynı otobüs ile son duraktaki otelimize dönüyoruz.
Sıcak olan oda gözümüze daha bir güzel görünüyor….sevdik Val d’Isère’i…