29 Ocak Çarşamba 2014
Bellevard, La Folie Douce, Val d’Isère
Dün yoldaki 15 dakikalık molada Dodi ailemize katılan ”Beyaz” Dodi dahil ( ! ) indiğimiz otelin kahvaltı salonu, odamız gibi dağ manzarasına bakıyor, kahvaltı ederken erken kalkıp teleferiklerin ilk çıkışı ile çıkmak ve akşamdan düzeltilen pistlerde ilk kez kaymak için koşturan kayak meraklılarını seyredebiliyorsunuz.
Kahvaltı büfesi domuz şarküterisi ağırlıklı ancak, koyu renkli dikdörtgen etlerin inek eti olduğunu söylüyor otelde çalışan Nuray Hanım. Ispartalı ailesi uzun zaman önce gelmiş, Fransızcası elbette mükemmel ama Türkçesi de oldukça iyi ve aksansız. Türkiye’de çalışmak istediğini anlatıyor bize kahvaltı konusunda yardımcı olurken.
Mini pankekler ile kruasanlar çocukların, mini krepler ise benim tabağıma doluyor. Kreple mükemmel uyum sağlayan yarı tuzlu Breton tereyağları da var ve tüm tatil boyunca bu çok sevdiğim ikiliye doyuyorum.
Peynirler ise yörenin özellikli peynirlerinden, Reblochon ve Beaufort peynirleri. Ayrıca Fransız özel tatlarından Brie peyniri de var. Reblochon peyniri de zaten Brie’ye benzeyen, dışı biraz daha sarımsı yumuşak kabuk ile kaplı, içi yine Brie gibi hafif cıvığımsı yumuşaklıkta ama daha ağır ve kokulu bir peynir. Yoğun ve hafif acımsı tadı ile sevdiğimiz peynirlerden olamıyor.
Beaufort peyniri, bizim tabirimiz ile bir çeşit kaşar peyniri. Meyvemsi keskin bir kokuya sahip, yoğun bir tadı olan tuzsuz ve gravyer gibi delikleri olmayan bir peynir. Tabi kahvaltıda verilen taze bir türü, o yüzden tadı alışma konusunda daha riskli. Aslında en az altı ay bekletilmesi gerekiyor ve 2 yıllık, 3 yıllık Beaufort peynirleri oldukça makbul kabul ediliyor. Bu tuzsuz ve keskin kokulu peynirlerin yararlı bakteriler açısından sağlıklı olduklarını düşünüyoruz, tat konusunda alışmak zor olsa da.
Domuz şarküterilerine ise, dini vebali kişinin kendi boynuna, alışmak mümkün değil. Çünkü meraktan yada fark etmeden yerseniz, alışık olmayan bünye için inanılmaz şekilde mide bulantısı yada şiddetli hazımsızlığa bağlı ağrı yapabiliyor ve en kötüsü ise vücuttan atılana kadar keşke bir kilo pastırma yeseydim dedirtecek kadar sahibi hayvan gibi kokuyorsunuz. Bu bölgedekilerin genellikle ‘’ cochon noir’’ yani çiftlik domuzu değil yaban domuzu olduğunu da hatırlatayım.
Kahvaltıdan sonra otelin alt katından çocuklara kayak kiralıyoruz. Giydirme ve giyinme çilesi bittikten sonra alışık olmadığımız bir başka çileye sıra geliyor. Tüm ekipmanı sırtlayıp en az 500 mt.lik bir yolu, ayağımızda en az bir sene boyunca giymemiş olduğumuz kayak ayakkabıları ile hafif donmuş bir zeminde kaymadan yürümeye çalışarak, Funival funikülerine ulaşmak gerekiyor.
Çocuklar ne kadar taşımaya çalışsalar da bir zaman sonra Çaka’nınkilerde bize hediye olarak kalıyor ve diğer insanların nasıl bu kadar doğal yürüyebildiklerine hayret ederek zor bela Funival çıkışındaki bilet satış gişesine ulaşıyoruz.
Val d’Isère ve Tignes pistlerini kapsayan Espace Killy bölgesinin tamamındaki çıkışları içeren toplu bilet alınabiliyor istediğiniz gün sayısı kadar. Tek tek de alabileceğiniz çıkışlarda en ekonomik seçenek 6 günlük ve üzeri toplu biletler ki o zaman, Centre Aquasportif ( spor merkezi ve havuz )e bedava giriş imkanı elde ediyorsunuz.
Toplu biletleri aile olarak istediğiniz de, en az iki çocuk ve çocuklardan birinin en az 14 yaşında olma gerekliliği bulunuyor.
Val d’Isère tarafında üç zirve var; Bellevard – ki Tignes tarafından da ulaşabiliyorsunuz, La Solaise ve Le Fornet tepeleri. Bu tepelere oldukça alternatifli yollarla çıkabiliyorsunuz. Tek füniküler yani dağın içinden çıkan çekişli tren Funival, Bellevard zirvesine 2827 mt. ye çıkıyor. Muhtelif yerlerde de teleferikler ( büyük kabin ), telekabinler ( 4-6 kişi ) ve telesiyejler ile zirvedeki pistler arasında da teleskiler var. Sistem o kadar kapsamlı düşünülmüş ki yoğun kalabalıklar bir anda istenilen yere taşınıyor ve kuyruk beklemek, yığılmak gibi durumlarda zaman kaybetmeniz önleniyor. Dağlardan ve pistlerden taşıma liftleri açık olduğu sürece azami yararlanabiliyorsunuz. ( Telesiyejlerin bile 6’lı olanları var )
Hepimize tek tek verilen haftalık çıkış kartlarını, kayak montlarının sol üst fermuarlı cebine koyuyoruz ve bir daha çıkarmıyoruz. Turnike siz cebinizden çıkarmadan da uzaktan sizi ve kartınızı algılıyor. Böylece turnikelerde cebinden çıkar, kart okut, aman düştü kuyruğu olmuyor. Ne işe yarıyor dediğimiz sol üst ceplerinde aslında bu iş için yapılmış olduğunu anlıyoruz.
Kayaklarla itişip sıkışıp bindiğiniz Funival füniküleri eğik bir kapsül, bizi 10 dakikada hızla 2827 mt.ye ulaştırıyor. Çıktığımız nokta ‘’Rocher de Bellevard’’ bir merkez nokta. Funival haricinde Val d’Isère’in içinden de bu noktaya çıkabiliyor ve pistlere dağılabiliyorsunuz. O yüzden hızla kalabalıklaşan ve hızla boşalan bir alan.
Bellevard tepesinden çeşitli zorluk derecelerindeki pistlere dağılabiliyorsunuz. Her yerde bulunan panolar, pistler ve yolları hakkında her çeşit bilgiyi sunuyor. Pistler boyunca konmuş oklarda renlere göre sizi, takip ettiğiniz pist doğrultusunda yönlendiriyor.
Bizim amacımız bu noktadan başlayan ve neredeyse bir bütün dağ çanağını oluşturan ‘’Ski Tranquille’’ yeşil bölgesinde çocuklarla kaybolmadan, fazla hırpalanmadan, sadece kaymanın keyfini yaşamak. Ancak alandaki anlık karmaşa ve tepeden yeşil pist girişine inen yamaç çocuklara ilk gün heyecanı ile dik görününce, kayakları yol ve füniküler boyunca taşımış olmanın verdiği yorgunlukla birleşerek paniğe sebebiyet veriyor. Özellikle Çaka, ısrarlı bir direniş sergileyince çektiğimiz eziyet sonrası güzelim dağlarda, güzelim günlük güneşli havada, bir kere bile kayamadan Funival ile gerisin geri iniyoruz.
Funival çıkışının hemen yanında Lanches I-II denilen ve acemi ya da yeni başlayanların çalışmak amaçlı kullandığı kısa bir yeşil pist bulunuyor. Aynı tür bu acemi pistlerinden Val d’Isère merkezde, kayak pistleri başlangıç noktasında ( Rond Point des Pistes ) Savonnette ve Village pistleri olmak üzere iki tane daha var. Ücretsiz olan bu pistlerden kart almadan yararlanabiliyorsunuz.
Belki alışır diye umut ettiğimiz Çaka, bu seferde teleskiyi erken bırakıp geri kayınca artık tamamen travma aşamasına geçiyor. Israr etmenin çare olmadığını bir yarım saatlik yalvarma sonrasında fark edince çaresiz aynı şekilde, kayakları taşıma, hafif karlı pistte kayak ayakkabıları ile yürüme eziyeti ile otele dönüyoruz.
Normal kar botlarımızı giyip rahatladıktan ve biraz sakinleştikten sonra yemek yemek için La Daille telekabini ile ‘’Ski Tranquille’’ bölgesinin bitiş noktasında yer alan daha alçak bir konuma çıkıyoruz. Telekabinden direkt olarak indiğimiz yer bir restoran ‘’La Folie Douce’’.
Geniş restoranın içi gibi dışarıda oturma mekanları da seçenekli, lüks bir Açıkhava barı- diskoteği şeklinde dekore edilmiş. Her gün saat 15.00’den sonra DJ performansı oluyor ve insanlar kayakla buraya inip, gördüğümüz en ‘’cool’’ after ski ( après ski ) partiye katılabiliyorlar. Pazartesileri ise 14.00 itibarı ile dans gösterisi de var.
İçerideki yemekler camekanlarda sıralanmış ve tabldot olarak tepsi ile seçip alıyorsunuz. Seçenekler yenilebilir özellikte. Bölge spesiyalitesi sebze çorbası tercih ediyorum. Spagetti, kızarmış tavuk ve garnileri de oldukça lezzetli ve albenili görünüyor. Çorba, spagetti gibi yemekleri soğumaması için genişçe bir kavanoz-bardak içinde veriyorlar.
İnsanlar genelde peynir-ekmek-bira takılıyorlar. Ihlamurda tercih edilen bir içecek, bölge genelinde sıklıkla rastlıyoruz. Havalı bir mekan olduğunu düşündüğümüz restoranda üst katta zar zor yer bularak çorba, peynir, tavuk, patates kızartması ve şarap ile keyif yapıyoruz.
Saat 15.00’de müzik başlayınca bizde hemen dışarı atıyoruz kendimizi. Ritmli müziklere, ortalarda dolaşan zenci bir kız ve bir saksafoncu canlı vokal olarak eşlik ediyor. Etraftaki insanlar ağırlıklı olarak her yaştan erkek grupları, 20’li yaşlardan başlayıp 60’lı yaşlara kadar farklı sayılarda gruplar var. Kızlı erkekli genç grupları da var, çocuklu ailelerde azımsanmayacak kadar var. Ama genel, sağlıklı kondüsyonlu fizikleri olan spor meraklısı fit tipler, en şişman biz gibiyiz.
Bugünkü after ski partinin sponsoru Moët Chandon şampanya markası. Her yere şişelerinden koymuşlar ama insanlar çoğunlukla bira içiyorlar bende bir sıcak şarap ( vin chaud ) tercih ediyorum. http://youtu.be/zgF9Xqai-4c
Otelde biraz dinlenip ısındıktan sonra bedava otobüs servisi ile merkeze iniyoruz. La Daille bölgesinden sonra Avenue Olympic’in karşılıklı iki tarafı çarşı bölgesi. Ayrıca Turizm ofisi önünde, bir tarafı baykuş bir tarafı kartal kafası olan kardan heykelin bulunduğu meydandan başlayan ve Rond Point des Pistes bölgesindeki pist çıkışlarına kadar olan kısma kadar üç binayı, girişte çatılarından birleştirmek usulü ile bir çeşit pasaj oluşturmuşlar. Binaların altındaki geçit de bu etkiyi arttırıyor.
Mimari konusunda oldukça titiz davranılmış, yapılar istisnasız kesme taş kaplama. Ahşap balkonlar ve cephe detayları her binada farklı olsa da göze uygun bir çeşitlilik yaratıyor. Şehirdeki bütün çöpler ayrıştırılmış olarak atılıyor. Alçak taş bir duvarın içine gizli variller yerleştirilmiş, hiçbir şekilde aykırı kalmıyor, göze batmıyor, rahatsız etmiyor.
Oteller kadar apart daireler ve residanslar da var, onların daha yüksek katlı betonarme yapılar olduğu dikkat çekiyor ancak cephelerde kullanılan ortak payda ahşap etkisi yaratan detaylar ile aykırılık önlenmiş. Elbette müstakil yapılarda yer alıyor. Bu tür yapılarda ise yine kesme taş kullanılmasının haricinde daha ziyade ham ahşap, kütük kullanılmış çoğunlukla.
17.45’de Rond Point des Pistes’in batı tarafındaki Savonnette pistinde her gün farklı olmak üzere ücretsiz kızak etkinliği düzenleniyor. Bugün için ‘’airboard’’ denilen küçük şişme yataklar üzerinde kayma etkinliği var.
Görevli genç önce nasıl kayılması ve nasıl hakim olacağınız konusunda bilgi veriyor. Yüzükoyun yatarak kaydığınız bu şişme yataklarla bir müddet kayarak bedava bir eğlencenin tadını çıkarıyoruz. Kalabalık durumuna göre istediğiniz kadar kayma hakkınız var.
Çarşı içine dönerken pasaj açıklığında bir yarış yapıldığını farkediyoruz. İnce kayaklar ile yapılan, kaymak değil yürümek üzerine ekipli bayrak yarışını andıran bir organizasyon. Zaten pistte eğimli değil düz ve yer yer tümsekler yapılmış. Sponsor olan Grand Marnier – ki hemen arkada çok güzel krepleri ile ünlü bir barı var – kazanana Grand Marnier hediye ediyor ve seyredenlere de plastik küçük kadehlerde bedava sıcak Grand Marnier ikram ediyorlar. Özellikle kahvenin yanında çok iyi giden içimi kolay, portakal, konyak brendisi ve şekerden 1880 yılında üretilmeye başlanmış bir likör Grand Marnier.
Yarış bitince kalabalık, Rond Point des Pistes’e doğru yönleniyor. Saat 19.00’da Face du Bellevard ( Bellevard tepesinin yüzü ) denilen Olimpiyat pistinden meşaleli kayakçılar inmeye başlıyorlar. Dağda kaybolanları onurlandırmak için, her Çarşamba, 40-50 kadar kayak okullarının hocaları ve gönüllüler, ellerinde meşalelerle olimpiyat pistinden S ‘ler çizerek iniyorlar. Narin bir şıklıkla ışıklandırılmış Val d’Isère’in orta toplanma noktasında, kıvrıla kıvrıla inen ışıkları seyretmek umut verici bir görüntü oluşturuyor. Dünyada kayıplardan kaynaklanan acılar varsa bunları hatırlayıp onurlandırabilen insanlarda var.
Daimi bir atraksiyon bir animasyon, insanları harekete ve eğlenceye yönlendirme durumu söz konusu. Bütün şehir adete bir tatil köyü mantığı ile çalışıyor. İnsanların kaymak dışında eğlenmeye de gelmeleri amaçlanmış gibi, hiç kaymasanız da asla sıkılmazsınız.
Val d’Isère’in gündüz görüntüsü çok güzel ama gece görüntüsü başka güzel. Hemen hemen yapıların çoğu aydınlatılıyor tabi özellikle oteller ve restoranlar. Sokak aydınlatmalarının kuvvetli sarı ışığı yapılar üzerinde romantik bir estetik yaratıyor. Aydınlatma konusunda da, aykırılığa yada aşırılığa kaçılmamış. Ya beyaz ışık yada sarı ışık var. Öyle gazino modunda ben en öne çıkayım herkes beni görsün tarzında mavi, kırmızı gibi abes renklerle çıkıntılık eden olmamış, büyük olasılıkla yasak olduğu içindir.
Sadece binalar değil ağaçlarda bu görsel şölene önemli katkıda bulunuyorlar. Her biri sanki gökyüzüne yakın olduğumuz bu konumda dallarına binlerce yıldız takılmış gibi parıldıyorlar. Yağan karla birlikte yıldızlar düşmüş ve dallarına takılmış. Alplerin en şık kasabalarından biri olduğunu düşünüyorum Val d’Isère’in.
Saat 20.00 insanlar ortalıktan çekilmeye başlayınca ve soğuk iyice bastırıp dondurma noktasına gelince, gündüzün kayma hengamesinden yorgunda olduğumuz için, restoran arama telaşına girmeden otobüs ile otele dönerek, otelin kahvaltı salonu da olan restoranına yerleşiyoruz.
Küçük salon nerdeyse tamamen dolu. Özellikle kalabalık bir Rus grubu çocukları ile birlikte yarısını doldurmuşlar. Her gün asansöre günün menüsü asılıyor ve beğenirseniz akşam için rezervasyon yapabiliyorsunuz. Biz bunu ancak masaya oturduktan sonra anladığımız için alakart menüden seçiyoruz.
Önden Vanoise ( milli park )spesiyalitesi olan balkabağı çorbası alıyorum. Sakarya taraflarında başarılı bir versiyonunu tatmış olduğum balkabağı çorbasının burada yapılmış olanı, lezzet, dolgunluk ve güzel koku olarak oldukça başarılı.
Fransa’da genelde tatlı gibi yemekten sonra şarapların bitirilmesi esnasında yenilen peynir tabağını önden salata niyetine istiyoruz. Kahvaltıda vermedikleri , hafif tatları olan keçi peynirlerini ayrıca beğeniyorum. Yemek için seçtiğimiz şarap elbette Rhônes-Alpes bölgesine özel üzüm bağlarından, koyu tanenli, gövdeli ve yoğun aromalı tadı ile bir Côte du Rhône şarabı.
Çocuklar için söylediğimiz kuzu pirzolalar, Türkiye’deki aşçıları kıskandıracak kadar güzel. Çok fazla pişirilmemiş bu narin kemikler, kendi içlerinde hafif sulu bırakılarak dışarıdaki yağın çıtır çıtır kızartılmışlığı ile iyi bir denge yakalanmış.
Ben tüm dağ ortamlarında bolca bulunan ördek tercih ediyorum. Ördek eti, dana etinden daha lezzetli ve yumuşak yapısı ile benim açımdan rahatlıkla tercih edilebilir bir kategoride. En önemli Fransız spesiyali Foie Gras ( Kaz ciğeri ) ise her yerde olduğu gibi elbette burada da var ama biraz baygınca olan bu lezzete alışamadığımı itiraf etmeliyim.
Yemeğin üstüne çocuklar fındıklı dondurmalı şokola mus götürürken biz, elim bir hata ile tek adet söylediğimiz Hindistan cevizli ananaslı tatlıyı kapışa kapışa bitiriyoruz.
Personelini, mimarisini, yalın ve modern dekorasyonunu, ufaklığını, rahatlığını beğendiğimiz otelin restoranı da tam not alıyor. Hatta neredeyse bir Michelin yıldızlı restoran ile iddialaşabilirmiş gibi geliyor bize.
Zaten biraz araştırdığımız üzere Val d’Isère’de rafine bir mutfak var. Hiçbir fast-food markası bulunmuyor, en fazla ayak üstü pizza yada krep yiyebiliyorsunuz. Çocuklar yüzünden fast-food yemekten ölesiye bıktığımız için yemektense aç kalmak raddesine gelmiş biz ebeveynler bu duruma bayağı bir sevinmiş durumdayız.
Güzel bir yemeğin üstüne masada demlenme rehaveti yaşarken, Çaka’nın aniden derin uykuya dalarak kafasının tuzlukların üstüne düşmesi ile artık gitme vaktimizin geldiğini anlıyoruz.
Bugün çok donduk, çok yorulduk ama sevdik Val d’Isère’i….
Birde kayakları taşıdığım omzumun ağrısından uyuyabilsem…
val-disere-4-gun-les-marmottes