Çocukla Geziyorum

AMERİKA – 3.gün NEW YORK Upper East Side, Central Park

central park

21 Haziran Cuma 2013

Theather District, Central Park, Hell’s Kitchen, Chelsea

Son New York günümüzün planı Central Park. Şansımıza hava da tam parkta dolaşacak güzellikte güneşli ve pırıl pırıl.

August_Wilson_Theatre_NYC[1]Tiyatrolar bölgesinde olduğumuz için sıklıkla denk geldiğimiz, akşamüstleri birçok gösteri için oluşan uzun kuyrukların, hafta sonu yaklaştığından yada turistler için gündüz seansı olduğundan, sabah erken saatte de oluştuğunu görüyoruz.

Theather District

Theather District  ( tiyatrolar bölgesi ) denilen bölge, Times Square’in ( 42.cadde )kuzeyinde, otelimizin bulunduğu 52.caddeye kadar olan alanda, yakın mesafelerde konumlanmış pek çok gösteri merkezinin, tiyatronun ve sinema salonunun bulunduğu kesim.

1883 yılında Metropolitan Opera House’un Tiyatrolar Bölümüne taşınması ile zengin gösteri salonları ve restoranlar bu bölgeye gelmişler. 1920’lerde tiyatro saraylarının yapılması ile Broadway’e neon ışıklar eklenmiş. 30 yıl içerisinde bölgeye 85 tiyatro kurulmuş. Bleacher auditorium seats, Times Square[1]II.Dünya savaşı ile bölge heyecanını biraz kaybetmiş ve 40 kadar tiyatro yıkılmış. Ancak günümüzde yeni ve modern tiyatrolar ile gösteri dünyası yeniden canlılık kazanmış durumda.

Broadway’de en uzun sahnelenen oyunlar; Phantom of the Opera, Mamma Mia, Cats, Chicago, The Lion King, Wicked gibi oyunlar ki pek çoğu afişleri ile hala gösteri dünyasında olduğunu sergiliyor. Şu sıralar en popüler oyunlar ise 18 yıllık serüveni ile hala Cats ve en yeni Jersey Boys. Tiyatro saraylarının bir kısmı  ise ismen tanıdık ; Carnegie Hall, Stardust, Lyceum, Belasco gibi.

Hemen otelin kapısının karşısında Jersey Boys oyunu sahneleniyor, şu sıralar en popüler oyun olduğu için kapıdaki kuyruk sabahtan itibaren başlamış durumda. Bu tiyatrolara indirimli hatta yarı fiyatına bilet almak isterseniz, Times Square İnformation Center’dan alabiliyorsunuz. ( 46-47th kesişiminde )      ( www.tdf.org )

DSCN1083Bu kadar çok seçenekli şov ve gösteri dünyasını kıskanmadık desek yalan olur.

Dört kişi metroya binmekle taksiye binmek, kısa mesafe gidecekseniz eğer yaklaşık fiyata geliyor. Bu nedenle bizim gibi düşünen New Yorklularda kısa mesafelerde taksi kullanıyor olmalılar ki taksi sayısı bayağı bir çok olduğu halde bulmak zor. Taksi şoförleri ise genelde Afganistan, Pakistan, Bangladeş kökenli Asyalılar veya Afrika kökenliler ve çoğu oldukça kaşarlanmış uyanık tipler. Hepsi bir şekilde yolunu bulmak için New York’a gelmiş gibiler. Bu kadar karışık ırk, cins ve kültür olunca da düzeni tutturmak zor oluyor ve dolayısıyla herkes bir şekilde kendi tarzında para kazanmaya çalışıyor gibi bir görüntü var.

Metroya binmek ürkütücü taksiye binmek daha ürkütücü olduğu için, Central Park’a kadar olan 3-4 blokluk mesafeyi yürümeyi tercih ediyoruz. Ve Times Square civarının karmaşasından IMG_1931uzaklaştıkça, daha sakin kendi halinde çalışanların olduğu birkaç bloğu geçip Central Park’ın güneybatı köşesine, Kolombus Circle’a geliyoruz. Yol boyu insan kalitesi merkez karmaşasına göre deha elit ama geldiğimizden beri ne Wall Street’li koyu takım elbiseli, ciddi suratlı adamlar, ne de ortalarda dolaşan Carrie Bradshaw tipi hanımlar görmüş durumdayız.

Central Park

Parkın köşe noktasındaki girişinde, parkı gezdirmek üzere çeşitli taşıtlar ile tur yaptıranlar müşteri bekliyor. Parkı, ya bisiklet kiralayarak ya yürüyerek, ya at arabaları ile ya da ‘’pedicam’’ denilen öndeki bisikletin çektiği arkası koltuk olan Uzakdoğuya özgü taşıma aracı ile dolaşabiliyorsunuz. Çeşitli tekliflerle önümüzü kesenleri atlatıp yürüsek mi faytona mı binsek diye central parkkendi aramızda konuşurken, çalışan gençlerden biri konuştuklarımızı duyup kendisinin de Türk olduğunu söyleyerek Türkçe bilgi veriyor ve çok cazip teklifler sunuyor.

Pedicam’ler iki kişilik olduğu için çocuklarla ayrılmak istemediğimizi söylediğimizde bir diğer Türk arkadaşı daha geliyor ve can alıcı son cümle ile bizi ikna etmeyi başarıyor. ‘’Türkçe anlatacağımız için çocuklarda anlar sıkılmazlar !’’

Böylece yazmayacağıma söz verdiğim iyi bir fiyata anlaşarak pedicam’lerle parkta 45 dakikalık uzun tur yapmak için ikili ikili yerleşiyoruz. ( 50 $’lık kısa fayton turundan daha cazip oluyor – bu kadarını söyleyeyim bari )

central parkÖnce, Romalı aristokratlar olarak kendimizi kölelere taşıttırıyor gibi hissetsem de dikkat edince aslında fazla ağırlık taşımadıklarını, sık durduklarını ve güzergahı genelde yokuş aşağı gibi ayarladıklarını anlayarak rahatlıyorum.

Central Park, güzel, büyük, bakımlı bir park ve sabah vaktinde bile bayağı kullanan insan var. Herkes kendi tercihine göre farklı bir şey yapıyor. New York’un ‘’arka bahçesi’’ olarak adlandırılan bu 340 dönümlük yeşil alan, 1858’de tasarlanmış ve düzenlenmesi 16 yıldan fazla sürmüş. 500.000 çeşitten fazla ağaç ve bitki dikilerek, eskiden bataklık olan alanda da bir gölet oluşturulmuş.

Parkın görülmesi gereken noktaları; ‘’reservoir’’ adı verilen beş gölün en büyüğü, yaz aylarında New York Philarmonic orkestrasının konserler verdiği 5 central parkdönümlük oval çayırlık Great Lawn, süslemeli teras ve çeşmesinin sunduğu romantizm ile parkın ilgi odağı olan Bethesda Terrace.

Parkta ayrıca, Belvedere Castle isimli bir kayalığın üzerinde yer alan 19.yy tarihli şatoda parkın zengin çeşitlilikteki yaban hayatına ait sergiler izlenebiliyor. Çocuklara yönelik ise, yaz aylarında altında masal anlatma etkinliklerinin yapıldığı Hans Christian Andersen Heykeli ve üç iklim alanı ve 100 den fazla hayvanın bulunduğu bir Central Park Zoo ( Central Park Hayvanat Bahçesi ) bulunuyor.

Sivaslı Nihat ve Hataylı Hakan, pedicam ‘lerle bizi gezdirirken bir yandan da park hakkında bilgi veriyorlar ancak her noktayı, her köşeyi orada çekilmiş bir filme yada diziye bağlıyorlar. ‘’Evde Tek Başına filminde güvercinlere burada yem verildi, Bebek Firarda filminde bebek şurda yürüdü, Balto şurdan atladı, Gossip Girl’de bu çeşme önünde buluştular v.s.v.s. şeklinde bir sürü bildik bilmedik film daha.

Bir iki derken neden her yeri bir film bazında izah ettiklerini sorarak aslında bizi çok da ilgilendirmediğini söylüyoruz. Turistlerin ve özellikle Amerikalıların filmlerin geçtiği mekanlara central parközellikle meraklı olduklarını ve kendisinin de epey ilgi gören Carrie Bradshaw ( The Sex and the city ) turundaki tüm mekanları ezbere bildiğini söylüyor Nihat, belli ki bu bilgileri bilmenin büyük bir avantaj olduğunu düşünerek gurur dolu bir tavırla. 6 yıl önce New York’a geldiği için de Türkçeyi biraz unutmuş olduğunu iddia ediyor. ( Central Park Tours nihatatmaca@hotmail.com )

Parkta görülüp görülebilecek her yerin, çevredeki her yapının filmler bazında anlatılışına ve insanların park ile değil film çekilen noktalar ile ilgilendiklerine şaşırıyoruz, gençlerde bizim şaşırmamıza şaşırıyorlar. New York’u meşhur eden filmler ve filmlerde gösterilmek istendiği gibi yansıtılıyor kareye, bu nedenle gelip görünce anlıyorsunuz ki gördüğünüz filmler ile alakası yok, her film de olduğu gibi sadece bir illüzyon yaratılmış.

central parkHalbuki Central Park güzel bir yeşil alan, filmlerle desteklenmeye ihtiyacı yok, tam ortasındaki Bethesda Terrace’ın romantik büyüsü de bu güzelliğe güzellik katıyor. Öyle anlıyoruz ki, olmayan bir tarihi kült filmler ile doldurmaya çalışarak kendi tarihlerini yaratıyorlar.

Turun sonunda hafif bir yürüyüş rampası ile Strawberry Fields bahçesine çıkılabiliyor. Bahçe, John Lennon’un Yoko Ono ile yaşadığı ve kapısında hayranı tarafından vurulduğu Dakota apartmanlarının bulunduğu 72.west Street çıkışına çok yakın bir konumda. Bahçe Yoko Ono tarafından Lennon onuruna düzenlenmiş ve bir hatıra mozaiği yapılmış.

İzmir 9 Eylül Üniversitesi İşletme mezunu olup New York’a staj yapmaya gelmiş ve bu işte çalışarak harçlığını çıkarmaya çalışan Hataylı Hakan, Amerikalıların daha ziyade güvenlik ve daha IMG_1987elit bir hizmet sektöründe çalıştıklarını anlatıyor, bizim fazla filmlerle ilgilenmediğimizi fark edip farklı sorular sormamız üzerine. Ve New York’da söylendiğinin aksine 100 USD ile uzun süre yaşanamayacağını, bizimde fark etmiş olduğumuz üzere bu şehirde hayatın aslında oldukça pahalı olduğunu söylüyor.

Bayağı sohbet ettiğimiz gençler parkın yarısına yakınını gezdiriyorlar ve bolca fotoğraf çekmemiz içinde sıkça mola veriyorlar.

Upper East Side

Gençlerden ayrıldıktan sonra parkın çevresinde yer alan pek çok müzeden hiçbirini seçmiyoruz. Oysa batı dünyasının en büyük sanat koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapan Guggenheim_Museum_NYC_326503630_7378975987[1]ve 5000 yıllık kültür tarihini kapsayan Metropolitan Museum of Art, Frank Lloyd Wright’ın eseri olan binası bile başlı başına bir sanat eseri olan çağdaş sanat eserlerinin yer aldığı Guggenheim Museum ve American Museum of Natural History ( Doğal Tarih Müzesi ) görülmeye, en azından bir göz atılmaya değer hazineler. ( MOMA’yı da unutmamak gerek ) Ancak çocuklarla sanat müzesi gezme imkanı yok, Doğal Tarih Müzesi’ni de çok yakın zamanda Londra’da gezdiğimiz için parkın orta güney çıkışında yer alan Hayvanat Bahçesinin kafeteryasında oturarak bir şeyler atıştırıyoruz sadece.

Bu arada şöyle bir girip çıkarak göz attığımız Upper East Side sokakları 5.Cadde den daha az gösterişli ama daha kibar, şık ve elit görünüyor gözümüze. New York’un seçkin tabakasından varlıklı aileler bu bölgede yaşıyorlar. Bazı büyükelçiliklerde yine bu bölgede, görkemli 11nabe600.1[1]malikanelere yerleşmiş durumdalar. New York’un seçkin tabakası, alışveriş için özel butik mağazaların bulunduğu Madison Avenue ve Park Avenue’yu kullanıyorlar.

Central Park ile 5.Cadde köşesindeki metro durağından metroya binerek 42.caddeye inmek amacımızken metronun para yükleme otomatı bozuk çıkıyor. Biz aptal aptal nasıl yapsak diye dönenirken bir zenci yanımıza gelerek 10$ karşılığında hepimizi turnikeden geçirmeyi teklif ediyor. Biraz ürksek de başka çare yok gibi göründüğünden mecburen kabul ediyoruz. En az 4-5 tane olan kartlarından birini sokup diğerini çıkarıp allem edip kallem ediyor ve hepimizi geçiriyor  ve sorumlu davranıp hepimizi turnikeden geçirdikten sonra parayı talep ediyor.

upper-east-side-photos-001[1]New York pahalı bir şehir ve herkes bir şekilde yaşamanın, kolay para kazanmanın yolunu bulmuş gibi. Bizimle metroya binmeyip sadece bizi geçiren bu adam, bir tesadüf müydü yoksa kasıtlı bozdukları otomat başında kek turist avlayan bir avcı mı sorusu, karanlık ve kasvetin ürkütücü bir gizem kattığı New York sokaklarının bir bilmecesi olarak kalıyor.

Metroyu beklemek üzere aşağı inip tam bir banka oturacakken bu seferde bankta oturan bir başka Afro-Amerikalı, Çağan’ı görünce ‘’Heyy man! You look like your mother ‘’ ( Hey adamım, annene çok benziyorsun )( benzemez halbuki ) diyerek pek bir samimiyetle bizi karşılıyor. Genelde tarzlarını samimi, rahat ve arkadaşça bulduğum Amerikalıların, Afro-Amerikalıların yer aldığı tenement-photo[1]filmlerde sıkça duyduğumuz  ‘’hey adamım ‘’ klişesini bizzat yaşayacağımız aklımıza gelmemişti doğrusu. Adamımız, nereden geldiğimizi sorarak bize yer veriyor ve Türkiye adını duymamış olduğunu da konuyu devam ettirmeyerek belli ediyor.

Hell’s Kitchen

Times Square’de inerek 42.West caddesine dalıp, Hell’s Kithcen adı verilen ve şu sıralar yeni açılan restoranları ile popülerlik kazanan bölgeden boylu boyunca ilerleyerek batı kıyılarına, 76-96 numaralı rıhtımların ( Pier )olduğu sahil kesimine çıkmaya çalışıyoruz. Broadway’ in, 34.batı caddesinden, 59.batı caddesine kadar olan batı ve sahil kesimi, Hell’s Kitchen bölgesi olarak adlandırılıyor.

42.West Caddesi boyunca, Mme Tussaud ve Ripley’s Beleive İt Or Not Müzeleri bulunuyor. Biz her ikisini de Londra’da gezdiğimiz için ilgilenmiyoruz ama her ikisi de eğer daha önce görülmedi ise, IMG_2651kaçırılmaması gereken, eğlenceli ve çocuklarında iyi vakit geçirdiği müzeler. Vakit varsa kesinlikle New York programına alınmalı.

Batı rıhtımlarına gelmekteki amacımız bu limanlardan kalkan gündüz gezinti teknelerine binmek ( gece olanları da var ) ama, inanılmaz bir kuyruk bulunuyor. Yine bileti internetten almadığımız için kendimize kızıyoruz. Kendi kendimize söylenirken çocuklar bir anda gördükleri şey üzerine koşmaya başlıyorlar. Bu dev bir uçak gemisi; İNTREPID. Ailede üç erkek olunca maalesef bu tür savaş oyuncaklarını gezmek mecburi bir durum oluyor ki  benim şato ve saray merakımın öcünü alıyor da olabilirler. Arkalarından ne kadar kandırmak amaçlı rüşvet teklif etsem de kimse beni duymuyor bile.

ıntrepidİntrepid, müze amaçlı karaya oturtulmuş eski bir uçak gemisi ve büyüklüğü ile oldukça etkileyici. Amerikan Donanması adına İkinci Dünya Savaşı boyunca inşaa edilmiş. Vietnam Savaşında ve bazı uzay kapsülleri Mercury ve Gemini’yi kurtarma operasyonlarında görev almış. 1982’den sonra müze gemi olarak ( Intrepid Sea, Air & Space Museum )kullanılıyor. 3388 personel ve 90-100 uçak ile 3 helikopter alabiliyor.

Uçakların kapalı olarak saklandığı hangar, eğlenceli bir sergiye dönüştürülmüş, savaş oyununu sevenlerin gelip buradaki araçlarla ve bilgilerle ilgilenmemesi imkansız gibi. Tabii bir uçak gemisine sahip ülkeler bile sayılı iken bir uçak gemisini geziyor olmak da ayrıca heyecan verici. Uçakların nasıl üst güverteye çıkarılarak pist boyunca sıralandığı ve pistin  sanıldığı gibi küçük olmadığı ama büyük de olmadığı görülebiliyor.

Benim ilgimi ise gönüllü çalışan yaşlı beyler çekiyor. Muhtemelen daha önce gemi mürettebatından olan bu yaşlı gönüllüler ( sırtlarında yazıyor ) çocuklara bilgi kartları v.s. veriyorlar ve gelenlere yol göstererek yardımcı intrepidolmaya çalışıyorlar. Yaşlıların toplumdan kopmaması adına muazzam olan bu uygulamaya hayran oluyorum.

Geminin bulunduğu bölgede metro hattı olmadığı için ancak durağına yürüdüğümüzde bulduğumuz bir taksiye binerek 23.West caddesine iniyoruz. Afrika kökenli şoför yabancı olduğumuzu anlayıp nereden geldiğimizi soruyor. Türkiye cevabı verince, o halde  Fransızca konuşuyor olduğumuzu ve kendisinin de biraz Fransızca bildiğini söylüyor. Ben kibarca Fransızca bildiğimi ama Türkiye’de Türklerin Türkçe konuştuğunu söylüyor olsam da o yine de Fransızcasını göstermek için ısrarcı oluyor. Türkiye, Türk ve Türkçe kelimeleri ise pek bir şey ifade etmemiş gibi görünüyor.

Yol boyu geçtiğimiz puslu sisli bir Hudson Nehri görüntüsüne sahip kıyı alanlarının fazla fonksiyonel kullanılmadığını, bizde su gören çwest-village-west-village-and-chelsea-v16218-1600[1]öplükler dahi kıymetli iken burada pek çok yapının harap ve atıl durduğunu görerek şaşırıyoruz.

Chelsea

Geldiğimiz yer Chelsea Bölgesinin West23.caddesi. 19.yydan kalma kahverengi kumtaşı ve daha alçak katlı blok yapılarla dolu bir semt burası. Daha halk kesimine ve orta gelir düzeyine hitap eden doğal bir yapısı var. Yeni açılan restoranları ile ilgi çekici olmaya başlayan Meatpacking District denilen bir kesime geliyoruz. Yapılar yine nefes almamacasına blok stili olmasına rağmen fazla yüksek katlı olmadığı için daha yaşanabilir, daha hayatın içinde bir hava veriyor. Bazı evlerin de balkonu var burada.

Patsy’s Pizza, New York’ta muhtelif semtlerde birkaç şubesi olan başarılı bir İtalyan restoranı. New York’ta çok başarılı Fransız DSCN1191restoranları da bulunuyor ki genelde de etkin bir Fransız hayranlığı hissediliyor. Bu Avrupa’da yediğinizle aynı kalitedeki restoranlar elbette bir şehir için önemli bir gurur kaynağı ama bir turist olarak gelip, Avrupa mutfağını neden Amerika’da yemek isteyesiniz bu da ayrı bir mesele.

İtalyan, Fransız, Asya mutfağı derken Amerika gerçekte  nerede bulmakta zorlanıyorsunuz. Ancak bizim gibi içi kalınlıktan hemen hemen hiç pişmeyen ve lezzet yoksunu Amerikan klasiği hamburgerleri yiyemeyen çocuklu aileler veya Et Restoranlarında köfte bulamayacakları için T-Bone asla yemeyecek olan Antep kökenli aileler için en iyi seçenek, İtalyan restoranları. Halbuki, BLT steakhouse, Gallager’s ve….. i gibi et restoranları özellikle denenmesi gereken et restoranları.

DSCN1150Büyük bir mutfak zenginliğinden gelen bir Türk için, dünyanın geri kalan pek çok yerinde olduğu gibi Amerika’da da yemek aslında bir problem. Pek çok şey ya aşırı derecede tatlı şekerli ya da aşırı derecede tatsız. Sağlıklı yemek aramaktan ikinci gün vazgeçiyorsunuz zaten ve amaç sadece yenilebilir lezzette bir şeylerle karın doyurmaya dönüyor. İddialı restoranlara ise ne gidecek vaktimiz ne de çocuklarla bir şansımız var.

Sonuç olarak bildiğimiz bir şey yani pizza yiyelim bari diyerek Patsy’s Pizza’ya giriyoruz. Samimi ortama sahip restoranın kibar garsonu Türk olduğumuzu hemen anlıyor çünkü daha önce İstanbul’da bulunmuş, Taksim ve Çırağan’ı özellikle çok beğenmiş. İstanbul’un daha güzel olduğunu New York’un git git hep aynı olduğunu söylüyor.

Kibar garsonumuza güvenerek orta boy pizzaları büyük boya çevirdiğimizde gelen boyutu görünce pişman oluyoruz. Türkiye’de büyük boy pizzayı rahat bitiren büyük oğlum bile ancak zorlayarak yarısına gelebiliyor. New York’ta yemek konusunda aşırı bir tüketimde söz konusu. Tabak büyük, porsiyon büyük, bardak büyük, mekan büyük. Kaliteli bir mekanın lezzetli, bol malzemeli, malzeme lezzet dengesi güzel ayarlanmış DSCN1186pizzalarını beğendiğimiz için ittirerek biraz zorlasak da maalesef pizzaların yarıya yakını kalıyor.

Çıkışta 10-15 dakika kadar debelenerek, konum değiştirerek, canhıraş taksi arayıp ( metro yok ) zorla bin naz ile alan taksici bizi, 52.caddeye gelmeden 51.caddenin köşesinde, trafiğe girmeden başka yoldan kaçmak için, nasıl olsa yaklaştınız yürürsünüz diyerek zorla aşağı indiriyor. Kısa mesafe diye havaalanından yolcu almayan Türk taksiciler birden gözüme daha sevimli görünüyorlar.

Afganistan-Pakistan-Bangladeş üçlüsünden birinden olan taksicinin ne dediğini anlayabilsem kavga edeceğim ama şiveden iyi bir şey mi söylüyor küfür mü ediyor zor anlaşılıyor. Boşalan taksi diye atlayan bir kadını da bağırarak indirince bizim yapamayıp yuttuğumuz küfürü kadıncağız sallıyor okkalısından sağolsun.

times squareÇocukları otele bırakıp, Tekin ile biraz mağazaları dolaşıp hediyelik bakınalım istiyoruz Midtown bölgesinde. Times Square’de mor şilteyi kapanın spor kıyafetlerle pilates yada onun gibi bir şey yapmak üzere yerlerde oturarak bekleştiğini görüyoruz. Bir firmanın reklam amaçlı etkinliği bu.

Özgürlükler ülkesi kavramı, herkesin rahatça büyük bir metropolün en önemli meydanında oturup topluca spor yapabilmelerinde anlam buluyor. Bizim gibi, neredeyse topluca durmanın dahi yakında yasaklanacağı ya da illaki birileri tarafından politik provokasyona maruz kalacağı ülkelerden gelenler bu duruma ancak yutkunarak ve imrenerek bakıyorlardır.

Şehir ne kadar kapalı, kasvetli boğucu olsa da bir açıdan özgürlük sunuyor ki  yaşamı bir parça çekilir ve anlamlı hale getiriyor.

times squareBir müddet meydanın ortasında bulunan merdivenlerde oturarak başlar mı acaba diye seyrederken merdivenlerin en tepesindeki insanların hareketi dikkatimizi çekiyor. Hareketli haber ekranında tepede durup ekrana baktığınız sürece sizi de kameraya alarak reklamda kullanıyorlar ki halinizi mutlaka dev ekranda görmek istiyorsunuz.

Üç gün olduğu halde hala alışamadığımız akşamüstü olunca otomatik geçilen uyuma modundan ne zaman kurtulacağımızı merak ederek otele dönerken uykulu bir veda sunuyoruz New York City’nin Manhattan’ına.

New York hakkında herkes başka bir şey söyleyebilir. Bizim ilk intibaamız beklediğimizden daha vasat, kasvetli, boğucu ve kalabalık olduğu yönünde gerçekleşti. Çocuklara yönelik müzelerin ve gezi teknelerinin olması dışında, çocuklar için bir şehir olmadığı yönünde fikir edindik. Yakın semtler ziyaret edilebilir, banliyölerin Manhattan ile ilişkisi incelenebilirdi. New York’un sahil times squarekesimi de görmeye değer olabilirdi.

Şu bir gerçek ki New York kapalı mekanlarda yaşamayı sevenlerin şehri. Müze gezecek, çeşit çeşit restoranları, barları deneyecek, her gece bir gösteriye gidebilecek çocuksuz çiftlere ve gençlere sonsuz vaatleri olabilecek bir şehir.

İlk intibaamızın bu kadar olumsuz olduğu bu şehre biz tekrar gelir miyiz bilemem ancak tavsiyem New York’un bir bilenle yada burada yaşayan ile gezilmesi ki aralarda zor bulunabilen güzellikleri göstersin.

Yada boş verip filmlerde hayallerimizin şehrini yaşamaya devam edelim….

HOŞÇAKAL NEW YORK….

amerika-4-gun-orlando-varis

amerika-5-gun-orlando-disney-magic-kingdom

amerika-6-gun-orlando-animal-kingdom-typhoon-lagoon

amerika-7-gun-orlando-hollywood-studios-epcot-blizzard-beach

amerika-8-gun-orlando-universal-studios

amerika-9-gun-kenndy-space-center-miami

amerika-10-gun-miami-everglades-ocean-drive

amerika-11-gun-miami-key-largo-coral-gables

IMG_2674

Paylaşın: