26 Ekim Cuma 2012
Natural History Museum, Buchingham Palace, Leicester Square, M&M’s World
Artık dört günün koşturmacasının verdiği yorgunluk yavaş yavaş kendini hissettiriyor. Sabahları daha az canlı olmaya başlıyoruz. Aniden ciddi oranda düşen sıcaklık da metabolizmaları olumsuz etkiliyor. Ne yapalım Londra büyük, gezilecek çok yer, yapılacak çok şey var. Sonsuza gidiyor gibi görünen bir listem varken değerlendirmeye çalıştıklarımız sadece en belli başlı olanlar, detaya girmek mümkün değil bir haftada.
Bugün, zaman sınırlaması koymadan rahat bir dilimi Doğa Tarihi Müzesi’ne ( Natural History Museum ) ayırıyoruz. Müzenin bulunduğu yer South Kensington, Londra’nın batısında, Hyde Park’ın güneyinde. Aynı bölgede Londra’nın diğer önemli müzelerinden, Royal Albert Hall, Victoria and Albert Museum ve Science Museum’da bulunuyor .
Kensington, Londra’nın en zengin bölgesi. Leydi Diana’nın yaşadığı yasak aşk hikayesi ile adını tüm dünyaya duyurmuş olan Fayed ailesine ait ünlü Harrod’s mağazası ve Mandarin Oriental Hotel bu bölgede. Hyde Park’ın batısında kalan bu bölgedeki Holland Park’ında Londra’nın en güzel parklarından olduğu söyleniyor.
Aktarmalı olarak metro ile ulaştığımız South Kensington’da, metrodan inince, gerek tabelalar gerekse çoluk çocuk dolu bir kalabalığın yönlendirmesi ile, müzeler için özel olarak yapılmış bir yeraltı yaya galerisinden hiç trafiğe çıkmadan istediğiniz müze hangisi ise önüne kadar gidebiliyorsunuz. Yaklaşık bir 10 dakika bu şekilde yürüdükten sonra, yeryüzüne çıktığımızda, kırmızı tuğla döşeli geniş cephesi ile devasa bir yapı bizi karşılıyor.
Müzeye giriş ücretsiz, sadece güvenlik taramasından geçiliyor, isterseniz bazı süreli sergiler için ücret ödüyorsunuz. Müze haritası da 1£ ki kesinlikle alınmasını tavsiye ederim çünkü bir heyecanla nerede olduğunuz bazen karışabiliyor ve kesinlikle hiçbir bölümü atlamak istemiyorsunuz. ( www.nhm.ac.uk )
Ana giriş Central Hall, geniş avlusuna yerleştirilmiş gerçek bir dinozor iskeleti ile sizi nasıl bir müzenin beklediğinin etkileyici bir özetini sunuyor. Diğer bölümler ise renklerle kategorilere ayrılmış. İlk olarak başlanması gerektiği yer olarak önereceğim Red Zone ( Kırmızı Bölge )dünyanın oluşumunu anlatıyor. Mineraller, kayaçlar, kayalar, volkanlar, ilk zamanlara ait fosiller, yeryüzü şekillerinin oluşumlarının basit tematik anlatımları, değerli taşlar v.s.
İkinci kattan zemin kata yayılan Kırmızı Bölge en kapsamlı detay içeren alan olduğu için zamanı iyi planlamak gerekli. Nerden nasıl toplandığına akıl erdiremeyeceğiniz kadar çok detayı anlaşılır bir düzende sunuyorlar. Her yaştan çocukların ve kesinlikle yetişkinlerin kapsamlı bilgi edinmeleri yada bildiklerinizi özgün bir müze anlatımında tekrar hatırlamanın keyifle sunulduğu bir ortam.
Farkında bile olmadan bu bölgede bir gün geçebilir. Ayrıca, Kobe depremi simülasyonu yapan bir küçük odacık var ki özellikle Türkiye’de deprem bölgesinde yaşayanların görmesi ve o anki karşı konulmaz gücü hissetmesi gerekir diye düşünüyorum. 1999 depremini yaşamış insanlar olarak biz seyretmekten huzursuz oluyoruz, çocuklar ise ilk kez yaşadıkları böyle bir sarsıntı karşısında şaşırıyorlar. Artık okuldaki deprem tatbikatlarını daha ciddiye alırlar sanırım.
Central Hall’un doğu kanadında, Kırmızı Bölge’ye komşu Green Zone ( Yeşil Bölge )de, kuşlar, bitkiler, deniz reptilleri fosilleri ( muhteşem )mineraller, genel anlamda ekoloji gibi konular yer alıyor. Batı kanatta, Blue Zone ( Mavi Bölge )da, balıklar, memeliler ve özellikle çocuklar için ilgi çekici olan dinazorlar var. Memeliler odasındaki ortaya asılmış gerçek boyutlu bir balina, müzenin etkileyici sunumlarından bir diğeri.
Pek çok buluntu ile, bir dinozor çeşitliliği sağlamayı ve dinozorlara ait pek çok bilgiyi sergilemeyi başarmışlar. Sanki 100 yıl kadar evvel yaşamışlar gibi dinozorlar hakkında her şeyi öğrenebiliyorsunuz. Bu galerinin sonunda ise herkesin görmek için uzun kuyruklarla sıraya girdiği gerçek boyutlarında özel efektlerle hareket ve ses verilmiş bir T-Rex maketi yer alıyor.Türkiye’ye de gelmiş olan bu maket bence müzenin en zaman harcamaya değmeyecek figürü.
Orange Zone ( Turuncu Bölge )konunun bilimsel yönüne ayrılmış. Dev bir kozanın ( Cocoon ) içinde zoolojik çalılar ve incelemenin bilimsel yöntemleri görülebiliyor.
Her bölge yakınında bulunan üç ayrı kafe var zira zamanı farketmediğiniz için yoruluyor ve acıkıyorsunuz. Museum Shop ( Müze Mağazası ), Dino Store ve Earth Shop isimli farklı konseptte ürünlere yer veren hediyelik eşya mağazası da bulunuyor. Bir küçük dinozor ve müzenin adının olduğu bir su matarası almayı farz sayıyoruz.
Yıllarca özenle toplanmış bilinçli bir çalışmanın sonucunda, hakkı ile dünyanın en ilgi çekici müzelerinden biri olarak tanınan heyecan dolu bir yer. Zamanı iyi planlamak yada kesinlikle bir tam güne yakın zaman ayırmak gerekli çünkü daha girer girmez müzenin etkisine kapılıyor ve her bölümü, her detayı görme isteğinizi engelleyemiyorsunuz.
Geldiğimiz gibi aynı şekilde metro ile dönüp, Westminister durağında iniyoruz. Parlamento Binasının bulunduğu meydandan kuzeye Trafalgar Meydanı’na doğru çıkan Parlament Street ve devamındaki Whitehall Street boyunca yürüyoruz.
Parlamento Meydanı’na bakan ( Parlement Square )iki büyük yapıdan ilkinde, Churchill Müzesi ve kabinenin savaş odaları yer alıyor.( www.cwr.iwm.org.uk )Churchill’in II.Dünya Savaşı boyunca operasyonları yönettiği ve kabine toplantıları düzenlediği yer burası. Japonların teslimi sonrası terk edilmiş halini koruyan bu odalardan başka Churchill Müzesi de gezilebiliyor.
Binaların bitişiği meşhur Downing Sokağı 10 numara. Son derece sade, burası mı gerçekten diye şüpheye düşüp, kapıdaki bir iki muhafızı görünce ancak emin olabildiğimiz bir 17.yy binasındaki bu ev, 1732’de II.George tarafından İngiltere’nin ilk başbakanı R.Walpole’a sunulduğundan bu yana her İngiliz Başbakanının ikametgahı. Dünya daha ziyade, bizde de yayınlanan ‘’Emret Bakanım’’ ve ‘’Emret Başbakanım’’ adlı komedi dizileri ile tanıyor sanırım.
Geçince gördüğümüz, Household Cavalry Museum ( Saray Süvarileri Müzesi ) saray süvarileri ve atlarının tarihsel süreçteki yerlerini anlatıyor. Binanın önündeki geniş manej alanında çalışmalar izlenebiliyor.
Arka fonunda National Galery ( Ulusal Galeri )binası ve ortasında amiral Nelson’un heykelinin bulunduğu Trafalgar Deniz Savaşı anısına adlandırılmış fakat adı kadar büyük bir etki yaratmayan Tarafalgar Meydanı’na geliyoruz. İstanbul’daki Taksim Meydanı gibi şehirde yapılacak, gösteri, kutlama gibi toplu olaylar bu meydanda yapılıyor.
Trafalgar Meydanı‘nın bir kenarını oluşturan Admiralty Arch’tan ( Amirallik Takı )geçerek, günümüzde kullanılan kraliyet sarayı olan Buchingham Palace’ın kraliyet-kortej yoluna çıkıyoruz, The Mall. Londra’nın kraliyet parklarının en eskilerinden olan St.James Parkı’nın içinden geçen bu geniş , ağaçlıklı ve zemini özel döşenerek ayrıştırılmış bu yol, kraliyet geçişlerinin ve tören alaylarının yapıldığı yer.
Buchingham Sarayı, kraliçe Viktorya’nın hüküm sürdüğü dönemden itibaren kalıcı kraliyet konutu olarak kullanılmış. Her yıl iki ay ziyarete açılıyor ve sarayın 775 odasından 20 tane kadarı gezilebiliyor. Turistlerin çoğu ise genelde sabahları 11.30 da gerçekleşen, siyah tüylü kalpak ve kırmızı ceketleri ile bir turist ikonu haline gelmiş Atsız Muhafızların Nöbet Değişim Töreni ‘ni izlemek için toplaşıyorlar.
Trafalgar Meydanı’na uzanan Charing Cross Caddesi üzerinde biraz oturmak için Pizza Express’e giriyoruz ve hayatımızda ilk kez bir fast-food restoranında ‘’ rezervasyon yaptırdınız mı ? ‘’ sorusu ile karşılaşıyoruz. Biraz beklemek ile beklememek arasında tereddütte kalıp birkaç yüz metre ileride nasılsa bir şubesi daha vardır diyerek Leicester Square’e gidiyoruz.
Soho ile Covent Garden’ın tam ortasında kaldığı için zaten bölgede bolca bulunan sinema, tiyatro, gösteri merkezi , restoran, pub, v.s.nin büyük bir yüzdesi sanki bu meydanda toplanmış gibi. Bir Madrid kadar olmasa da İstanbul’dan kalabalık ve hareketli görünen Leicester Meydanı, tartışmasız Londra’nın merkezi.
Pizza Express bulamayınca, sık sık görüp merak ettiğimiz bir başka zincir restorana, Angus Steak House’a giriyoruz. ( www.angussteakhouse.co.uk ) Avrupa’da her zaman, eti işlemeyi bilmedikleri için ve hayvanın cinsi, yapısı az pişirmeye müsait olduğu halde biz alışkın olmadığımızdan illaki iyi pişmiş istediğimiz için saman gibi kupkuru gelen tatsız tuzsuz bir et ve hiç olmazsa ne olduğunu bildiğimiz Fish&Chips yiyoruz. Alternatifli bir şarap listeleri bulunuyor. Sırf meraktan istediğimiz tatlı patates ise, alışabilmek için sürekli yenmesi gereken bir tat.
Restorandan çıktığımız anda, gördüğümüz mağaza bizi haylice şaşırtıyor, bir M&M’S World. Şimdiye kadar Freeshop’lardan mütevazi ölçülerde aldığımız şekerlerin ve sevimli şeker adamcıkların, böylesine büyük bir mağazası, bir dünyası olabileceğini düşünmemiştik. Kaldı ki New York, Las Vegas ve Orlando ‘da da varmış.
Dört katlı mağaza, bir renk ve çikolatalı fıstıksı bir çılgınlık mabedi. Karakterlere yönelik satılan figür, obje, kıyafet ve oyuncakların yanından sakin geçsek de, şekerlerin bulunduğu bölümde artık çocukları zapt edemiyorum. Renklerine göre ayrılarak ince uzun şeffaf tüplere konmuş şekerlerden, tüpün ağzındaki musluğu açarak, elinizdeki torbaya istediğiniz oranda dolduruyorsunuz.
Ya çikolatalı ya da fıstıklı ( yer fıstığı )olmak üzere alt tarafı iki çeşit var fakat renkler ve mekan öyle bir etkisi altına alıyor ki, çocukların kendilerini engellemelerini istemek imkansızlaşıyor. Sonuçta engellenemez ölçüde çok alınca aynı miktarda bir torba fıstıklı da kendileri hediye ediyor.
Çocuklara izin verdiğimiz bu M&M’s çılgınlığından sonra, onlardan da biraz bize izin vermelerini isteyerek, sonsuz seçenekte mağazalar karşısında artık dayanamadığımız bir alışveriş turu atıyoruz.
Akşam, öğlen talep yoğunluğu nedeni ile yer bulamadığımızdan iyice merakımızı cezbettiği için, otelin yakınında, nihayet boş bulduğumuz bir masası olan Pizza Express’e gidiyoruz. Neden yer bulmakta zorlandığımız anlaşılıyor, lahmacun gibi incecik pizzalar çok lezzetli, seçkiler çeşitli ve lezzet dengesi gözetilerek hazırlanmış. Tatlılardan özellikle kuplar, büyüklüğü ile öncelikle göz doyuruyor, incirli tatlı ise son derece değişik ve mükemmellik mertebesinde güzel .
Daha önceki günlerde denemiş olsaydık her iki günde bir gelmemiz kaçınılmaz olurdu….
natural-history-museum-ingiltere-londra
londra-2-gun-west-end-marylebone
londra-3-gun-soho-covent-garden
londra-4-gun-tower-hill-high-tea
londra-6-gun-hyde-park-mayfair-st-james
londra-7-gun-greenwichbanksidesouthbank