20 Haziran Cumartesi
Universal Studios, Melrose Avenue
Yorgunluk ve yetersiz uyku neticesinde bu akşam deliksiz bir gece geçirince artık ikinci sabaha zinde ve dinlenmiş olarak kalkıyoruz. Otelin zengin çeşitli ve şarklı ziyaretçilere hitap eden kahvaltısıyla kendimize bir ziyafet çekiyoruz.
Bugünün planı çocuklara yönelik. Los Angeles’a gelip, doğduğu yerde Universal Stüdyoları Eğlence parkına gitmemek olmaz. Çocukluğumuz bu park hakkında anlatılan gençliğimizin fenomeni, ‘’Jaws’’ın saldırdığı stüdyo turu reklamlarıyla geçti.
Universal Studios Eğlence parkı şehrin tepelerine doğru yaklaşık yarım saatlik bir mesafede yer alıyor. Yol FWY2 den gidiyor ki sağlı sollu güzel bir cadde, beğeniyorum. Bulunduğu konum Universal Cıty olarak geçiyor. Çünkü bu büyük şirketin merkezinin bulunduğu yer burası. Yani eğlence parkı haricinde film sektöründe çalışan pek çok kişi, aslında oraya çalışmaya geliyor. http://www.universalstudioshollywood.com/
Şehrin tepelik bir noktasında yer aldığı için bu ilk yapılan park, iki kat halinde. Farklı kotlarda iki ayrı sektör diyelim. Asansörler ve yürüyen merdivenlerle bölümler arası geçiş yapabiliyorsunuz. Parkın tüm özellikleri diğer parklardakilerle aynı. Fazla büyük bir park değil ve fazla oyun yok ama bu durum avantajlı olarak daha az yorulmanızı sağlıyor ve daha az zaman harcıyorsunuz.
Araba parkı için üç ayrı seçenek yapmışlar. Front GATE – yani giriş kapısına en yakın park etme imkanı 40 dolar, ona göre sizi yönlendirip hemen girişin önündeki açık otoparka sokuyorlar. Orta mesafe uzaktaki park – 25 dolar, sizi biraz uzağındaki bir başka otoparka yönlendiriyorlar. Ve uzak mesafe park ise 12 dolar, nereye gönderiyorlar bilemiyorum. Yada aşağılarda Universal City yolunun en başında 1-2 dolar karşılığı ‘’public ‘’ belediye otoparkına bırakabiliyorsunuz arabanızı. Bu durumda ise ücretsiz çek çeklerle yukarı girişe gelebiliyorsunuz. Metro ile gelince de indiğiniz nokta burası oluyor ve yine belli saatlerde kalkan çekçeklere biniyorsunuz.
İsterseniz internetten ya da kapıdan bilet alabiliyorsunuz. Park girişinin sağ tarafında içeri girmeden Universal City Walk yer alıyor. Burası akşam geç saatlere kadar şov, konser ve gösterilerin yapıldığı, bar, kafe ve restoranların bulunduğu isterseniz parka hiç girmeden de kullanabileceğiniz yeme-içme bölümü.
Parkın içinde her iki katta da ( Upper lot, Lower Lot ) restoranlar, kafeler, hediyelik mağazaları, şov tiyatroları ve tabi ki oyunlar bulunuyor. Amerika’daki eğlence parklarının en beğendiğim özelliği ise tekerlekli araçlarla ( engelliler, yaşlılar, sakatlar, bebekliler ) oyunlara girebiliyor oluşunuz. Muazzam bir eşit hak dağılımı.
Üst kat- Upper Lot’ta, Despicable Minion’ların treni, Simpson’ların treni, Shrek treni, Animal Actors denilen evcil hayvanların gösterisi ( pek eğlenceli oluyor )King Kong’un dahil olduğu kısa stüdyo turu, özel efektlerin anlatıldığı Special Effects Stage ve konusunda ödül almış Water World Sahnesi şovu bulunuyor.
Nispeten daha korunaklı ve ayrı bir bölümde ise küçük yaş grubuna yönelik Fun LAND ve Dinoplay oyun alanı yer alıyor ki bu bölgenin sadece renkleri ve cümbüşü de küçük çocuğunuz olmasa bile bir göz atmanızı gerektirecek kadar cezbedici.
Orlando’daki parklardan bir diğer fark, sizlerle resim çektiren karakterler. Orlando’daki parkta bu iş çok ciddi ve karakterlerin canlandırılması çok başarılıyken burada ortada resim çektirecek çok az karakter var ve onlarda maalesef zayıf hatta karikatür gibi kalmışlar.
Dikkat edilmesi gereken bir konu ise suyun park içinde 6.45 dolar olması. Hava çok sıcak olduğu için maalesef deli gibi su içiliyor, biz de biraz su içen bir milletiz. Başkaları buzlu kolalarla filan idare ederken bizim çocuklar galonla su götürüyor. Güneş kremi almış olmamız akıllıca oluyor çünkü açıkta kalan kol ve bacaklar siz fark etmeden haşlanıveriyor özellikle narin tenli çocukların hiç şansı yok. Bir gün önce almış olduğumuz şapkalarımızı da her seferinde öpüp koklayarak başımıza takıyoruz. Çünkü bütün gün güneşin altında güneş gözlüğü bile yeterli olamıyor.
Bu tür parklarda ‘’biz gideriz tersine’’ usulünün kısa zamanda çok oyunu hızlıca ve kuyruk beklemeden deneyimlemekte etkili olduğunu öğrendik. Bu nedenle erken gelince genelde kalabalığın yarısının dağıldığı kahvaltı mekânlarını es geçerek ilk iş, daha önce Orlando’da önündeki 2 saatlik kuyrukları aşamadığımız için Çaka’nın pek bir içerlediği Transformers trenine koşturuyoruz. Yani herkes üst katı gezerken biz alt kata koşturuyoruz.
Üç boyutlu ya da 4-5 boyutlu bir film bu. Transformers’ların dövüşlerinin ortasında kalıyorsunuz. Koltuğunuz da hareket ettiği için birebir canlı yaşıyormuş hissini çok iyi duyumsuyorsunuz. Özellikle yüksek bir yerden yere çakılma anında çocukları ne kadar çok sevdiğimi ( ! )yüksek sesle haykırdığımı hatırlıyorum. Bu aşamadan sonra eğlence parklarına bir daha girersek – ki çocuklar büyüdü girmeyelim artık- benim için sadece görsel şovlar olacağı kararını veriyorum.
Alt katta yer alan Mummy – mumya trenine bu parkta da cesaret edip giremiyoruz. Nbc Universal bölümünde, filmlerde kullanılmış efekt ve kıyafetlerle Universal’in geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı sergileniyor.
Erken gidince, Front Line denilen ilave ücretle kuyrukların önüne geçme alternatifine gerek kalmıyor. Jurassic Park treni ne biniyoruz. Tek sulu ve ıslatan tren bu. Tarih öncesi ormanlarında dinozorların arasında dolaştırarak en sonunda bir şelaleden düşürüyor. Çok da fazla ıslanmıyorsunuz. Zaten hava hemen kurutuyor.
Yanındaki Funland’de kısa bir süre küçük çocukları seyrediyoruz. Özellikle mayolu ya da çıplak ortaya salınan çocuklar suyun ve eğlencenin dibine vuruyorlar resmen.
Alt katı bitirince yukarıya çıkarak artık ilerlemeye başlayan vakit nedeniyle kaderimize razı olmayı kabul ediyoruz. Bu arada gösterilerin ve stüdyo turlarının belli saatleri var. Biletle birlikte bir broşürde size veriliyor. Onları takip ederek bu zamanlara uymak durumundasınız. Bizde planımızı bu şov saatlerine göre ayarlamaya çalışıyoruz.
Büyük stüdyo turu, otobüslerle yapılan 45 dakikalık bir gösteri. Sizi parkın dışında arka taraflara bir yerlere götürüyorlar. Burada halen bazı filmlerde kullanılan küçük setler var. Bir Meksika kasabası tüm sakinliğiyle sizi seyrederken bir anda sel basabiliyor. Bir Western kasabasında kovboy filmlerinden hatırladığınız basit ahşap yapıların ön yüzleri bir silah düellosunu bekliyor.
Patlayarak düşmüş ve parçaları dağılmış uçak kalıntısı oldukça gerçekçi ve halen bazı filmlerde kullanılıyormuş. Gençliğimizin fenomeni Jaws’ın kasabasının da yanından geçiyoruz ama artık günümüz teknolojileri ve canavarlarından sonra yaşlı Jaws etkileyici gelmiyor. Filmleri bilmeyen çocuklara ise hiçbir şey ifade etmiyor. Aptal gibi korkmuşuz yıllarca.
En son girilen hangarda ise King Kong gerçekten başarılı bir canlandırmayla sizi tek dişi kalmış Jaws’tan daha fazla etkilemeyi başarıyor.
Filmlerin arka yüzlerine yapılan bu eğlenceli turdan sonra Shrek trenine binip biraz gülümsüyoruz ve tüm Amerika’da olduğu gibi dışarıdan küçücük bir kafeterya gibi görünen ama içeri girince sonsuz salonları olan bir yerde, klasik Amerikan lezzetleri- hamburger, nugget, pizza v.s. atıştırıp park eğlencesine devam ediyoruz.
Special Effects şovunda, bu sefer mekanları değil, filmlerdeki bazı sahnelerin nasıl yaratıldığını anlatıyorlar. Örneğin denizde fırtınaya yakalanma, bombardımana maruz kalma v.s. Daha kısa, daha basit ama eğlenceli bir görsel şov oluyor.
Parkın ‘’en’’ noktası kuşkusuz Water World şovu. Bu şov için neredeyse birebir sahne yeniden yapılmış. Ve filmin saldırı bölümünü çalışan aktörler bire bire yakın sahneliyorlar. Geniş bir amfitiyatroya oturuyorsunuz. Oturduğunuz bölümün ne derece ıslanacağı yerlerde gösteriliyor. Uymak gerekli çünkü önlerde gerçekten ıslanıyorsunuz hatta ıslanmazsanız gelip kovayla su dökerek ıslatıyorlar. Islanma
meraklıları özellikle öne doluşuyor. Şov öncesi kötü adam ( smokers) karakterindeki animatörler çıkarak sizi gaza getiriyorlar ve aniden şov başlıyor. Gerçekten çok iyi kurgulanmış, çok iyi düzenlenmiş başarılı bir gösteri ve parkın doruk noktası olduğu da bir gerçek, aldığı ödülü hak ediyor.
Şovdan çıkınca artık yorulmuş olduğumuz için çocuklar dahi başka bir oyuna girmek istemeyince Los Angeles’a biraz daha zaman ayırmak üzere parktan çıkıyoruz. Ailecek yaşlanmışız galiba.
Melrose Avenue
Los Angeles’ta son olarak Beverly Hills sınırlarını belli eden ikonik yazı önünde resim çektirdikten sonra birazda Melrose Avenue taraflarını şöyle bir dolaşıyoruz. Bu bölge Hollywood mahalle sınırlarında kalıyor ve orta üst gelir grubuna hitap ediyor. Evler Beverly tarafındakilerin bir boy küçüğü. Cadde üzerindeki mağazalar daha ziyade tasarım mağazaları. Muhit hoş, soğuk ve ulaşılmaz değil daha elle tutulur bir havası var. Burada nispeten açık alanı olan kafe restoran grupları var ve açık alanı olan yerlerin önünde de kuyruklar görüyoruz. Biraz gençlerin takıldığı bir muhit sanırım.
Caddenin sonunda Paramount Pictures yer alıyor. Önüne kadar gidiyoruz. Aramak y ada saatlerini öğrenmek koşuluyla bu stüdyoları da gezmek mümkün oluyor diye biliyorum ama biz teşebbüs etmiyoruz. Sony Pictures ve Warner Bross Pictures stüdyo turları da bulunuyor. Bazı televizyon programlarına da katılmanız mümkün , The Ellen Degeneres Show örneğin.
Los Angeles geneline bakınca sokaklarda öyle dolaşılacak ve görülecek bir şey yok, sıra sıra binlerce güzel ev ve malikane dışında. Gezilecek yerler genelde gösteri mekanları daha ziyade. Tiyatrolar, sinemalar, konser ( Walt Disney Concert Hall )veya maç binaları. ( Super Bowl – Griffit tepesine çıkarken yada Dodger Stadyum turu ) Bu nedenle hayat sokaklarda değil kapalı mekanlarda akıyor ve paparazzilerin neden sokakta rastladıkları bir ünlünün fotoğrafına asıldığını şimdi anlıyorum. Sokakta yürümek o kadar nadide ve nedensiz bir şey ki, çekiyor olmalılar yada görebilecekleri başak bir yer yok.
Sokak alışverişleri ve belli bir iki Avm dışında Camarillo Premium Outlet olduğunu hatırlatayım. http://www.premiumoutlets.com/mall/camarillo Amerika’da gezilecek en güzel yerlerin başında inanılmaz ucuzluğuyla bu tür outlet’ler geliyor. Bunu da benim kadar alışverişe meraklı olmayan biri söylüyorsa dikkate alın derim.
Grammy Museum’dan başkası için kendimde bir cazibe yaratamamış olsam da pek çok müze var elbette. Herkes kendi zevk ve ilgi alanına göre bir müze bulabilir diye düşünüyorum eğer Los Angeles’a müze gezmek için geldiyseniz.
Los Angeles’taki son gecemizde ne yedik ne yaptık tuhaf bir şekilde hiç hatırlamıyorum ama yarın yola çıkmak üzere toplandığımızı biliyorum.
Bu arada balkonda otururken Los Angeles semalarında aynı anda 12 uçağı havada gördüm…..
bati-amerika-1-gun-ucus-otele-varis
bati-amerika-2-gun-los-angeles-santa-monica-hollywood
bati-amerika-4-gun-pacific-highway-coast-san-diego
bati-amerika-5-gun-san-diego-harbor-outlet
bati-amerika-6-gun-san-diego-seaworld-gaslamp-quarter
bati-amerika-7-gun-san-diego-coronado-la-jolla
bati-amerika-9-gun-las-vegas-grand-canyon-hoover-dam