BATI AMERİKA – 2.gün LOS ANGELES, Santa Monica, Hollywood

• Tweet
• Pin It

19 Haziran Cuma

Dowtown, Staples Center, Route 66, Santa Monica Pier, Santa Monica 3rd Street Promenade, Hollywood Bulvarı, Sunset Bulvarı, Beverly Hills

Otelin kahvaltısı çok zengin. Daha önceki Amerika deneyimimize göre son derece başarılı. Adına uygun şekilde uluslararası büfelere göre dizayn edilmiş. Uzakdoğu bölümü ayrı, İskandinav olarak somon, Yunan, Türk ve Arap olarak beyaz peynir, yeşil-siyah zeytin, humus, helva, lavaş gibi tanıdık lezzetler bulunuyor. Amerikan klasikleri de elbette mevcut, domuz pastırma, pankek, çırpılmış yumurta, mısır gevreği v.s. Meyve bol ve çeşitli. Çok beğeniyoruz. Demek ki Amerika da İntercontinental otellerde kalmak lazım. Biraz reklam gibi oldu ama işin gerçeği bu.

Ziyaret edeceğimiz her şehre üç gece gibi bir süre ayırdık. Belki kısa ama gelmişken gitmek istediğimiz yer çok ve mesafeler uzun olunca başka çare kalmıyor. Bu nedenle bugünkü amacımız Los Angeles’ın belli başlı görülecek yerlerine ulaşıp Los Angeles’ı bitirmek. Oyalanmadan çıkıyoruz.

Ana ulaşım yolu ( İ 10 ) otoyolu ama her daim trafik var. Çünkü şehir, Los Angeles- Long Beach- Santa Ana şehirsel bölgelerinin birleşimiyle 18 milyona varan bir nüfusu barındırıyor ve dünyanın en büyük metropoliten bölgelerinden biri. Bu özelliği, ismi İspanyolcadan Los Angeles’in kelime anlamı olan ‘’Melekler Şehri’’ olmasıyla örtüşmüyor.

1800’lü yılların sonlarına kadar nüfusu on binlerde olan şehir, petrol yataklarının keşfedilmesi ve Kaliforniya kuzeylerindeki altın madenlerinin bulunmasıyla, git gide kalabalıklaşmaya başlamış. 1920’li yıllarda sanat ve eğlencenin tüm ülke genelinde öncüsü olmuş.  New York’un klasik Broadway’ine karşı Hollywood sineması gelişmiş. Bugün Hollywood tüm dünya genelinde önemli ve çok büyük bir sektör.

Dowtown, Staples Center

İlk durağımız Çağan’ın talebiyle Dowtown bölgesi oluyor, birazda yol bizi o tarafa götürdüğü için önce şehrin ticari kalbinden başlamak durumunda kalıyoruz. Otele fazla uzak olmayan bu bölge kalabalık da olsa otobana çıkmazsanız bir labirentte saklı peyniri bulmaya çalışmak gibi. Şehir planı klasik düz Amerikan şehirlerinde olduğu gibi ızgara sistemi olsa da her yola girilmiyor, her yerden dönülmüyor.

Downtown, bir şehrin olması gerektiği gibi ticari binalarının ve iş merkezlerinin toplandığı yüksek katlı yapıların topluca yer aldığı, otoban yollarla ve metroyla ulaşımın sağlandığı bölge. Los Angeles’ta bu bölge, şehrin asıl ritminden uzakça kalmış, hatta neredeyse var mı var denmesi için yaratılmış kadar sönük ve ufak.

İlgi çekici bazı bar ve restoranların yer aldığı Figuera Street üzerinde LA Live Eğlence Merkezi ve Los Angeles Convention Center ile yan yana bulunuyor, sevgili oğlumun özellikle ve ilk olarak görmek istediği bu spor merkezi.

Staples Center, Los Angeles’ın en büyük spor salonu, 1999’da açılmış. Basketbol, buz hokeyi, futbol ve konser gibi etkinlikler yapılıyor. Staples Center’ın 19.000 seyirci kapasitesi var, konserler ve boks maçlarında kapasite 20.000’e çıkıyor.

Bu arena, iki NBA takımına ev sahipliği yapıyor ki bizi ilgilendiren kısım da burada başlıyor; Los Angeles Lakers ve Los Angeles Clippers. NBA takımlarından Los Angeles Sparks’ın sahası da burası. Ayrıca Los Angeles Kings Ulusal Hokey Ligi (NHL) ve Los Angeles Bayanlar Ulusal Basketbol Birliği (MLB) maçlarına da hizmet veriyor. Binanın ön girişinde Oscar de la Hoya ve Michael Jordan gibi efsanevi oyuncuların heykellerini koymuşlar. İçeride LA Lakers’a ait küçük bir müze ve basketbol meraklıları için süper ürünler sunan, hiç de ucuz olmayan bir mağaza var.

Route 66

Tekrar ( İ 10 ) otoyoluna çıkarak bu sefer batıya, okyanus tarafına gidiyoruz. Yolun tam anlamıyla fiziksel olarak bittiği yer okyanus. Yol, Santa Monica Pier denilen iskele’de son buluyor. Bu yol aynı zamanda nostaljik yol 66 ( Route 66 ) denilen, 1926-1985 yılları arasında var olmuş, ABD’nin birçok eyaletini kat eden ünlü tarihi ve turistik otoyol. Hakkında pek çok film, şarkı ve dizi yapılmış. Disney/Pixar’ın Cars ( Arabalar ) animasyon filmi bu yolu bizlere tanıtan ve sevdiren en tatlı aracı oldu şüphesiz.

“Amerika’nın Ana Caddesi ” de denilen Orijinal yol, Şikago İllinois’den başlıyor, Missouri, Kansas, Oklahoma, Teksas, New Mexico, Arizona ve Kaliforniya eyaletlerini kat ederek, Los Angeles şehrinde sona eriyor. Ülkeyi ve neredeyse kıtayı doğudan batıya geçen yolun uzunluğu 3.940 kilometre. “U.S. Route 66 “, 1985 tarihinde ABD Karayolları Sistemi” nden çıkartılmış ve bu tarihi yol yerini, bizim bugün kullanmış olduğumuz ( İ 10- İnterstate 10  ) “Eyaletler arası Otoyol Sistemi ” ne bırakmış.

Santa Monica Pier

Yolun noktalandığı Santa Monica Pier, Los Angeles’ın okyanus kıyısı boyunca uzanan Santa Monica plajı ve Venice Plajı ( Venice Beach ) arasında yapılmış, İngiliz usulü büyük bir rıhtım. Her iki taraftaki uzayıp giden plajlarda denize girenler, istemediğin kadar çok kumun tadını çıkaranlar var. Ancak açılıp şöyle kulaç kulaç yüzen yok ve insanı ürkütecek kadar sık aralıklarla da cankurtaran kuleleri var. Denizi kullananlara şöyle bir bakınca asıl sorunun köpekbalığı korkusu olmadığını düşünüyorum, sorun okyanusun güçlü dalgalarında.

Yanında geniş bir ücretli otoparkı olan rıhtım, İngiltere’deki muadillerinden daha büyük, daha uzun ve daha geniş. İskele, fast food’cular, hediyelik eşya satanlar, kumar makineleri oynatanlar, kafeler, şekerciler, küçük lunapark eğlenceleri tarzı bir yapılanmaya sahip. Denizin içlerine sokulan bu tarz yapılarda amaç, eğlencenin de olduğu bir park alanı gibi kullanarak hoşça vakit geçirip aynı zamanda denizi yaşayarak iyotundan istifade etmek.

Bubba Gump karides te ( Forest Gump’ta anlatılan ) yemek için yer bulamayınca mecburen dışarıda çok cazip görünen uzay köpüğü dondurmalarla şekerli patlamış mısırlardan alıyoruz. En ucuna kadar gittiğimiz iskelenin sonunda bazı adamlar balık tutuyor ve biz geldiğimiz anda bir tanesi büyükçe bir vatoz yakalıyor.

Santa Monica 3rd Street Promenade

Gerisin geri dönerek, güzel kafelerin park ve okyanus manzarasına karşı sıralandığı Ocean Avenue’yü geçip, 3rd Street’ e ilerliyoruz. ‘’Santa Monica Place’’ isimli alışveriş merkezinin tam karşısına denk gelen bu cadde, yaya alanı olarak araca kapatılmış bir açık hava alışveriş caddesi. Güzel yeme yerleri ve güzel mağazalar var.

Göz atmak için ilerlerken, bir şapka mağazasına girerek, bu gezimiz için alıp alacağımız en gerekli ve lüzumlu şeylerin alışverişini yapıyoruz; herkese bir şapka. Çünkü gezinin bundan sonraki kısımlarında iklim şapkayı bir an olsun kafamızdan çıkarmaya el vermiyor.

Santa Monica genel olarak bir deniz kenarı yerleşiminin tüm rahatlatıcı unsurlarını taşıyor, uzun geniş kumsallar, alabildiğine mavi okyanus, geniş ferah parklar, keyfe keder kafeler, kayan, dolaşan, sörf yapan, bisiklete binen, ne iş yapıyordur bunlar diye sorduğunuz umarsız insanlar… Bu yönüyle Santa Monica Los Angeles’ta beğendiğimiz bir muhit olarak zihnimizde yer ediyor.

Griffit Observatory, Hollywood

Santa Monica’dan yine ( İ 10) yoluna vurarak gerisin geri dönüp, ( İ 5 ) yoluna geçerek Los Angeles’ın tepelerine Griffit Park’a çıkıyoruz. Şehrin sırtını dayadığı bu tepelik alanda, meşhur, pek çok Hollywood yapımı filmde kendi reklamlarını yaptıkları, dağa monte edilmiş dev Hollywood yazısı bulunuyor ve  en iyi görülebildiği nokta da Griffit Observatory’nin bulunduğu nokta olarak belirtiliyor.

Griffit Gözlemevi , parkın tepelik kısmında konumlanmış bir rasathane, isterseniz gelip yıldız gözlemi yapabiliyorsunuz. Gün ortasında arabayı yol kenarlarına bıraktıracak kadar talep görmesi, turistlerin Hollywood yazısı merakı. Karşıda bir başka tepe üzerinde olan aslında dev yazı maalesef o kadar uzak ki evet belki zorlarsanız görülebiliyor ama hiçbir resimde ne olduğu anlaşılacak şekilde çıkamıyor.

Belli ki doğru nokta burası değil, daha çok yaklaşmak için park içinde daha fazla yol almak lazım. Aslında güzel bir tepelik, güzel bir şehir manzarası sunacakken sis olması nedeniyle Los Angeles’i de tepeden göremiyoruz.

Hollywood Bulvarı

Tepeden aşağı iner inmez Hollywood Bulvarının başlangıcına ( ya da sonuna ) geliyoruz. Bu cadde Beverly Hills bölgesinin tepelik kısımlarına kadar dümdüz devam ediyor. Tüm bir sektörün simgeleri bu cadde üzerinde. Caddeye metro ulaşımı da var. Ancak bütün bir Amerikan sinema sektörünün şaaşalı parlaklığını bu caddede görmeyi umuyorsanız fena halde hayal kırıklığına uğruyorsunuz.

Oscar törenlerinin yapıldığı cadde üzerindeki Kodak – Dolby tiyatrosu ve Walk of Fame denilen 2400 civarında sektörde adı geçen ismin yer aldığı, yıldızların bulunduğu kaldırım, cadde üzerinde yer alıyor. Çeşitli başka tiyatrolar, alışveriş merkezleri, hediyelik mağazalar, fast food’cular, önünde uzun kuyruklar ve itiş kakışla şehir turları şirketleri, v.s. de var.

Oscar törenlerinde dikkat edin bütün dikkat kırmızı halı üzerinde kimin geldiği ve ne giydiği üzerinedir. Çünkü devamına baksanız bir daha Amerika’yı o parıltılı gözle göremezsiniz. Nitekim cadde de tamamen bir alt sınıf turist kültürünün, kargaşa, telaş, bağırtı, çağırtı toplamından oluşan vasat bir yer.

Madame Tussaud, Hard Rock Cafe gibi turistik cazibe ikonları var elbette ama Hollywood denilince imgenizde canlanan lüks içindeki pırıl pırıl insanlar, kahramanlar filan bulunduğunuz fiziksel görüntüden çok uzak.

Bir müddet yerdeki isimlere bakıp, Müslüman olduğu ve peygamberin adını taşıdığı için yere değil duvara yazılmış ismiyle Muhammed Ali’yi arıyoruz ama bulamıyoruz. Duvarda yazan bir isim plaketini görsek de ne olacak ayrıca. Bizden başka herkes pek bir eğleniyor ve bulunduğu kargaşadan mutlu gibi göründüğü için kendimizin müşkülpesentliğine mi yanalım, beğenecek ne bulduklarını mı sorgulayalım karar veremeden caddeden ayrılıyoruz.

Sunset Bulvarı

Hollywood Bulvarı, Los Angeles için ciddi bir hayal kırıklığı oldu diye düşünmeye kalmadan iki blok alt paraleli Sunset Bulvarı’na iniyoruz. Bu bulvar, doğuda Hollywood’dan başlayıp, Beverly Hills’i geçerek okyanus kıyısında Malibu’ya kadar inen sonsuz bir cadde.

Hollywood bölgesinde kalan kısmı, hayal kırıklığının katlanmasını sağlıyor. Yol boyu ucuz, önünde araç bırakabileceğin otoparkı olan Amerikan tarzı küçük dükkan gruplu avm’leriyle dolu, adım başı bir fast food zincirinin yine arabayla park edebileceğin otoparkı olan, karman çorman zevksiz, neşesiz, renksiz, kalitesiz bir heves kırıcı muhit. Otoparklı mağaza olayını sıklıkla vurguluyorum çünkü böyle olunca alışık olmayan bizlerde otobandayız etkisi yapıyor.

Ama Beverly Hills bölgesine gelince akan sular duruyor, tüm ambiyans adeta keskin bir çizgiyle bir anda değişiveriyor. Hollywood mahallesinden Beverly Hills mahallesine geçtiğiniz an, değişim gözle görülür bir fark ortaya koyuyor.

Beverly Hills

Tertemiz, yapılı, düzgün geniş bulvarı göklere yükselen palmiyeler süslüyor. Evler elbette müstakil bahçeli ve malikane tipi. Ülkenin en güzel ve en pahalı emlaklarının burada olduğu söyleniyor. Canon Street üzerinde bulunan Visitor Center ofisine uğrayıp ‘’Star Map’’ yani Hollywood yıldızlarının evlerinin yerini gösteren bir harita alıp gezebiliyorsunuz. Y ada bu turu yapan tur şirketleri var. Onlar size hangi yıldız nerede oturuyor anlatıyor, sizde adamın evinin ön cephesine bakıp imreniyorsunuz.

Sunset Bulvarı’nın, Beverly Hills’in en ultra lüks semti Bel-Air sırtlarına dayanmış tarafında, dikine kesen Rodeo Drive caddesi, bu bölgenin merkezi gibi. Kısa, dar ve küçük bir cadde ama görünümü oldukça şık. Ancak şimdi Los Angeles’ın güzel yüzü ortaya çıkmış oluyor.

Yol, tepelere çıkarak, Kaliforniya Üniversitesi ( UCLA ) ile Bel-Air Country Club’tan geçerek, yine zenginlerin tercihi olan sayfiye bölüme Malibu’ya kadar uzanıyor. Biz dışarıdan malikane gibi görünen evlerin içinin nasıl olacağını merak etmenin bize yettiğine kanaat getirip otelimize doğru dönüyoruz.

Rodeo Drive’dan indiğimiz Willshire Bulvarını da kendi kategorimize daha yakın ve daha sevimli buluyoruz, Hollywood ile vakit kaybetmek yerine bu caddede zaman geçirmediğimize oldukça pişman oluyoruz.

Otele girmeden yanındaki Westfield AVM’ yi şöyle bir dolaşarak yeme içme ihtiyacını temin ediyoruz. Los Angeles dünya yemek sektöründe yer alan önemli aktörlerin şubelerinin bulunduğu bir yer. Mutlaka yemek yenecek olağanüstü tecrübelere rastlanabilir ancak bizim bu gezimiz sadece şehri tanımaya yönelik gerçekleşiyor. Amerika’da şimdiye kadar gördüğüm üzere her şey içeride kapalı kapılar ardında yaşanıyor. Dışarıdan bakıp bir mekânın ne kadar büyük, ne kadar tercih edilir veya ne kadar zevkli olduğunu anlamanın imkânı yok. Sokaklar sadece araçlara ait, insanlar ev, araba, gidilen mekan üçlemesinde yaşıyorlar. Bu nedenle bir yere bakıp hadi burada yiyelim deme şansı yok gibi bir şey, önceden bilip, öğrenip gelmek gerekli ya da bir bilen sizi götürecek.

Mesela girdiğimiz Westfield AVM de dışarıdan fabrika sandığımız bir ye, sadece market var mıdır diye giriyoruz ve ortası açık alanlı, son derece sempatik kocaman bir alışveriş merkezi çıkıyor. Henüz atamadığımız yorgunluğumuz bizi yatağa çağırmasa epey bir zaman harcanır.

Şurası bir gerçek ki Amerika’da zenginseniz hayat güzel, bu nedenle turistik proleter noktalarla vakit kaybetmeyip, zenginlerin ne yaptığını keşfetmeye odaklı olmak lazım. Amerika ancak zenginsen güzel…

bati-amerika-1-gun-ucus-otele-varis

bati-amerika-3-gun-los-angeles-universal-studios

bati-amerika-4-gun-pacific-highway-coast-san-diego

bati-amerika-5-gun-san-diego-harbor-outlet

bati-amerika-6-gun-san-diego-seaworld-gaslamp-quarter

bati-amerika-7-gun-san-diego-coronado-la-jolla

bati-amerika-8-gun-las-vegas

bati-amerika-9-gun-las-vegas-grand-canyon-hoover-dam

bati-amerika-12-gun-boston

• Tweet
• Pin It