Çocukla Geziyorum

CHAMONİX – 5.gün MARTİGNY,COURMAYEUR

27 Ocak Cuma 2012

Akşamın bol peynirli yemeğinden sonra kahvaltıdaki peynirleri, Quicksilver ve Rossignol ekiplerine bırakıp, hızlıca tren garına gidiyoruz. Merdiven çıkmaktan her tarafı tutulmuş bacaklarımızı biraz dinlendirmenin en iyi yolu, bugün tren ile dolaşmak.

Chamonix’e ulaşmamızı sağlayan Mont Blanc Express treni, vadiyi devam ederek, İsviçre’nin Martigny kasabasına kadar gidiyor, iki ülke arasında yapılmış bir anlaşma ile.

Bizde vadinin tamamını görelim istiyoruz, ancak bir diğer önemli sebep, Martigny’ ye gidip, Çaka’ya söz verdiğimiz, İsviçreli St.Bernard köpeklerinin müzesini ziyaret etmek.( www.museesaintbernard.ch )

Her saatte bir İsviçre’ye giden  tren var. Tren, Fransız sınırının son kasabası Vallorcine’e gidiyor ve burada aynı trenin bir ikincisine geçip, İsviçre hattı boyunca,  Martigny’ye ulaşıyorsunuz. Vallorcine’e doğru ilerledikçe, geçtiğimiz kasabalar Les Praz, Argentiere ve Le Tour Vallorcine ‘de kar iyice artıyor. Öyle ki bu kadar karı çatılar nasıl taşıyor diye merak ediyorsunuz, evler adeta gömülmüş, kaybolmuş görünüyorlar. Bu kadar karın erime safhası da, merak uyandırıcı tabii.

Martigny_rhone_valley[1]Vallorcine’den sonra Ski Pass sınırı bittiği için, kayakçılar kalmıyor ve daha da az sayıda insanla, aynı trenin İsviçre’ye geçenine biniyoruz. Vallorcine’deki son derece yoğun kardan sonra, İsviçre’ye geçtiğimiz anda, kar neredeyse yok denecek kadar azalıyor, çünkü İsviçreliler az önce benim merak ettiğim karın erime hadisesini değerlendirmişler ve dağın tepelerine bir baraj yapmışlar. Sanırım bu baraj ve aşağı vadideki Leman Gölü, mikro iklim üzerinde yumuşak bir hava yaratıyor.

Barajın yer aldığı Chatelard kasabasında inip, teleferikle baraja çıkılabiliyor ve dünyanın en küçük çekişli treni ile dinozor izlerinin bulunduğu bir vadiye ulaşılabiliyor. Çocuklar dinozor lafını duyunca ısrarlı olsalar da hevesleri kursaklarında kalıyor, çünkü bu gezi imkanı, ancak yaz-bahar aylarında mevcut.

Barajdan sonra ise, dağlar adeta birbirine yapışıyor, çok ince dar bir geçitten geçiyoruz.( Col de la Forclaz )Tuhaf olan, aşağısının elbette doğal bir uçurum olması değil, bu 90 dereceye yakın trenin ancak geçtiği yamaçta bir köy ve tren durağının olması. Ulaşmadık vatandaş bırakmayan İsviçreli’leri bir kez daha takdir ediyoruz.

Boğazı geçince, önümüzde göz alabildiğine yemyeşil, karla alakası kalmamış, dümdüz bir vadi uzanıyor. Vadinin sonu, Leman Gölü ve Montreux. Martigny’den trenle,  Montreux-Vevey-Lozan’a ulaşmak bir saat bile değil.

Vadi görününce, tren çekişli dişlilere geçip – İsviçreliler bu çekişli tren konusunda çok iyiler – dağdan iniyor ve düz ovada Martigny’ye ulaşıyor.

Martigny, İsviçre’nin, Valais Kantonu’ nda, 15.000 nüfuslu bir kasaba. Geçtiğimiz Forclaz Geçidi ile Fransa’ya, Büyük St.Bernard Geçidi ile İtalya Aosta’ya bağlanan bir kavşak noktası. Buradan,  İsviçre’nin Verbier kayak bölgesine çıkıp, kayak yapılabiliyor.

Küçük ve ücra gibi görünen kasabanın, aslında çok eskilere uzanan bir tarihi var. M.S.1.yy.da Martigny bir Roma garnizonu. Julıus Ceaser, buraya 12.lejyonu yollayarak, tüccarların geçerken çok vergi ödedikleri İtalya  geçişi St.Bernard geçidini almalarını istiyor. Şehrin gelişimi  ve önem kazanması da bu Roma lejyonunun yerleşmesi sonrasında oluyor.

Gardan çıkıp, hızlıca St.Bernard köpeklerinin müzesinin yolunu tutuyoruz. Kasabada bir küçük Roma kalesi ve zavallı bir Roma amfitiyatrosu var. Bizim açımızdan dikkate alınacak gibi değil ama, kasabanın en ufak bir Romalı taşı dahi ne kadar özenle muhafaza ettiğine de hayran olmamak mümkün değil. Bir Roma mezarının üstüne gelen apartmanda, mezarı camekanlı bölümle apartmanın girişine denk getirmişler. Tarihi eser diye apartmanın girişini ziyaret ediyorsunuz, böylece apartman kapıcısı da her servis öncesi mezarı kollayıp gözetme imkanı bulabiliyor.

Bir başka hiçbir özelliği olmayan Roma ev harabesinin üstüne, öyle özel ve dikkat çekici bir yapı yapmışlar ki, çok önemli bir yere bakacağınızı sanarak mutlaka ilgilenme ihtiyacı duyuyorsunuz. Turizme, değerlere sahip çıkmak böyle bir şey olmalı. Bizde fazla olunca, kimse kıymetini bilmiyor.

Yürüdüğümüz yol boyunca, heyecandan yerinde duramayan Çaka, nihayet St.Bernard köpeklerine kavuşuyor. Fazla büyük olmayan ama sevimli bir müze. St.Bernard Geçidi‘ndeki manastıra gelen hacıların dağlarda kaybolması, düşmesi, yaralanması durumunda, kurtarıcı köpek olarak görev yapmış, bu son derece karakteristik hayvanların geçmişi de manastır kadar eski. Müzede köpeklerin tarihini ve İsviçre için ne kadar önemli bir turistik tema olduğunun kanıtlarını görüyoruz.

Ayrı bir bölmede,  gerçek köpeklerle de zaman geçirilebiliyor. Şansımıza, biz geldiğimizde,  2,5 yaşındaki Jacob’u dolaşırken yakalıyoruz ve bol bol sevme imkanı buluyoruz. Yetişkinleri, 65-70 kiloya kadar çıkabilen bu köpekler, kocaman salyalı suratları, iri patileri, açıklı koyulu kahverengi tüyleri ve uyuşukluğa varan yumuşak huyları ile sanki kendilerini sevdirmek için yaratılmış gibiler. Daha yetişkin olanlar, oldukça soğukkanlı, hatta ‘’cool’’ görünüyorlar.

Bir başka oda da ise, bir aylık üç bebekle bir anne St.Bernard yatıyor . 20 kilo olan bir aylık bebeklerin ağırlığı, Çaka ile eşit.

Güzelliklerinden kendimizi ayırmamız zor oluyor ve çok şükür ki Allah bizi, bebeklerden birini alarak eve dönüyor olmaktan koruyor.

Aynı güzergah ile döndüğümüz Chamonix’te şeytan dürtüyor ve gar kapısının yanındaki kulübede biletleri satılan, SAT otobüsleri ile İtalya’nın Courmayeur kasabasına geçmek için bilet alıyoruz. ( www.sat-montblanc.com ) (aynı otobüslerle Cenevre havvalanından Chamonix’e ulaşılabiliyor. )

Sadece 24 km.uzaklıkta olan Courmayeur’e  gidiş,  45 dakika. Bir gün önce tepesine çıktığımız Mont Blanc’ın içinden 11 km.lik Mont Blanc Tüneli’nden geçiliyor.

Tünel, bildiğimiz tünel yapısı ama, çok sıkı güvenlik kuralları var. 50 km.den  yavaş, 70 km.den hızlı gidilmiyor. Öndeki araç ile aranızda mutlaka 30 m. mesafe bırakmanız gerekiyor ve bu standartı parayı ödeseniz bile gişeyi açmadan sizi bekleterek sağlıyorlar. Tırlar ise gruplar halinde konvoy olarak, önde ve arkada polis eskortu ile geçiyorlar.

Tüneli geçer geçmez, Courmayeur başlıyor ve Mont Blanc oluyor Monte Bianco. Dönüş otobüsüne kadar olan 1,5 saatlik süremiz,  kasabanın merkezine şöyle bir göz atmamıza yeterli oluyor. İtalya’ya gelip illaki pizza yemiş olmayı isteyen çocuklara pizza aramakla başlıyoruz gezmeye.

İtalya’nın Alp Dağları bölgesine,  Vallée D’Aosta ( Aosta Valley ) deniliyor ve bünyesinde beş ayrı kayak bölgesini barındırıyor. Mont Blanc bölgesinde Courmayeur en tanınmış olanı. Aosta kasabasının bulunduğu Aosta Bölgesi, Monte Rosa Bölgesi, Grand Paradiso Mont Avic Bölgesi ve Monte Cervino Metterhorn Bölgesi ki bu bölge İsviçre’nin Zermatt bölgesi ile irtibatlı.

Otobüsün bizi bıraktığı nokta, merkez garaj, Courmayeur’ün merkezi. Bir üstteki paralel cadde, Via Circonvallazione ise, alışveriş yaya caddesi. Bu caddenin aksi istikametinden Monte Bianco’ya çıkan teleferik kalkıyor ve çok hoş bir şekilde, şehrin üstünden geçerek tepeye tırmanıyor.

Cadde de herşey tamamen İtalyan ve artık İsviçre etkisi yok. İtalyan markalar, pizzacılar, dondurmacılar, İtalyan Şarküteri ürünleri, grappalar ve İtalyan şarapları. İtalya’yı da özlemiş olduğumuzu fark ediyoruz.

İllaki bir dondurma yiyip, üstüne kahve içip, Çağan’a da hayal kırıklığına uğradığı pizzasinı yedirip, hoş bir İtalyan havası solumuş, dağın İtalyan yüzünü görmüş olarak otobüse dönüyoruz.

Otobüste, dağın bu yüzüne kaymış pek çok kayakçı Chamonix’e dönüyor. Sabahtan akşama kadar kayak ayakkabıları ile gezip, ertesi gün aynı ayakkabıları yine nasıl giyebildiklerine akıl sır erdiremiyoruz.

Son gecemiz olduğu için artık bu akşam daha basit olması amacı ile bir Brasserie’yi tercih ediyoruz. Chamonix Sud tarafına giderken, Aiguille du Midi Caddesi üzerinde Brasserie Boccalate. Şık ve nezih bir brasseri ve her çeşit insan tarafından tercih edildiği gibi, her çeşit yemek alternatifi de bulmak mümkün.

Yine önce aperatif sorduklarında, hiçbir fikrimin olmadığı ‘’Pastis’’i seçiyorum. Gele gele bizim rakının kremalısı geliyor. Yada kremalı anasonlu bir içki. Rakıyı da susuz içtiğim için su koymayınca, servis yapan hanım işi gücü bırakıp gelerek, özellikle su konması gerektiğini izah ediyor ve böyle daha iyi desemde, afallayarak anlayamıyor, ne bilsin biz rakıyı her hali ile seven bir milletiz.

Çocuklar heveslerini alamadıkları pizzaya devam ederken, ben mütevazı bir ‘’escalope’’ ile yetiniyorum. Yan masadaki İngiliz ailenin verdikleri sipariş doğrultusunda, garson kız elinde iri parçalanmış, kıymanın irisi, çöpşişin küçüğü bir tabak çiğ et ile geliyor. Sorarak isteğe göre, boş bir kaseye, çiğ yumurta, ketçap, mayonez, zeytinyağı, acı sos döküp, çırpıyor. Etlerin yanında getirdiği, incecik kıyılmış yeşillik, turşu, kapari ve taze çekilmiş karabiberi  ilave edip,  etlerle birlikte karıştırıyor. Biz Tekin ile seremoniyi seyredip, nihayet lezzetli olabilecek et yapmayı bilen bir yer bulduk, keşke bizde aynısından sipariş etseydik diye kendi kendimize dövünürken, garson kız, karıştırdığı etleri,  iki adamın tabağına pay ederek, afiyet olsun deyip çekip gidiyor.

Biz şaşkın, İngilizler bizden şaşkın. Hafif kilolu olanın yüz ifadesi, kusmak üzere olan Tekin’inkinden beter, sonuçta yiyecek olan o tabii. İnanamadığımız için, yanımıza gelince,  garson kıza özellikle yemeğin ne olduğunu ve pişirilip pişirilmeyeceğini soruyorum. Sanki böyle bir şeyi pişirmek suçmuş gibi hafif azarlı bir tavırla ‘’hayır tabiki çiğ olacak ‘’ cevabı alıyorum.

Zar zor yemeye çalışan İngilizlerden, Türkiye kelimesi duyuyor gibi mi oluyoruz pek net değil ama birilerinin bizim çiğ köfteye özendiği kesin. Türkiye’ye dönünce ilk iş, mangalda güzelce pişmiş bir kebab yeme kararı ile ayrılıyoruz Boccalate’den.

Bir gün içinde üç ayrı ülkede bulunarak kendi rekorumuzu egale ettiğimiz, güzel ama yorucu bu gün, Chamonix’teki son günümüzdü.

Beyin gerçekleri biliyor olsa da, gönül daha çok kalmalıydın diyor….

chamonix-2-gun-mont-blanc-vadisichamonix

chamonix-3-gun-breventchamonix

chamonix-4-gun-aiguille-du-midimontenvers

 

lyon-6-gun-lyon-gastronomi

lyon-7-gun-lyon

 

st-bernard-kopek-muzesi-martigny-isvicre

 courmayeur

 

 

Paylaşın: