24 Ocak Salı 2012
Hoşumuza giden otel ve peyniri bol kahvaltısından sonra yine Part-Dieu istasyonunun yolunu tutuyoruz. Chamonix’e çıkan, daha doğrusu, Chamonix’in de içinde bulunduğu Mont Blanc Kuzey Alp Vadisi’ni boylu boyunca İsviçre sınırına kadar kat eden Mont Blanc Express Treni’ne ulaşmak için önce St.Gervais Le Fayet istasyonuna gitmemiz gerekiyor. St.Gervais Le Fayet, Fransa’nın İsviçre sınırına çok yakın bir dağ eteği kasabası. Nitekim bizde, iki aktarma yaparak bineceğimiz bu trene ulaşmak için Cenevre hattına biniyoruz.
Bindiğimiz Ter Train ( SNCF-Fransız Demiryolları ), TGV ( train a grand vitesse-yüksek hızlı tren ) olmadığı için, Cenevre’den önceki, ‘’Bellegarde’’ durağına kadar 1.5 saat bir süre tutuyor. Bellegarde istasyonunda bilet alırken verilen aktarma bilgilerine göre-ki bu durum her saatteki trene göre farklılık gösteriyor-bizi, St.Gervais Le Fayet istasyonuna götürecek diğer trene geçiyoruz. Bir durak sonrası İsviçre olduğu için bu noktada, sınır polisleri dolaşarak pasaport kontrolü yapıyorlar.
Uzaktan görülebilen Leman Gölü ve havaya püsküren su jeti ( Jette d’Eau ), İsviçre anılarımızı canlandırıyor. İnsan canlısı, gerçek medeniyete ulaşmış bu güzel ülkeyi özlediğimizi fark ediyoruz.
Tam o sırada, kondüktör hanım biletlerimizi görünce, arka trene geçmemiz gerektiğini, (iki tren yapışık ) trenin Anemasse istasyonunda ayrılacağını ve diğer yarısının kaplıcaları ve suları ile ünlü Evian Les Bain’e devam edeceğini anlatıyor. Bizim bulunduğumuz vagondaki bavullu yaşlı çokluğu da kaplıca ziyaretini doğular nitelikte zaten.
Daha önce aynı yanlış vagona binme hatasını ilk kez Münih ‘te yaşayıp yeteri kadar panik olduğumuz için, bu sefer sakin davranıyoruz ama bavulları indir, tekrar yerleştir ile üç aktarma oluyor dört aktarma ve ucuz biletin hatırı da fitil fitil çıkıyor.
Bayraklı küçük bir köprü üzerinden geçip, Migros’u da görünce İsviçre’ye geçmiş olduğumuzu anlıyoruz. Bu aşamadan sonra yani Cenevre’den Chamonix’e ulaşmak için, çok daha kısa ve zahmetsiz bir mesafe kalıyor.
Tren ayrılıp, St.Gervais’e doğru tekrar Fransa’ya dönerek devam ediyor. Telefonlar ise mesaj atmaktan şaşırmış durumda. On beş dakika ara ile sürekli olarak değiştirdiğimiz ülke ile ilgili bilgilendirme ve konsolosluk v.s. mesajları geliyor.
Yine yaklaşık bir buçuk saatlik bir süre sonrasında St.Gervais istasyonunda inerek, yan peronda bekleyen Mont Blanc Express trenine nihayet ulaşmış oluyoruz. Bu noktadan itibaren artık çıkış başlıyor ve üç ülkeye yayılmış Alp Dağları’nın ortasındaki vadiyi enine keserek, hemen hemen ortasında bulunan Chamonix’e ( 1035 mt.) doğru yol almaya başlıyoruz.
Mont Blanc Vadisi denilen alan, St.Gervais Le Fayet’ten başlayıp, Fransa’nın dağlardaki son durağı olan Vallorcine’e kadar uzanan bölge. Vallorcine’den İsviçre’ye gitmek için aynı trenin İsviçre sınırlarında gidenine aktarma yaparak devam etmek yetiyor.
Mont Blanc Vadisi bölgesinin tamamını kapsayan Ski Pass mevcut. İnanılmaz bir ölçek bu. İstediğiniz rakımdaki kasabaya gidip istediğiniz pistte kayabiliyorsunuz. Chamonix’te sis mi var, Argentiere’e geçip oranın pistlerinde kaymak mümkün yani. Bu nedenle kayakçılar genelde şahsi yada kiralık arabalarla geliyorlar bölgeye. Karayolu da son derece risksiz çünkü tren hattı boyunca yan yana gittiğimiz karayolu tertemiz, tek bir kar ve buz tanesi yok. Hatta çamur bile yok.
Mont Blanc Expresse Treni’ninde dahil olduğu ‘’Mont Blanc Unlimited’’kartı, bölge içindeki ulaşımın tren ile yapılmasına olanak veriyor. Siyah renkli Ski Pass ise, sadece Chamonix ve Vallorcine arasında geçerli ki, asıl önemli kayak bölgeleri ve tepelerde zaten bu arada.
Le Fayet’ten sonra dikkate değer nispeten yoğun yerleşimler, sırası ile Servoz ve Les Houches. 1010 mt.deki Les Houches kasabasının Bellevue tepesi 1800 mt.ye çıkıyor. Mont Blanc bölgesinin dört önemli kayak bölgesinden biri.
Sonra merkez Chamonix yer alıyor. 1035 mt.de ve bitişiğindeki Les Praz adlı ( 1060 mt.) yerleşim ile geniş bir vadiyi dolduruyorlar. Buradan, Brevent-Flegere ( 2525 mt.) kayak bölgelerine ulaşılıyor. 3842 mt.lik zirve, Aiguille du Midi ve Vallée Blanche ( Beyaz Vadi ) da, Chamonix yerleşim sınırları dahilinde. Mont Blanc tepesinden, Beyaz Vadi boyunca kayıp, İtalya’nın Courmayeur kayak merkezi kasabasına inebiliyorsunuz. Ya da tam tersi, otobüsle 45 dakikada Courmayeur’e geçip tekrar Chamonix’e kayabiliyorsunuz.
Argentiere kasabası, ( 1252 mt. )3300 mt. yüksekliğindeki Les Grands Montets kayak bölgesine sahip. Son durak Le Tour-Vallorcine’de de , (2270 mt.)Domain de Balme adı verilen kayak alanı var.
Kısaca, çok geniş bir alana yayılmış muhteşem bir sistem. Sadece bir dağı değil, bir sıradağlar topluluğunu ve hakim olduğu vadi boyunu kayılabilir, kış sporları yapılabilir özel bir bölge haline getirmişler. Ülke sınırları da, doğanın fiziki zorunlulukları da, engel olamamış.
40 dakikalık, yükseldikçe kar yoğunluğunun kademeli olarak arttığı bir yolculukla, Chamonix Mont Blanc durağında iniyoruz. Ve, bir ilk görüşte aşk daha yaşanıyor.
Tren garının önünde uzanan Michel Croz Caddesi, fonunda Brevent tepesi, eteklerinde bir Alp kasabası karakteristiği ile Chamonix, ilk görüşte tartışmasız olarak hoşa gidiyor. Ahşap yoğun olsa da belirgin vurgulayıcı bir mimari tarz olmadığı halde havadaki ambiyans, karlı tepelerin ezici güzelliği, sokaklardaki hareket ve canlılık, yaşayan, eğlenen, hayatın tadını çıkaran bir kasabaya geldiğinizi anlatıyor size.
Otelimiz, gardan ve ana cadde Michel Croz’dan sadece 15-20 adımlık bir mesafede, Rue des Allobroges’te, Chamonix Mercure Centre. Kasabanın ve kar görmenin üzerimize yansıttığı olumlu hava otelin sempatisi ile birleşince, ulaşmak için yaptığımız ciddi hata ve neticesinde çektiğimiz çile, unutulup gidiveriyor.
Üç yıldızlı olmasına rağmen dört yıldızlı otellere taş çıkartacak nitelikteki otel, yenilenmiş iç dekorasyonu ile basitçe ama bir Alp kasabasına yakışacak modern tarzda bir ‘’chalet’’ havasına sokulmuş. Odaların, geniş ve kullanışlı olması, bir balkonu olması ve balkonunda da uzanıp yatarak muhteşem Brevent tepesini seyredebileceğimiz iki şezlongunun olması, bize tatil şimdi başladı diyor sanki. Dağların, kasabanın, karın ve bol oksijenin keyfine varmamıza hiçbir engel kalmıyor artık.
Vakit, liftlerin kapanma vaktine yaklaştığı için, bir tepeye çıkamayacağımızdan, günün geri kalanını, son derece çekici görünen kasabayı tanımaya ayırıyoruz.
Michel Croz Caddesi‘nden aşağı yürüyünce kasabanın kalbine geliniyor. L’Arve nehrini geçince cadde, yine yaya caddesi olarak sağa ve sola doğru ayrılıyor. Sağ taraftaki, Rue Joseph fazla uzun sürmüyor ve Avenue du Mont Blanc ile kesişerek karşımıza, altındaki alışveriş galerisi ile Otel Alpin çıkıyor.
Sol taraf, Rue du Doctor Paccard ise Place Balmat Meydanı’ndan başlayan, kasabanın daha hareketli noktası. Yaya caddesinin sonunda, Avenue du Aiguille du Midi’ye dönerseniz de, Aiguille du Midi teleferiğine ve Chamonix Sud denilen, daha fazla konut alanı ile apartların yer aldığı, kasabanın nispeten daha ucuz güney bölgesine erişilebiliyor.
Place Balmat’tan yukarı, kuzeye kısa bir yürüyüşle, Chamonix’in fiziksel merkez noktası ile turizm ofisine ve Chamonix’i çepeçevre dolaşarak yakın yerleşimlere ulaşımı sağlayan bedava belediye otobüs hattı durağına ulaşabiliyorsunuz.
Place Balmat’ta, bir kafede oturup, sıcak şarap, krep ve sandviç atıştırıyoruz. Envai çeşit dükkan, envai çeşit yemek yeme yeri mevcut. Kış ve dağ sporları ile ilgili, bildiğiniz, bilmediğiniz her marka Chamonix’e gelmiş. Son derece zevkli, kullanışlı ve her keseye uygun alışveriş imkanı mümkün. Giyim mağazalarının yanı sıra, özellikle şarküteriler, pastaneler, çikolatacılar ve emlakçılar da dikkat çekiyor. İtalyan, İsviçre ve Fransız mutfaklarının bir karışımı olan, Chamonix’in sınırlarında olduğu il, Haute-Savoi’dan adını alan Savoyard mutfağı, çok fazla şarküteri ürünü ve peynir ağırlıklı bir mutfak. Geleneksel Savoyard mutfağı yapan yerlerin çokluğu da bu mutfağın gelenlerce tercih edildiğinin göstergesi.
Caddeler, alışveriş yapan, gezinen, kayaktan ellerinde kayakları ile otele dönen, ayakta bir şeyler içen ya da yiyen, çocuklarını gezdiren insanlarla dolu. Her çeşit insan olmasına rağmen asla rahatsız edici olmayan, uyumlu bir kalabalık bu. Ortak amaçları, bu güzel dağ kasabasında, aynı ortak keyfi paylaşmak gibi görünüyor.
Biraz otelde dinlenip, akşam için bu bölgenin nimetlerinden faydalanmayı düşünüyoruz. Lyon’un ve Alp dağlarının içinde bulunduğu Fransa’nın Rhône-Alpes bölgesi, gastronomisi ve ( Rhône bölgesi ) şarapları ile ünlü. Bu nedenle ilk akşamı, 2011 yılında 1 Michelin yıldızına layık görülmüş, L’Atmosphère adlı restoran ile onurlandırmak istiyoruz. Bizim, ilk Michelin yıldızlı yemek deneyimimiz oluyor bu.
Route du Bouchet üzerindeki 5 yıldızlı Hameau Albert otelinin retoranı da 2 Michelin yıldızına sahip. Ama L’Atmosphère, daha ulaşılabilir bir seçim gibi görünüyor ve bulunduğu konumda daha çok hoşumuza gidiyor.( www.retaurant-atmosphere.com )
Place Balmat’tan girişi olup, L’Arve nehrinin kıyısına bakan, küçük ve samimi bir yer. Önceden rezervasyon gerektirmiyor. İş yemeğine gelen küçük gruplar olduğu gibi çocuklu aileler de var.
Elbette menü çok farklı, seçmek zor oluyor. Süslü cümlelerle tarif edilmiş bir yemeğin ne olacağını Türkiye’de de kestirmek zor. Bu nedenle, dörtlü seçenekler halinde hazırlanmış tadım menülerine odaklanıyoruz ( kişi başı 30 € ) ve yemeğin temel maddesi üzerinden seçim yapıyoruz. Et, balık, domuz, ördek.
Ben Fransızların, dünyaya hediyesi olarak kabul edilen Kaz Ciğeri ( Foie Gras ), üzerine bu bölgede çok tüketilen ördek ve tatlı olarak da geleneksel bir tatlı olan, armutlu pay yiyorum. Tekin ise, yeşil mercimek çorbası ( lentille soup ), tavuk ve ‘’black chocolate’’ isimli bir tatlı yiyor. Bölgenin şarapları ünlü olsa da, Chamonix’te, şampanya daha tercih edilen bir seçenek ve özellikle yemeklerde veya öncesinde aperitif olarak, ‘’coupe de champagne ‘’ ( ku dö şampayn-bir tek şampanya anlamında ) içiliyor. Tercihimi, roze şampanyadan yana kullanıyorum.
Yemeklerde o kadar ince bir lezzet dengesi var ki bir Michelin yıldızlı restoranda yemek yemenin ne demek olduğunu anlıyorum. Ve artık bundan sonra, Michelin yıldızı olmayan bir restoranda yiyemezmişim gibi geliyor. ( Bu da benim ukalalığım olsun ) En azından yurtdışı olarak düzelteyim çünkü o lezzet dengesini, Türkiye’de pek çok yerde bulabilmem mümkün.
Tabii, insanın damak tadının alışık olduğu ile gerçekten iyi dengelenmiş bir yemek, farklı şeyler. Örneğin, ördekle birlikte tabağın sadece bir köşeciğine, belli belirsiz serpiştirilmiş, ne olduğunu kestiremediğim baharata eti değdirdiğimde, gözle zor gördüğüm bir tozun yarattığı lezzet farkı hayret verici boyutta oluyor. Ama o baharat olmasa da alışık olmadığım bu et, son derece kıvamında pişirilmiş, ne az, ne çok, ne tuzlu, ne tuzsuz.
Bazen televizyonlarda, şef ahçıların yemek tarif ederken, yemeğe ilave ettiklerinin, bir yaprak fesleğen, iki adet karabiber tanesi v.s. gibi net ölçüleri, her şeyi göz kararı ve bolca kullanan annelerimize olan alışkanlığımızla bana komik gelir, neden bu derece komik azlıkta ama bu derece kesin diye güler, bir yaprak az olsa ne olur fazla olsa ne olur der, geçerdim. Bu restoranda yedikten sonra, olması gerektiği lezzette ve dengede olmasının ne demek olduğunu ve o şeflerin neden bir karabiber tanesini bile önemsediklerini anlıyorum.
Çok güzel bir yemek, yanımızda coşkun akan bir nehir, geceyi aydınlatan sokak lambalarının ışığında nazikçe salınan kar ve harika bir kasaba, Chamonix….
chamonix-3-gun-breventchamonix
chamonix-4-gun-aiguille-du-midimontenvers
chamonix-5-gun-martignycourmayeur